Yine Danıştay cinayeti... Salih Kunter’i kim icat etti?
Pazar günkü yazımda da demiştim ya; günün “gündem yorgunluğu”nu üzerimden atabilmek için, gece eve gittiğimde “film” izlerim... Özellikle de; “Aksiyon... Casusluk... Gerilim... Polisiye” filmlerini.
Önceki gece de, “Yalanlar Üstüne” adlı bir “casusluk filmi”ni izledim... Senaryosunu, Davos’taki ünlü “One Minute” olayının moderatörü David Ignatius’un yazdığı, başrolünü Leonardo DiCaprio’nun oynadığı film, “ABD istihbaratı”nın, yani CIA’nın; Irak, Ürdün, Washington ve Dubai arasındaki “casusluk faaliyetleri”ni ve düzenlediği “operasyon”ları anlatıyor... Roger Ferris, yani Leonardo DiCaprio, CIA’nın en iyi adamıdır... Kimsenin hayatta kalamadığı tehlikeli bölgelerde görev yapmaktadır!..
PATLAMAYA CESET LAZIM!
Roger Ferris’in görevi, “ortaya yeni çıkmış bir terörist lider”e ulaşmak ve onu “etkisiz” hale getirmektir... Çünkü o terörist lider, dünyanın en iyi istihbarat örgütlerini atlatarak, dünya çapında “bombalama eylemleri” düzenlemektedir...
Hiç kimse, ona ulaşamamaktadır.
Roger Ferris, ona ulaşmanın tek yolunun; “çakma bir örgüt” kurup, ona “büyük bir operasyon” düzenleterek, diğer örgüt liderinin dikkatini çekmek ve onun üzerinden örgüte ulaşmaktan geçtiğini düşünür.
Bu operasyonu da yapar!..
Ama nasıl?..
Adana’daki İncirlik Üssü’nde büyük bir patlama” gerçekleştirilecektir... Ama, patlamada “insanların da ölmesi” gerekir, değil mi?.. Ona da bir çare bulurlar... “Morg”larda bulunan “sahipsiz cesetleri” toplarlar ve İncirlik Üssü’ne getirirler...
Patlama esnasında, işte o “sahipsiz cesetler” ölürler...
Yani, “iki defa” ölürler!..
Ve tabiî, onlar;
Dünyaya “terörist saldırıda ölen masum insanlar” olarak duyurulur.
“128 dakika” süren filmin verdiği mesaj şudur: Bütün her şey, bir “yalan”dan, bir “aldatmaca”dan ibarettir... Hele, bu tür işlerde, “iyi” zannettiğin, kendisine “güven” duyduğun bir insan, pekalâ seni aldatabilir ve pekalâ seni kullanabilir!..
Yani, “güven” duymak;
Tüm “taktik”lerin “en tehlikeli”sidir!..
OYAK’ÇILARIN YALANI!
Filmi izledikten sonra; “Danıştay Cinayeti”ni hatırladım... Malûm, filmdeki Roger Ferris’in CIA tarafından “kullanılması” gibi, Avukat Alparslan Arslan da birileri tarafından bir “tetikçi” olarak kullanıldı!..
Babası İdris Arslan’ın da dediği gibi; Alparslan Arslan, bu cinayette, “kesinlikle yalnız değil”di!..
Arkasında, bir “örgüt” vardı!..
Ki, bu örgütün nasıl bir “yapılanma” içinde olduğu, “cinayetten 5 yıl sonra” yavaş yavaş çıkıyor ortaya!..
İşte, gördünüz;
“Danıştay binasının güvenliği”nden sorumlu 7 kişi, “kanlı eylem”den 5 yıl sonra tutuklandı... Aralarında OYAK Güvenlik’in genel müdürü, genel müdür yardımcısı, bilgi işlem ve sistem müdürleri ile 3 teknisyenin de bulunduğğu 7 kişi, şu anda cezaevinde!..
Olayın asıl önemi şurada:
Malûm; “bilirkişi” olarak tayin edilen bir TÜBİTAK uzmanı, hazırladığı raporda; “kamera kayıtlarının silindiğini” bildirmişti... OYAK Güvenlik Şirketi ise; “silme yok, arıza var” diyordu.
Bu, bir “yalan”dı... Ve “yalan”larını yine “kendileri” ele verdiler...
Buyrun, “nasıl” olduğuna bir bakalım...
OYAK Güvenlik’in adamları, cinayetin işlendiği gün, yani 17 Mayıs 2006’da bir “tutanak” tutup, diyorlar ki;
“Olay günü bozulan hard disk’i değiştirmek için binaya gittik, ancak kargaşadan takamadık!”
Şu işe bakın ki; OYAK’ın, “kendi paçasını kurtarmak” için tuttuğu bu tutanağın “palavra” olduğu “polisin dikkatli ve titiz incelemesi” sonucu ortaya çıkıyor.
OYAK’çıların, “binaya gittik” sözünün izini süren polis, başlıyor “baz istasyonlarının kayıtları”nı incelemeye.
Ve ortaya çıkıyor ki;
OYAK’çılar, o gün “Danıştay binası”na hiç gitmemişlerdir...
Dahası, “Balgat’taki ofisleri”nden de, hiç dışarı çıkmamışlardır!..
Dahanın da dahası;
Eğer, bir “gözaltı”na alınma durumu olursa, “neler söyleyecekleri” de kendilerine ezberletilmiştir!..
Şimdi, söyleyin Allah aşkına;
Alparslan Arslan’ın, bu cinayette “yalnız” olduğunu kim iddia edebilir!..
Arkasında “Ergenekon’cular” var, “OYAK’çılar” var!..
“ARSLAN’IN ARKADAŞLARI” KİM?
Şimdi de, sizlere “cinayetin farklı bir boyutu”nu aktarmak istiyorum...
İşin doğrusu, bu “farklı boyut”u, ben de yeni öğrendim... Beni uyaran “dikkatli okurum”a teşekkür ediyorum.
Okurum, dedi ki;
“Şu anda AK Parti Milletvekili olan Şamil Tayyar, Star gazetesinde yazdığı günlerde, şöyle bir iddiada bulunmuştu:
“Ergenekon’u basite almayın... Amaca ulaşmak için her türlü aracı kullanmakta beis görmüyorlar...
Bakın, terör uzmanı olarak bilinen Doç. Dr. Emin Gürses’in Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınması önemli bir gelişmedir ama doğal olarak kara harekatının gölgesinde kaldı.
Gürses, 24 Mayıs 2006 günü çıktığı bir TV kanalında Danıştay saldırısını düzenleyen Alpaslan Arslan’ın arkasında bir şeyhin olduğunu iddia etmişti... Melih Aşık da bu iddiayı ‘Keramet Şeyh’te mi?’ başlığını taşıyan 26 Mayıs 2006 tarihli Milliyet’teki köşesine taşımıştı.
Aşık soruyor:
‘Nereden biliyorsun?’
Gürses’in cevabı:
Arslan’ın arkadaşları söyledi.”
Okurumun uyarısı üzerine ulaştığım bu “yazı”dan sonra, daha da meraklandım.
“Şeyh” dedikleri adam, bugün “88 yaşında” olan Salih Kunter’den başkası değildi... İyi de, Salih Kunter ismine Emin Gürses nasıl ulaşmıştı?.. Tamam, “Alparslan Arslan’ın arkadaşları” söylemişti ama; “kimdi o arkadaşlar?”
İŞİN SIRRI O RÖPORTAJDA!
“İz” sürmeye devam edince, Zaman gazetesindeki 22 Ekim 2010 tarihli bir habere ulaştım...
Haberde; Sakarya Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Mehmet Sait Doğan’ın görüşlerine yer verilmiş...
Prof. Mehmet Sait Doğan, “Ergenekon savcılarına da verdiği ilginç bilgileri” Zaman muhabirine de anlatmış ve demiş ki;
“Danıştay saldırısının olduğu akşam, Üsküdar Belediyesi’nin hemen altındaki bizim kendi aramızda ‘Sarhoş İmamlar Kahvehanesi’ dediğimiz çay ocağındaydım... Orada, fakülteden bölüm başkanım Prof. Dr. Musa Taşdelen ve kardeşi avukat Mehmet Taşdelen vardı... Emin Gürses’i telefonla arıyorlardı. Gürses kahvehaneye geldiğinde, ona, ‘Bu Danıştay saldırısını var ya, sahte bir şeyh Salih Kunter, başörtüsü zulmünü tel’in maksadıyla yaptırdı’ dediler.”
Lütfen dikkat;
Daha saldırı akşamı, bir “azmettirici”(!) icat ediliyor... “Yalanlar Üstüne” filminde; “İncirlik’teki patlamada ölecek cesetler” ayarlandığı gibi, “Danıştay Cinayeti”nde de, Salih Kunter adlı “yürüyen bir ceset” bulunuyor.
Kim buluyor?..
İddiya göre; Prof. Dr. Musa Taşdelen ve kardeşi Av. Mehmet Taşdelen!..
Yine iddiaya göre;
Musa ve Mehmet Taşdelen kardeşler, Emin Gürses’in kulağına “Salih Kunter” ismini üfledikten sonra, başlıyorlar beklemeye!..
Emin Gürses, 17 Mayıs akşamı “Alparslan Arslan’ın arkadaşları” dediği “Taşdelen kardeşler”den aldığı bu bilgiyi, 24 Mayıs 2006 tarihinde çıktığı bir televizyon kanalında açıklıyor.
Yani, “tam bir hafta sonra!”
Peki, sonra ne oluyor?..
Prof. Dr. Mehmet Sait Doğan’ın Zaman’daki beyanatına göre; Salih Kunter ve Emin Gürses, önce gözaltına alınıyor, sonra da tutuklanıyorlar.
Prof. Mehmet Sait Doğan’ın, gazetede yer alan iddiası şu:
“Emin Gürses, onlara güvenerek basına açıklama yaptı... Basın aracılığıyla ona, yalan söylettiler, kamuoyunu yanıttılar... Ergenekon savcılarına gittim... Fikret Seçen ile Zekeriya Öz’e Danıştay saldırısı ile ilgili bütün bildiklerimi anlattım. İki de şahit götürdüm. Emin Gürses tahliye olunca ziyaret ettim. Bana Salih Kunter’in elini öpüp helallik dileyeceğini söyledi.”
ONLAR, EYLEMİN NERESİNDE?
Emin Gürses, daha sonra Salih Kunter’den helallik istedi mi, istemedi mi bilmiyorum... Emin Gürses’in, kamuoyuna; “Alparslan Arslan’ın arkadaşları” olarak tanıttığı Prof. Dr. Musa Taşdelen ve kardeşi Av. Mehmet Taşdelen’in, “Danıştay cinayetinin neresinde” olduklarını da bilmiyorum... Belki, hiçbir yerinde değillerdir.
Ama, halen merak ederim:
Bu olaya “Salih Kunter” ismini bulaştıranlar, daha doğrusu onu “icat” edenler bu kanlı eyleme “dinci cinayeti” süsü vermek mi istediler?..
Yine habere dönecek olursak;
Emin Gürses, “Prof. Doğan’ın iddiaları”nı yalanlamamış... Prof. Musa Taşdelen ise, “tamamen asılsız” demiş!..
Ama, merak bu ya; araştırdım...
Öğrendim ki;
Prof. Dr. Mehmet Sait Doğan, şu anda “üniversiteden atılmış, işsiz bir profesör”dür!.. Acaba kim attırdı onu?..
Bir soru daha:
Alparslan Arslan, acaba “avukatlık stajı”nı “kimin yanında” yaptı?..
“Avukat Mehmet Taşdelen’in yanında staj yaptığı” iddiası doğru mudur?..
SORUŞTURMA GENİŞLETİLMELİ!
Malûm, filmdeki, “İncirlik Üssü’ndeki patlamada kullanılacak ceset”ler, morglardan alınmıştı!.. “Danıştay cinayeti”nde kullanılacak “yürüyen ceset” de acaba Salih Kunter miydi?..
Soru çok!..
Ama, ben diyorum ki;
Danıştay dâvâsına bakan hakim Orhan Karadeniz’den sonra, Prof. Dr. Musa Taşdelen ve kardeşi Av. Mehmet Taşdelen’in de ifadesine başvurulup, Emin Gürses’in söylediği “Alparslan Arslan’ın arkadaşları”nın onlar olup olmadığı ortaya çıkarılmalıdır!..
Madem ki, “OYAK’çılar”ın yalanı 5 yıl sonra ortaya çıkarılmıştır, “Salih Kunter yalanı”nın izi de sürülmelidir!..
Malûm, “gerçek”lerin, bir gün su yüzüne çıkmak gibi bir huyları vardır!..
“Danıştay gerçeği” de aydınlatılmalıdır.
Aydınlatılmalıdır ki;
Hiç kimse, bu ülkede “Yalanlar Üstüne” operasyon yapmaya yeltenmesin!..
Bu, Haberal hassasiyeti niçin?
Prof. Mehmet Haberal, birileri için “çok önemli bir şahsiyet” olmalı ki, herkes onu “kurtarmaya” çalışıyor... Bir yandan CHP, bir yandan Demirel; tıpkı “Er Ryan’ı kurtarmak” için düzenlenen “operasyon” gibi, “operasyon üstüne operasyon” yapıyorlar... Üniversitede “hoca” mıdır, mahfilde “loca” mıdır, hâlâ anlayabilmiş değilim...
Görüyorsunuz, iki gündür “Haberal’ı kurtarma çabaları”nı yazıyoruz... Hâle bakın; işin içine “trilyonlar” da girdi!.. Bu, ne mühim adammış böyle!..
Düşünebiliyor musunuz; siyasi hayatı boyunca “Menderes edebiyatı” yapan ama “Aydın Menderes’in cenaze töreni”ne katılmayan Süleyman Demirel, Haberal’ın sahibi olduğu Başkent Üniversitesi’nin her etkinliğine katılmış... Ankara Büromuzdan Yiğit Doğaner’in bildirdiği gibi; üniversitenin “Hamsi Şenliği”nde bile boy göstermiş Demirel!.. Hem de, “şeref konuğu” olarak!..
Bu arada, bir bilgi daha:
“Alzheimer” hastası olan Nazmiye Hanım, 3 aydan bu yana Başkent Üniversitesi Hastanesi’nde tedavi görüyormuş!..
Sizin anlayacağınız; “Demirel-Haberal ilişkisi” çok ileri boyutlarda... Ama merak ediyor insan; Haberal, çok önemli bir şahsiyet midir ki, herkes onun için seferber olmuş durumda?..
“Hoca”lardan olduğu için mi, “loca”lardan olduğu için mi?..