D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Rauf Denktaş: Bir uzun mesafe koşucusu...

Rauf Denktaş: Bir uzun mesafe koşucusu...

Rauf Denktaş’ın vefatından önce, yakınlarına, Kıbrıslı Türklere mesajı, bir uzun mesafe koşucusunun vasiyeti telakki edilmeli. “Benim için dua edin, camilere gidin...”

Cenazesinde, muhtemelen Kıbrıslılar camiye gitme rekoru kıracaklar!

Denktaş, çocukluğumuzda hayatımıza karışmış bir sembol. Bizim nesil, 1960 öncesi “ya taksim ya ölüm” mitinglerini hatırlar. Fazıl Küçük ve yanında Rauf Denktaş işte o yıllarda çocuk zihnimize girmiştir. Vefatından sonra çıkacak mıdır? Mümkün mü!

Üniversitenin ilk seneleri Denktaş’ın Kıbrıs’tan atılma ve geri dönme maceraları ile hatırımda. Ankara Kurtuluş meydanında bir miting yapılıyor, şimdi yazıp çizmeyen Yılmaz Yalçıner bu mitingin sunucusu. Konu bir taka ile Kıbrıs’a dönerken Rumlar tarafından yakalanmış olan Denktaş’ın serbest bırakılması... Mitingin sonunda Yalçıner’in yönlendirmesi ile, Kızılay’a doğru yürüyüşün fitili ateşleniyor!

Şahsen Denktaş’tan önce Ankara’da, ODTܒde okuyan oğlunu tanımıştık. 1970’li yıllarda Ankara’da Zafer Çarşısı’nda açtığımız Dergâh kitabevinin müdavimlerindendi, Raif Denktaş. Dergâh, her türlü sol-komünist kitabevinin arasında bir nazar boncuğu gibi, Ankara’nın bütün sağ okur yazarlarının uğrak yeri.

Oğul Denktaş, öğrenmeye meraklı, Kıbrıs’ta bir mücadelenin hangi muhteva ile sürdürüleceği hususunda düşünen, araştıran bir gençti. Bir trafik kazasında vefat etti, babasına evlat acısı yaşattı...

Rauf Denktaş hayatını Kıbrıs davasına adamıştı. Yapması gerekenleri her seviyede yaptı: Mukavemet teşkilatı liderliğinden cumhurbaşkanlığına kadar...

Kıbrıs meselesi, Türkiye için dış siyasetini sorgulama vesilesi oldu. 1923’te Lozan’la girilen uzun uykudan, Kıbrıs sayesinde uyanıldı. Sımsıkı bağlı olduğumuz müttefiklerimizin öteki yüzlerini Kıbrıs meselesi sayesinde idrak ettik. Bu bizim aynı zamanda Lozan’a ilk naniğimiz idi!

Kıbrıs nihaî olarak ne zaman İngilizlere bırakıldı? Bunu “ulusalcılık” sıfatına sığınanlar hatırlamak istemez: Lozan’da! Türkiye Lozan’da Kıbrıs’ı tamamıyla İngilizlere terk etti. Oradaki Türklerin-Müslümanların iki alternatifi vardı: Birisi Türkiye’ye göç etmek, ikincisi İngiliz tabiyetine girmek.

Kıbrıs’tan bir hayli göç oldu. Ada’nın daha dindar Türklerinin İngiliz tabiyetine geçmektense Türkiye’ye göçmeyi tercih ettikleri tahmin edilebilir. 1930’lu yıllarda Kıbrıslı Türkler bir yolunu bulup Mustafa Kemal Paşa’ya ulaştılar. Onun tavsiyesi de, “orada ne duruyorsunuz, Türkiye’ye gelin” oldu...

İngilizlere karşı boynumuz kıldan ince idi! Belki de İngilizler 1950’lerde Kıbrıs’ı Rumlara terk etmeleri halinde, oradaki stratejik üslerinin geleceğinden emin olamadıkları için, Türklere göz kırptı. Öyle veya böyle, Türkiye böylece yeni bir dış siyaset arayışına girdi, bu başlangıç bugün bizi bu noktalara getirdi.

Rauf Denktaş, Kıbrıs mücadelesinin sembolü olarak uzun süre, hem Kıbrıslı Türklerin desteğine sahipti, hem de Türkiye’nin. Denktaş’ın önce, kendi halkı arasında prestiji sarsıldı. Sonra Türkiye ile ilişkileri farklı bir mecraya girdi.

Kıbrıs mücadelesinin diğer tarafı, Rumların mücadelesinde din hep birinci sırada oldu. Zaten başlangıçta Kıbrıslı Rumları bir papaz, Makarios temsil ediyordu. Türk tarafı ise dine mesafeli, hatta dinden uzaktı. Her ne kadar, Türk Mukavemet Teşkilatı’nın savaşan unsurlarına “mücahid” deniyorsa da!

Kıbrıslı “mücahid”ler, bu kelimenin mânasını kavramak için pek çaba sarf etmediler. Kıbrıs’ta, Türkiye’nin askeri unsurları ve Denktaş liderliği, Kıbrıs Türklerinin yerleşmelerine cami yapmayı pek düşünmezken, bol bol Atatürk heykeli, büstü diktiler.

Yine da hakkını yemeyelim, Denktaş bazı zamanlar camiye giden, din lafzını zaman zaman ağızına alan bir liderdi ve Nurcu bir yayın grubu, onun dini muhteva taşıyan birkaç kitapçığını da yayınladı.

Fakat Kıbrıs’ta, dini öğretim neredeyse hiç yoktu! Dini öğretim yapmak isteyenlere de geçit verilmiyordu. Bu son yıllara kadar böyle devam etti. Şu sıralarda Kıbrıs’ta bir imam hatip okulu açıldığını veya açılacağını duyuyoruz. Eğer böyle bir okul açılmışsa/açılacaksa, bu okula Rauf Denktaş’ın adını vermek, son sözlerine bir cemile olur.

Denktaş’la vicahi tanışıklığımız, 1989 yılında Kıbrıs’ın Bayrak Radyo ve Televziyonu Müdürü Derviş Berkem’in Türkiye Yazarlar Birliği’ni daveti ile mümkün oldu. Bu gezi sırasında Cumhurbaşkanı Denktaş bizi makamında kabul etti. Uzun süren sohbetimiz, Rauf Bey’in, gerçekten mürekkep yalamış, okur yazar, dünyayı tanıyan bir lider olduğunu şahsen müşahede etmemize vesile oldu. Aynı seyahatte, Kıbrıs Türk kuvvetleri kumandanı, Eşref Bitlis’i de ziyaret ettik. Eşref Paşa, Türkiye’ye dönme hazırlığında idi. Farklı bir askeri şahsiyetle tanışmıştık. Karargâhta tanıştığımız bazı sivil subaylar, bize İsrail’in Kıbrıs’la ilgili tavırları ile ilgili kuşkularından söz ettiler.

Rauf Denktaş, Türkçe’nin 4. Uluslarası şiir şölenini 1995’te Kıbrıs’ta yaptığımızda da, yakın ilgi gösterdi. Zaten, ilk şölen Türkiye’de yapıldığında, Konya faslında bulunmuş ve konuşmuştu.

Denktaş’ın, 2002’den sonra Türkiye’nin seçilmiş hükümeti ile ters düşmesi, büyük bir kıskançlıkla sahip çıktığı davaya olan bağlılığı ile açıklanabilir. Bu arada, hükümete karşı her türlü unsuru harekete geçirmeye çalışan Ergenekon yapılarının Denktaş’ı da işin içine kattıkları dikkatten uzak tutulmamalıdır. Buna rağmen ne Cumhurbaşkanımız, ne de Başbakanımız Denktaş’la ilişkilerini kesmiştir. Denktaş da aradan geçen zaman içinde, hükümetin siyasetinin Kıbrıs’ı feda etmek gibi bir yanlışı olmadığını fark etmiş olmalıdır.

Rauf Denktaş’a Allah’tan rahmet dileklerimizle...


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi