Milletimizin varlık değerleri bunlar mıdır yani?
Resmî bayram kavramının ne kadar su götürür bir tâbir olduğuna en iyi misal, 27 Mayıs Darbesi'nden sonra komitacı takımının kanunlaştırarak yürürlüğe koyduğu, "27 Mayıs Anayasa ve Hürriyet Bayramı"dır.
Bu satırların yazarı, zikredilen "sözde" bayramın, daha ilkokul sıralarında iken sınıf öğretmeninin dilinden o mâlum ve meşhur, "Meşruiyetini kaybetmiş zalim bir iktidara karşı Türk milletinin meşrû direnme hakkını kullanan kahraman Türk ordusunun..." nutku ile nasıl "propaganda" edildiğini unutmuyor.
1963 yılında icad edilen bu sözde bayram, 1982 Anayasası'nın yürürlüğe girmesiyle yine bir başka askerî komitanın -Bu defa basiretli- kararı ile kaldırıldı. 12 Eylül Darbesi'nin yargı önüne çıkarılmasını beklediğimiz şu günlerde denilebilir ki, 12 Eylülcülerin en isabetli icraatlarından biri, toplumla alay eder gibi ihdas edilen bu bayramın kaldırılması olmuştur.
Milli Eğitim Bakanlığı'nca 19 Mayıs törenlerinin stadyumlardan kapalı alanlara alınmasına dair genelgesi, bekleneceği üzere yeni bir tartışmaya yol açtı; en şiddetli tepkiyi ise MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli gösterdi. Bahçeli'ye göre uygulama, "...daha hangi gelişmelere yol açacağı belirsiz olan art niyetli girişim ve niyetlerin, milletimizin varlık değerlerine tam anlamıyla kast etmesi" anlamına gelirken Türk milletinin değerleri ve tarihi emanetleri ufak ufak yıpratılıp anlamsızlığa sürükleniyor, Türkiye sistemli bir karşı duruşun, Cumhuriyet'in kanına girmeyi gündemine alan ayırıcı dinamiklerin baskı ve tuzakları ile yüz yüze kalıyordu.
Vay canınaydı!
Lise yıllarında bu bayram çalışmalarına katılmamak için kırk dereden su getirip okul yönetimine karşı türlü-çeşitli yalanlar uydurmak zorunda kalmış biri olarak 19 Mayıs törenlerinin eskiden olduğu gibi stadyumlarda, tam da derslerin en kritik dönemine girmiş kızlı erkekli gençlerin sportif kıyafetleriyle jimnastik yaparak kutlanmasını desteklemenin anlaşılabilir bir tutum olduğunu düşünüyorum; ne var ki, stadyumlardan kapalı alanlara alınan uygulamanın, "Milletimizin varlık değerleri"nden biri veya birkaçını teşkil ettiğine beni kimse inandıramaz. Milletimizin varlık değerleri arasında, sert askerî komutlarla icrâ edilen kızlı-erkekli jimnastik gösterileri de mevcutsa, ben o değerlere inanmıyorum demektir bu. Kezâ 19 Mayıs gösterilerinin -Sayın Bahçeli'nin yazılı açıklamasında; yani sürç-i lisan sözkonusu değildir- belirtildiği gibi "Tarihi emanet" olduğu iddiasını da tek kelimeyle gayriciddi buluyorum. Zannediyorum bu fikrime, vaktiyle bu tarzı icad eden Recep Peker'in rûhu bile itiraz etmez.
Daha açık konuşmak gerekirse bu kararın, en başta liseli gençlerimizin aileleri tarafından memnunlukla karşılandığını düşünüyorum; iki sebepten: İlki, sıkı imtihan trafiği içinde bayrama katılma angaryasından kurtulmuş olmak; ikincisi ise, özellikle kız öğrencilere örfümüzün cevaz vermediği kısa spor kıyafetleri ile binlerce kişinin gözü önünde jimnastik yaptırma tatsızlığının sona ermesi; kaldı ki MHP'li seçmen kitlesinin de aynı gerekçeleri büyük nisbette paylaştığına eminim.
Bayram kaldırılmıyor, uygulaması değişiyor; kaldı ki bunlar "Nass" hükmünde nâzil olmuş veya şu meşhur "İlk üç madde" gibi değiştirilmesi bile teklif olunamayacak tabu niteliğinde ilâhî gelenekler değil. Tek parti devrinden bu yana Türkiye değişti; milli bayramlardaki "kutlama" anlayışının ne kadar kaçınılmaz ve gerekli olduğu artık tartışılabiliyor. Halkın devlete itaat gösterisi üslubunda düzenlenen bu bayramların biri değil, hepsi de su götürür şeylerdir; kaldı ki bu kutlama türünün ne kadar eğlenceli olduğu ayrıca tartışılabilir. Devlet temsilcilerinin "Şeref Tribünü"nde oturduğu, memur ve öğrenci takımının askerî birlik nizamında uygun adımla devlet büyüklerinin önünden geçip selama durduğu bu tören ritüelleri, evet, artık kabak tadı verdi...
Milli bayramlarımızın eğlence boyutu yok; bir nevi ideolojik imân tazeleme âyini bunlar. "Devlete, rejime, ebedî şefe, orduya sadakat" gösterisidir bu kutlama biçimi.
"Milletimizin varlık değerleri"ymiş. Yok yahu!