Ak mı, kara mı?
Eski bir Genelkurmay Başkanı’nın tutuklanmasını gönlüm istemezdi...
Dilerim hak etmemiş olsun...
Dilerim isnat edilen suçları işlememiş olsun...
Dilerim tutuklama kararı aşırı bir hassasiyetin ürünü olsun...
Bu bir ilk...
Zaten Türkiye, uzun zamandan beri ilkleri yaşıyor. Bir zamanlar Türkiye’yi yönetmiş etkili isimler bir biri ardından sorgulanıyor, tutuklanıyor...
Şık bir manzara değil elbet, değil ama bunun başka bir yolu da yok. Araştırmadan bilemezsiniz. Kendi haline de bırakamazsınız. Çaresiz sorgulayacak, yargılayacak ve gittiği yere kadar gideceksiniz.
Tutuklananlar arasında kamuoyunun yakından tanıdığı eski dönemin “güçlü” isimleri var: Örnek bir dönemin Genelkurmay Başkanı...
Bir zamanlar “dokunulabilirliği” hayal dahi edilemeyen isimlerdir bunlar.
Herkes bir miktar şaşkın: Nasıl olup da Türkiye’nin böyle hızlı bir değişim sürecine girdiğini kavramakta zorlanıyoruz.
Daha düne kadar Başbakan’a “hor” bakarlardı...
Güvenlik Kurulu toplantıları Türkiye’nin ana gündemini teşkil ederdi...
Türkiye üst düzey subayların ağzından çıkacak söze göre şekillenirdi...
Şimdi her şey çok farklı...
Bu duruma “olağan” diyemiyorsunuz, çünkü yaşananlar tümüyle olağanüstü!
O zaman beklemekten başka çare kalmıyor: Yargılamaların sonucunu bekleyeceğiz ve göreceğiz.
Kimimizde sabırsızlık var. Tutukluluk süresinin uzaması ilk bakışta haklı gibi görünen itirazların yükselmesine sebep oluyor...
Tutukluluk süresinin gereğinden fazla uzadığını düşünmeye başlıyorsunuz.
Sonra iki yönlü insaflı olmaya çalışıyorsunuz...
Çok sayıda insan çeşitli suçlardan yargılanıyor. Bunların tasnifi, bazılarının birleştirilmesi, delillerin toplanması (bazı deliller karartılmış), araştırılması, iddianamelerin hazırlanması kısa sürede olabilir mi?
Böyle durumlarda avukatlar tüm yeteneklerini kullanıp işi yokuşa sürerler, sanıklar ilgisiz konulara girer, suçlandıkları mevzuya girmek istemezler, çok sayıda ilgisiz ismi işin içine katıp konuyu dağıtmaya çalışırlar, redd-i hâkim yaparlar...
Bir de unutmayalım ki, yıllar içinde biriken uygunsuzlukların üzerine gidiliyor. Yıllar içinde biriken uygunsuzlukları bir çırpıda karara bağlamak kolay değildir. Görülebildiği kadarıyla Ergenekon, devletin kılcal damarlarına nüfuz etmiş, bunca tutuklamaya rağmen de hâlâ etkin...
Dostlar!.. Karşımızda tam bir “çorap söküğü” manzarası var: Çektikçe geliyor. Tabii süre de uzadıkça uzuyor. Bu da bir şekilde “yandaş”larını kurtarmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürüyor: Uzun tutukluluğa itiraz etmek git gide haklılık kazanabiliyor.
Oysa her şeyin ortaya çıkması lâzım, Türkiye artık şeffaflaşmalı.
Ama bunu kurularla yaşları bir arada yakmadan yapmalı.
Esasen yargının da amacı budur. Kimse kurularla yaşları bir arada yakmak istemiyor. Suçluyu suçsuzdan ayırabilmenin yolu da yargılamanın sağlıklı yapılmasından geçiyor.
Süreç işliyor. Hasan Iğsız Paşa’nın ardından Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ da tutuklandı. Bazı gazeteler ne kadar “vatansever bir paşa” olduğunu anlatıyor. PKK ile amansızca mücadele etmiş.
Armutlarla elmaları karıştırmaya bayılıyoruz: PKK ile mücadele etmek demokrasiye müdahale etme hakkı verir mi? Paşa PKK ile mücadele ettiği için değil, siyasete müdahale ettiği, meşru hükümete komplo kurduğu suçlamasıyla tutuklandı.
Silivri’de çok sayıda general var...
Ppropaganda bunun üzerinden yürütülüyor: “Efendim, bu kadar general suçlu olabilir mi?” diyerek haklılık kazanmaya çalışıyorlar.
Hangisi daha vahim acaba? Bu kadar generalin suç isnadıyla tutuklanması mı, yoksa bu kadar generalin bir “komplo” içinde bulunması mı?
Herkesin sabırlı olması ve yargının sonucunu beklemesi lâzım...
O zaman herkes görecek: Ak mı, kara mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.