Haddini bilmeze haddini bildirmek
Emekli Öğretmen Kıdemli Binbaşı Selahaddin Aslan dostumuzun "Nasıl şüpheli ve sakıncalı oldum" yazısını okuyunca İspanya'da haçlıların Müslümanlara uyguladığı baskıları hatırladım.
Öylesine örtüşen ve benzeşen baskılar söz konusu ki 28 Şubat aktörlerini hayırla yad etmek asla mümkün değil.
Bin yıl İslam'ın sancaktarlığını yapmış bir ordunun yönetimi kendi subayına, namaz kıldığı için eşi baş örtülü olduğu için vebalı muamelesi yapması kabul edilebilir cinsten değil.
Gizli saklı değil açıktan İslam düşmanlığı yapılmış. İslami olan her şeye savaş açılmış.
Sakallı babası oğlunun evine gidememiş otelde kalmış. Başörtülü annesi subay oğlunun lojmanına gidemez olmuş.
Bu milletin ordusunun yönetimi milletin değerlerine savaş açmış. Binlerce subay astsubay sadece kendileri ya da eşleri yahut aileleri dindar olduğu için ya istifa ettirilerek ya emekliliğe zorlanarak ya da YAŞ kararlarıyla tasfiye edilmişler.
12 Eylül 2010 referandumundan sonra bu şekilde mağdur edilenlerin bir kısmına itibarları iade edilmiş ancak onların sinelerinde açılan görünmez yara hâlâ sızlamaktadır.
Çünkü ordusunu seven insanlar ordudan uzaklaştırılmış, ordusunu seven milleti ordudan soğutmak için ellerinden geleni arkalarına koymamışlar.
2003 yılından sonra girişilen darbe hazırlıklarının temelinde de bu zihniyet yatmaktadır.
Bir ast subay ya da subayın namaz kılmasına eşinin başörtülü olmasına tahammül edemeyenlerin başkomutanlarının ve bağlı bulundukları başbakanın namaz kılmasına ve eşlerinin başörtülü olmasına tahammülleri düşünülebilir mi?
Dostumuz Emekli Öğretmen Kıdemli Binbaşı Selahaddin Aslan o sebeple haklı olarak diyor ki: "Silivri Yargılamalarının esas ve gerçek sebebi, 28 Şubat Darbecileridir. Onlar olmasaydı bugün yargılananların bir çoğu içerde olmazdı. İçerde olanlar komutanlarına duydukları vefa borcu nedeniyle konuşmuyorlar. Ama içerdekilerin de sabrı tükendi. Kendilerine emir verenleri işaret etmeye başladılar. Esas yargı önüne getirilmesi gerekenler 28 Şubat darbecileridir. Devletin ve Milletin bunca zararı ve mağdur olan insanların hesabı onlardan sorulmalıdır."
28 Şubat süreci sadece kimi ordu mensuplarının mağduriyetiyle sınırlı değildir. Binlerce memur, öğrenci, esnaf, sanayici, bürokrat ve ilim adamının mağduriyetinin yanı sıra eğitime ve ekonomiye verdikleri zarar sebebiyle bütün bir milletin mağdur edildiği bir süreçtir.
12 Eylül iddianamesi kabul edildi.
28 Şubat sürecinin devlete ve millete verdiği zararlar 12 Eylül darbesinin zararlarından daha az değil ki.
Bize yaptıkları onlara yapılsın gibisinden bir intikam duygusuyla yazmıyorum bunları. Onların yaptıklarını istemek onlar gibi olmak demektir.
Asla 28 Şubat sürecinde yaşanan mağduriyetleri düşmanım bile olsa kimsenin yaşamasını istemem. Ama o dönemde yapılanların insanlığın yüz karası uygulamalar olduğunun tescili için aktörlerinin yargılanması gerekir.
Yargılanması gerekir ki bugün başörtülü avına çıkan astronomi profesörü ve öğrencilerin umre turlarına itiraz edenler gibi hâlâ sinelerinde milletin değerlerine kin besleyen bazı 28 Şubat artıklarının akılları başlarına gelsin.
İnsan hakları neymiş özgürlükler neymiş insan onuru neymiş hatırlasınlar da zamanın ruhuna uygun yaşamayı düşünsünler.
Evet hem 28 Şubat hem de 27 Nisan aktörlerinin yargı önüne çıkarılması onların da yararınadır. Kim bilir belki beraat ederler belki de hatalarını anlarlar.
Haddini bilmeze haddin bildirmek öksüze kaftan giydirmek gibidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.