Eyvah, Erdoğan kanser değilmiş... Napcez şimdi?
Başbabakan Tayyip Erdoğan, bundan 2 ay kadar önce yani 26 Kasım 2011de bağırsaklarından ameliyat olunca; tirajı milyonları bulan fısıltı gazetesi hemen dedikodu yaymaya başlamıştı;
Erdoğanda kanser tesbit edildi... Bağırsaklarından 20 santim, yok 30 santim, yok yok 50 santim kesildi... Eğer tümör kötü huylu çıkar da yayılırsa, bağırsakların tamamı da kesilebilecek!
Bu söylentiler bir süre tedavülde kalıp, unutulmaya yüz tutunca, fısıltı gazetesi ikinci baskısına geçmiş, dağıtımını da ışık hızıyla yapmıştı:
Kamuoyundan gizli tutulsa da, Ankarada bir hastanenin filanca katında, filanca odası Erdoğana ayrıldı... Erdoğan ara sıra bu odaya gizlice gelecek ve tedavisine burada devam edilecek!
DEDİKODU... DEDİKODU!
Hani, var ya;
Eğer durumu bilmiyor olsam ortalığa yayılan bu dedikodulara ben de inanırdım.
Ama, ilk günden biliyorum ki;
Ortada kritik bir durum yok.
Bunu, kime anlatacaksın?..
AK Partiye ve Tayyip Erdoğana duydukları alerji neredeyse genlerine işlemiş adam ve madamlar lâf dinlemiyor ki!.
Habire dedikodu üretiyorlar!..
Haa, dedikodularına da bilimsel kılıf geçirip, öyle pazarladılar iyi mi?..
Hastalık karaciğer ve pankreasına sıçramış!.. Kemoterapi görüyormuş... Erdoğan, eğer tedavi edilemezse en fazla 18 ay yaşarmış. Uzmanlar, bunun 14 aya inebileceğini de ifade ediyorlarmış!..
Çıldırmamak mümkün değil!..
Öyle bir hastalıklı ruh yapısı ki; ellerinden gelse: zil takıp oynayacaklar, Erdoğan daha ölmeden mezara koyacaklar!..
ERDOĞAN SONRASI HESAPLARI!
Ehh, Tayyip Erdoğanın ömrü az kalmış olur da, miras paylaşımı olmaz mı?..
Başladılar Tayyip Erdoğan sonrasının hesaplarını yapmaya...
AK Partinin başına kim gelir?.. Başbakan kim olur?.. Bülent Arınç sivri lâflar ettiğine göre, Erdoğanın yerine herhalde o geçmek istiyor!..
Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığındaki süresini tamamlayınca, partinin başında Bülent Arınç kalır, Başbakanlığa Abdullah Gül gelir!..
Ama, AK Partinin genç bakanları ve genç kurmayları da boş durmuyor... Onlar da etkili yerlere gelmek istiyor!
İnanın şaka değil, bütün bu senaryolar ciddi ciddi yazıldı, konuşuldu, söylendi!..
Artık temenni miydi, bir yerlerden kulaklarına fısıldanan plân mıydı, orasını bilmiyorum ama, gördüğüm şuydu ki; birçokları Erdoğan sonrasına ciddi ciddi hazırlanmaya başlamışlardı!..
Öyle ya;
Erdoğanın, basına ilk yansıyan ikili görüşme fotoğraflarında, yüzü hayli solgundu... Eski neşeli veya öfkeli hâli de yoktu... Son derece durgundu!.. Süzülmüştü, zayıflamıştı!..
Bu da demek oluyordu ki;
Söylentiler doğrudur!.. Başbakan Erdoğan, gerçekten de kanserdir!..
O halde ne yapmalı?..
Düşene bir tekme de bizden misali, bütün leş kargaları harekete geçmeye başladı... Kimi AK Partiyi şiddetle eleştiriyor ve hatta silkeliyor, kimi de Erdoğana, vur ha vuruyordu!..
Erdoğan, bu saldırılara elbette cevap veremiyordu...
Nasıl versin ki?..
İnsan, parmak uçlarındaki şeytan tırnağını kopartırken bile, canından can koparılmış gibi acı duyarken, bağırsaklarından ameliyat olmuş, bir insanın acı duymaması mümkün mü?..
Ne yapacaktı Erdoğan;
Acısını içine atıp, bu fırsatçıların saldırılarına cevap mı verecekti?..
Lâmı-cimi yok;
Hastaydı adam... Doktorlar, ısrarla istirahat dediği için, Katar gezisine bile çıkmamıştı...
BUNLAR MI YANDAŞ?
Sadece siyasetin akbabaları mı, elbette medyadaki leş kargaları da çakmak için aradıkları fırsatı yakalamışlardı!..
Meğer, Erdoğanın ne çok seveni(!) varmış... Nasıl olsa ömrü az kaldı diye, Erdoğanla yollarını ayırmaya başlayanlar mı dersiniz, bir malûm gazetenin haberleri üzerinden Erdoğana vurmaya başlayanlar mı dersiniz... Gördüm ki, Erdoğanın seveni(!) hayli çokmuş... Adamlar ve madamlar, öyle diş göstermeye, öyle tırnak sivriltmeye başladılar ki, ellerinden gelse; Erdoğanı, bir kaşık suda boğacaklar!..
Haa, bütün bunlar, sadece yoldaş ve candaş medyada yapılmadı tabiî!..
Araya aracılar koyup, Erdoğandan yalvar-yakar köşe isteyenler, iki gözü iki çeşme ağlayanlar, Erdoğanın sağlık durumunun kritik olduğunu duyunca, başladılar kafa göstermeye!..
Hem de, nerede?..
Yandaş denilen ekranlarda!..
Erdoğanın gidici(!) olduğuna, yandaş televizyonların yöneticileri de inanmış olmalılar ki; herhalde dengeyi sağlamak için, onlar da başladılar AK Parti ve Erdoğan düşmanlarını ekranlarına çıkarmaya!..
Herhalde, nemelâzım dediler;
Erdoğan giderse, yoldaş ve candaşlar nezdinde yerimiz sağlam olsun!
Hatta, Erdoğan karşıtlarının masalarına gidip, onlarla poz bile verdiler!..
Yandaş(!) ekranlarına öyle adamlar, öyle madamlar çıkardılar ki; AK Partiye ve Erdoğana sövgünün bini bi para!..
Adam konuşmuyor, bir kuduz gibi, ağzından adeta salya akıtıyor!..
Şu hâle bakın;
Adam AK Partiye sövüyor ama parasını AK Parti yandaşından alıyor!..
Bu hakaret ve sövgü yarışı o boyutlara vardı ki; adam, canlı yayında; olmaz olsun deyip, Erdoğanın fotoğrafını yırtıp, yere fırlattı iyi mi?..
Ve bu adam;
Hâlâ yandaş ekranda!..
Eee, yandaşlar böyle yapar da, Erdoğana şirinlik olsun diye Erdoğan sempatizanlarını yanlarında çalıştıran patronlar boş durur mu?..
Madem Erdoğan gidicidir, o halde Erdoğan sempatizanını çalıştırmanın, ona avuç dolusu maaş ödemenin ne lüzumu var?..
Vurdular tekmeyi, attılar dışarı!..
Kovarken de; Git, maaşını Erdoğandan al! demeyi ihmal etmediler!..
Hani, düşenin dostu olmaz demişler ya; Erdoğanın düşeceğini zanneden partiler, gazeteler, televizyonlar ve patronlar da, dostluk(!)larını gayet güzel gösterdiler!..
Tekmeler, çelmeler, pençeler ve hesaplar-kitaplar derken, geldik bugünlere...
HAYIR, KEMOTERAPİ GÖRMÜYOR!
Aaa, o da ne?..
Erdoğan, meğer kanser değilmiş!..
Geçtiğimiz Perşembe akşamı M. Ali Birandın 32. Gününü izleyenler herhalde görmüşlerdir... M. Ali Birand, çok net biçimde bodoslamadan sordu Erdoğana;
Kanser misiniz?
Erdoğan da, aynı netlik ve aynı açık yüreklilikle cevap verdi:
Hayır, değilim... Bağırsaklarımda; alınmadığı takdirde ileride kansere dönüşebilecek polipler tesbit edilmişti... Öyle apar-topar da ameliyata koşmadım...
Ameliyat olacağımı ailem ve en yakınımdaki Mücahit Arslan dışında kimseye söylemedim... Yurtdışında ameliyat olmamı tavsiye edenler oldu ama reddettim.
Önceden belirlediğimiz tarihte de gidip ameliyat oldum.
Olay, bundan ibaret...
Ama, bir de damdan düşen biri olarak, Mehmet Ali Birandı da dinlemek gerekir.
Onun da dediği, aynen şu:
Ben kanser tedavisi olan, kemoterapi gören bir insanım... Bunun ne demek olduğunu, insanı nasıl sarstığını en iyi ben bilirim... Birine bakınca kemoterapi görüp görmediğini kolaylıkla anlarım.
Erdoğana baktım ve anladım;
Hayır, Başbakan kemoterapi görmüyor.
Eee, napcez şimdi?..
Bak, Erdoğan kanser değilmiş, dolayısıyla kemoterapi de görmüyormuş... Dahası, Mart ayında yurtdışı gezilere de başlıyormuş!..
ŞİMDİ NE YAPACAKLAR?
Erdoğan sonrasının hesaplarını yapanlar, şimdi ne yapacak acaba?..
Eğer kızaracak yüzleri varsa; battı balık, yan gider deyip, tavırlarını sürdürürler!.. Pişkin iseler, herhalde yeniden AK Parti limanına dümen kırarlar!.. Onlar, nasıl olsa seyyar kıblelidir, yeniden el-etek öpmeye başlarlar!..
Yalakalık parayla değil ya!..
Sanıyorum, Erdoğan da, geçen bu iki aylık sürede bir değerlendirme yapıp, yandaş görünenler ve yoldaşlar hakkında bir karar vermiştir!..
Özellikle de;
Yandaş ekranlarda, yoldaş ve candaşlara resmi geçit yaptıran televizyonlar hakkında!.. Herhalde dostlarını da tanımıştır, düşmanlarını da!..
İlk fırsatta adam satanlara herhalde diyecek bir sözü vardır!..
Bence, olmalıdır da!..
Denktaşın ardından!
Yandaki fotoğrafa iyi bakın... 5-6 kişiyi geçmeyen bir cemaat ve iki elin parmaklarını geçmeyecek bir kadın grubu... Bunlar, önceki akşam, Girnedeki Nurettin Ersin Camiinde Denktaş için düzenlenen mevlid merasimine katılanlardır!..
Denktaşı uğurlamak için caddeleri dolduranlar, camide yoklar!..
Olmaması da normal... Çünkü, Denktaş döneminde camiler nikâh salonu yapıldı, Kuran kursları kapatıldı, İmam-Hatip Lisesi açılmasına izin verilmedi!.. Gençler, dinden o kadar koparıldı ki, boyunlarında haçla gezmeye başladılar.
İşte, tablo ortada... Denktaşın ardından Fatiha okuyacak, dualara amin diyecek, bir avuç insan kalmış!..
Bu tablo, bir Kıbrıs tablosudur!..