Yiyenler ve kaçıranlar
Kimi vatandaşların çocuklarını umreye götürmek istemelerine ateş püsküren meslektaşlar var. Diledikleri tavrı takınmak ve tepki göstermek haklarıdır tabii.
Ancak, dindarlığı gericilik belirtisi sayan aynı arkadaşlar hızlı Batıcıdırlar. O yandaki ülkelere benzememiz gerektiğini savunur dururlar. Oysa umreye gitmekten çok daha koyu -ve tehlikeli yobazlık niteliğinde- dindarlık yayılmakta oralarda.
Amerika'nın çoğu yerindeki ön seçimlerde "evangelist" denilen İncil propagandacıları ağır basıyor. "İsrail'i korumak için İran'ı bombalayalım" diye tutturanlar da en başta onlar.
Avrupa'da yobazlık güçlenmekte ve saldırganlaşmakta maalesef. Norveç'te "Hristiyanları Müslümanlardan kurtarıyorum" teziyle katliam yapan manyağın başka ülkelerdeki yandaşları seçimlerde gitgide daha çok oy almakta.
Batı'nın ileri karakolu İsrail'de geçen hafta dinciler sekiz yaşında bir kızı hırpalayıp polisle çatıştılar. Nedeni, çocuğun kısa kollu bluz ve kısa etek giymesi.
Diyeceğim, ilerici geçinen yorumcularımız demokratik gelişmeyi gerçekten istiyorlarsa geleneklerle uğraşmayı bırakıp akılcı davranmaya başlamalılar. İlk adım da seçkinci tavırlardan ve Batı maymunluğundan vazgeçmek olabilir.
***
Geçen yıl yaşadığım garip olayı anlatmıştım: Bir mağazada karşılaştığı güçlüğü aşması için desteklediğim müşteri "Sana ne ulan" diye kafa tutmaya kalkmıştı. O tür hışırlık kişisel değil de uluslararası düzeyde sergilenince büsbütün sinir bozucu oluyor.
Türkiye vaktiyle Fransa'nın Cezayir'deki zulmüne yeterince karşı çıkmayarak ayıp etti. Şimdi o yanlışını düzelterek tarihsel gerçekleri dobra dobra dile getirmekte. Ama kendi ülkesinde eski sömürgecinin desteğine muhtaç Cezayir Başbakanı "Türkiye kanlarımızdan yararlanmasın" türünden abuk sabuk laflar yumurtladı.
Akan kanlar akmış, vampirler yararlanmış. Şimdi onların mirasçısı Sarkozy'nin hedefindeki ülkemiz hangi kanla beslenecek? O soytarının lütuflarından yararlanmakta olan onur özürlü başbakana haddini Cezayir politikacıları ve yorumcuları bildirdi bereket versin.
Ancak burada da asıl şaşırtıcı ve can sıkıcı tepki yine bizim bir iki meslektaşımızdan geldi. "Türkiye'nin de ayıplarını unutmayalım" diye parlak görüşler sıralayarak bin bir dereden su taşıdılar.
Fıkradaki sözü hatırlamamak elde değil: "Hemşerim sen benden mi yanasın, domuzdan mı?"
***
Söz meslekten açılmışken, bir küçük not. Haber başlıklarını atanlarımız kasten ya da sehven yanlış izlenim verebiliyorlar okura.
Önceki gün "ilerici" ve de seçkinci bir gazetemizdeki başlık ilginçti: "Kurtlar Bir Kadını Kaçırdı". Hayvanların amacının siyasal mı cinsel mi olduğunu merak ederek kısacık haber metnini okudum. Meğer köydeki kadıncağız çamaşır toplamak için evden çıkınca saldırmış sürü. Sağda solda zavallının kanlı giysi parçaları bulunmuş.
Yani kurtlar köylü kadını kaçırmış değiller. Yemişler. Olayın akla tecavüz getirecek yanı yok.
Bir merak daha: Haber bu kadar kısa ve çarpık verilir miydi hanım beyaz kesimden olsaydı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.