BDPlilerin derdi ne... Mermi de yalan, kapı kırma da!
İnsanlar zor durumda kaldıklarında maalesef yalana başvururlar.
Ne var ki; yalancının mumu, bazen yatsıya kadar yanar, bazen de yatsıya bile kalmadan söner.
11 Ocak günü gazetelere yansıyan olayı okumuş ve duymuş olmalısınız...
Geçen hafta; Ağrının Eleşkirt ilçesi Cihanbeyli köyünde akıllara durgunluk veren bir olay yaşanmıştı...
Olay şuydu:
Köy muhtarı Salih Aytekin jandarmayı arayarak evlerinin önünde kan izleri ve eşine ait eşarp olduğunu, eşinin köye inen kurtlar tarafından kaçırılmış olduğunu iddia etmiş... Ekipler, değişik yerlerde kan izleri, bir tutam kadın saçı, eşarp, yırtık bir elbise ile tek bir kadın ayakkabısı olduğunu belirlemişler... Aytekin, karısının çamaşırları toplamak için kapının önüne çıktığını, ondan sonra haber alamadıklarını, köye inen aç kurtların karısına saldırdığını ve kaçırdıklarını iddia etti.
Askerler, günlerce aramasına rağmen 37 yaşındaki iki çocuk annesi Saniye Aytekinin izine rastlayamadı. Saniye Aytekine ölü ya da diri rastlanamayınca, jandarma olayın töre cinayeti olma ihtimalini değerlendirerek, eşi ve 2 çocuğunun ifadelerine başvurmuş... Eleşkirt Cumhuriyet Savcılığı soruşturmayı sürdürürken, 9 Şubat akşamı jandarmaya gelen ihbar, genç kadının oyununu ortaya çıkarmış...
Aynı köyde yaşayan 10 yaşında ismi açıklanmayan bir çocuk, ailesine Saniye Abla yaşıyor, onu babasının evinin önünde gördüm demiş...
Ailenin jandarmaya ihbarda bulunması üzerine ekipler aynı köydeki baba evine operasyon yapmış...
Kurtlar kaçırdı denilen kadının baba evinde olduğu ortaya çıkmış... Gözaltına alınan Saniye Aytekin ifadesinde, eşinden sürekli şiddet gördüğü için böyle bir yolu seçtiğini itiraf etmiş ve demiş ki;
Kocam, beni sürekli dövüyordu. Bir süredir eve geç geliyordu. Nerede olduğunu sorduğum zaman dövüyordu. Kurtulmak için 3 aydır plan yapıyordum. Kaçıp, kurtlar saldırdı görüntüsü vermek istedim. Çamaşır toplamak bahanesiyle kapıya çıktım. Evin önüne eşarbımı, saçımdan bir tutam bıraktım. Elbisemi yırtıp bıraktım. Daha önce kestiğimiz tavukların kanını bazı yerlere sürdüm. Ölmek pahasına da olsa o eve dönmeyecektim. Yoldan geçen bir araç olsa ona binip, kaçacaktım. Ancak araba geçmeyince babamın evine gidip, tandır bölümünde saklandım.
SAKIKIN MERMİ YALANI!
Böyle bir oyun, şeytanın aklına bile gelmez... Ama insanın, zorda kalınca yapmayacağı oyun, kurmayacağı plân yoktur!..
Ama dedik ya;
Her yalanın bir sonu vardır!..
Tıpkı, Sırrı Sakıkın yalanının da bir sonu olduğu gibi!..
Olayı biliyorsunuz.
BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık, geçtiğimiz Çarşamba günü, Meclis kürsüsüne bir mermi ile gelerek demişti ki;
9 Aralıkta Adanaya giderken silahımı VIPde güvenlik güçlerine teslim ettim. Ve silahımda hiçbir mermi yoktu.
Zabıtlar tutuldu, ben Adana Havaalanına gittim, oturdum, benim masama silahımı getirip bıraktılar, ve hemen yanında da bana bir mermi hediye ettiler, masama koydular.
Biz bu mermilerin ne olduğunu biliriz. Çünkü nereden geldiğimizi siz çok iyi bilirsiniz. Bu mermiler infaz yapılmadan önce birileri hedefe oturtulmuşsa bu mermiler onun masasına koyulur veyahut adresine gönderilir, bunu sizinle paylaştım.
Eğer siz Ankaradaki tutanakları oradaki kameraları alıp incelerseniz silahın boş olduğunu siz de görürsünüz.
Evet, bunları söylemiş; Ben ve arkadaşlarıma bir şey olursa ilk sorumlu siz olacaksınız diyerek, elindeki mermiyi kürsüye bırakıp yerine oturmuştu!..
Peki, sonra ne oldu?..
Sakıkın yalanı yatsıya kadar bile sürmedi ve kameralar yalanını ortaya çıkardı!.
NİYE 1 AY SUSTUN?
Efendim, havalimanı güvenlik kamerası kayıtlarına göre; Sırrı Sakık, 9 Aralık günü Esenboğa Havaalanında boş olarak teslim ettiği silahını, Adana Şakirpaşa Havaalanından ayrılırken, yine boş olarak teslim alıyor!..
Hem de;
Silahını boş olarak aldığına ilişkin, teslim tutanağına imza atıyor!..
Dahası, imza attıktan sonra da, polis memuru ile el sıkışıyor! iyi mi?
Peki, tehdit edildiğini iddia eden bir adam, polisle niye el sıkışır?..
Hem sonra;
Madem böyle bir olay meydana geldi, niye hemen patlamadın da, 1 ay bekledin?..
Öyle ya,
İddia ettiğin olay meydana gelmiş 9 Aralıkta, sen konuşmuşsun 11 Ocakta!.. Niye bekledin 11 Ocaka kadar?..
Aradan geçmiş 1 ay!
1 ay sonra mı aklın başına geldi?.. Yoksa, uygun zemin mi aradın?..
Hadi, köylü kadın yaşadığı şiddetten kurtulmak için, cahilce bir plân yaptı... Ama, bir milletvekili niye böyle bir oyun kurar, niye böyle bir plân yapar?..
Kameraları hiç hesap etmez mi?..
El insaf!.. Yoksa, Sakık da mı aile içi şiddet mağdurudur?!?..
KCKYA YÖNELİK OPERASYON!
Diyordum kiii, dün de el insaf dedirtecek bir olay daha yaşandı.
Malûm;
İstanbul Başsavcıvekili Fikret Seçenin talimatı doğrultusunda, dün, 17 ilde, toplam 123 adreste arama yapıldı.
PKK-KCK terör örgütüne ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında düzenlenen operasyonda 49 şüpheli şahıstan 33ü gözaltına alındı... Gözaltına alınanlar arasında BDP eski Milletvekili Fatma Kurtulan ve DEHAP eski Genel Başkanı Tuncer Bakırhan da var.
Operasyon devam ederken, internet siteleri ve televizyonlardan ortalığa bir şayia yayıldı: BDP milletvekili Leyla Zananın da evi arandı!.. Hem de, kapısı kırılarak içeri girildi!
Bu şayia elbette BDPliler tarafından yayılıyordu!.. Ki; Milletvekili olsak da bize baskı yapılıyor imajı verebilsinler!.
Bu şayia üzerine AK Parti kurmaylarından açıklama üstüne açıklama gelmeye başladı: Eğer kapı kırılarak içeri girilmişse, bu olamaz!
Sonra ortaya çıktı ki;
Kapı, kırılarak değil, çilingir yardımıyla açılarak içeri girilmiştir!..
Dahası; aranan ev, Leyla Zananın evi de değildir!..
Şayianın yayılması üzerine, Başsavcıvekili Fikret Seçen açıklama yapmak zorunda kaldı ve özetle dedi ki;
Bazı internet siteleriyle görsel basında yer alan haberlerde, Cumhuriyet Başsavcılığımızca PKK/KCK terör örgütüne yönelik yürütülen soruşturma kapsamında milletvekili Leyla Zananın Ankara ilinde bulunan ikametgahında arama yapıldığı yönünde gerçeğe aykırı bilgilere yer verilmesi nedeniyle bu açıklamanın yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur.
Bu soruşturma kapsamında milletvekili Leyla Zananın adreslerinde arama yapılmasına dair herhangi bir karar alınmadığı, arama yapılan adresin şüpheli şahıslardan C.Yye ait olduğu, bu adresin adı geçen milletvekiliyle hiçbir ilgisinin bulunmadığı tespit edilmiş, bu husus resmi kayıtlar ve arama yapılan apartmandaki yöneticinin beyanlarıyla da teyit edilmiştir.
Özetleyecek olursak;
BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan tarafından ortalığa yayılan söylentinin aslı-astarı yoktur!..
Yani; Leyla Zananın evi aranmamış, operasyon; evde oturan Cahit Yoldaşa yönelik olarak yapılmış ve ayrıca eve kapı kırılarak değil, çilingir yardımıyla girilmiştir!..
Olanın özü, özeti budur!..
Peki, BDPliler bu yalanlarla ne yapmak ve nereye varmak istiyorlar?.. Bu tür gerilim ve kaos plânlarıyla, ülke insanını birbirine kırdırmak mı istiyorlar?..
Tıpkı, Uluderede olduğu gibi!..
PKKLILAR MI BOMBALATTI?
Hele hatırlayın... Uluderede katliam olduğunu ve devletin Kürt halkını bombaladığını ilk iddia edenler de BDPliler olmuştu!..
Aslında, bugün bu mevzuyu yazmak istiyordum ama araya mermi ve operasyon konusu girince, muhabirimiz Murat Alanın manşetten verdiğimiz haberine değinmek sonraya kaldı.
Eğer yazabilseydim, soracaktım:
28 Aralık gecesi saat 21.30 civarında gerçekleşen bombardımanı, saat 17.05te PKKlılar nereden biliyordu?
Evet, nereden biliyorlardı ki;
28 Aralık akşamı saat 17.05te, yani bombardımandan 4.5 saat önce birbirlerine mesajlar atıp; Türk uçakları Kürt köylüleri vurdu, 20den fazla ölü var! dediler!?!..
Demek oluyor ki;
Köylüleri kaçağa gönderenler, sonra aynı köylüleri terörist diye ihbar edenler aynı PKKlılardır!..
Ne var ki;
Zamanlama hatası yapmışlar!..
Saat 21.30dan, yani bombardımandan sonra başlatacakları propaganda savaşını, ellerine yüzlerine bulaştırıp, olay meydana gelmeden önce başlatmışlar!..
Sizce de ilginç değil mi?..
Neyse, ayrıntılara girmeyeyim...
Murat, haberinde her şeyi anlatmış zaten.
Bu bilgilere ulaşmak için, uyguladığı gazetecilik tekniklerinden dolayı Murat Alanı tebrik ediyor ve mevzuyu şimdilik burada kesiyorum.
İŞİM ŞEYTAN KOVALAMAK!
Ama, kendi kendime de kızıyorum;
Be adam, mecbur musun yalanları deşifre etmeye?.. Dün gazetecilerin yalanlarını deşifre ettin, bugün de BDPlilerin yalanlarını deşifre ediyorsun!..
Adamları rahat bıraksana!
Bırak da, yalanlarla tiraj kazansınlar, yalanlarla milletvekilliği saltanatını sürdürsünler!... Mecbur musun Doğrucu Davut olmaya?
Evet, kendime kızıyorum ama, yalanları görüp susmayı da içime sindiremiyorum...
Vicdanım kaldırmıyor, vicdanım!..
Hem sonra, dilsiz şeytan olmak da, inancıma ters!..
İşte bu yüzden; şeytan kovalamaktan, salavat getirmeye fırsat bulamıyorum!..
Herhalde, bu da sevaplı bir iştir!..
Nuran Yıldız: Ben, ekipte değilim!
Dünkü; İstanbuldaki Başbuğa, İzmirde nasıl suikast düzenlenir? başlıklı yazımda; Yener Dönmezin analizinden yola çıkarak Nuran Yıldızdan da söz etmiş, onun da Başbuğun PR ekibinde yer aldığını yazmıştım ya... Doç.Dr. Nuran Yıldız, dün mailime bir açıklama gönderip demiş ki;
Hakkımdaki Başbuğun danışmanı haberlerini, bir iletişim hocası olarak ben yalanlamaktan yoruldum ama bazı önyargıları değiştiremiyorsunuz. Pek çok gazetede danışman olmadığıma dair açıklamam yer almıştır. Kaldı ki danışmanlık yapmadım açıklamasını yalnızca bugünlerde yapsam başka türlü anlaşılabilir, bu açıklamayı yıllardır yapıyorum.
Ben Sayın Başbuğun yazıda konu edilen PR ekibinde olmadım, böyle bir ekibin varlığından haberdar değilim. Danışmanlık da yapmadım. Ne Genelkurmay Başkanıyken ne de sonrasında danışmanı olmadım. Ben de sokaktaki insan gibi medyadan takip ediyorum.
Açıklama bu... Önyargılı olmadığımı göstermek için, açıklamayı yayınladım... Gördüğünüz gibi, Doç.Dr. Nuran Yıldız; O ekipte ben yokum diyor... Kendisi olmayabilir ama, kesinlikle bir PR ekibi var ve o ekip, Başbuğu aklama haberlerini yandaş denilen gazetelere bile sokabiliyorlar.
İz sürmeye devam... Bakalım, ekip kimlerden oluşuyor?..