Başkasına neden kızıyoruz?
Müstemlekeci anlayışın bugüne yansıması modern çağın emperyalizmi olarak tezahür ediyor. Kolonyal zihniyet, içinde taşıdığı işgal arzusunu önce kendi kafasında sonra da muhatabı zihninde meşrulaştırarak bir nevi legalize ediyor. Bugün bunu küreselleşme çerçevesinde yürütüyor. Başlattığı savaşlarla destekliyor. Savaşlarını da kendine has bir çerçevede başlatıyor, yürütüyor, sonlandırıyor. Bu kategorideki çatışmaların ortak özelliği hep acil bir tehdidin varlığının işlenmesi. Bir dakika bu tehdit de nereden çıktı, dün yok muydu, bu kadar aciliyet arz ediyorduysa neden dün başa çıkmak akla gelmedi de şimdi gündeme alındı, yarının beklenmesi olmaz mı gibi sorular sorulamadan oldu bittiye getirme ile savaş/saldırma prosedürünün startı verilir. Güya-meşrulaştırma da böylece sağlanır. Geçilen ikinci fazda düşmana karşı aksiyon başlar, yok edilir veya teşebbüsü gerçekleşir. Üçüncü adım hesap vermeksizin olayın kapatılması ile paralel yürütülür ki bu aşamada düşman ile ilgili bilgiler azaltılır, hafifletilir, kullanılan dil itibariyle bile metalaştırılır. Sanki bahsedilen insan hayatı değildir de odun parçasıdır. Uzaklaştırma, canlıdan cansıza transform etme ve önemsizleştirme birbirini takip eder. Hedeflenen sıradanlaştırma kademe kademe hesaplanır, yavaş yavaş uygulamaya konur. Bu tarafın kayıplarının her birinin hikayesi vardır, yüzleri isimleri, nereden gelip nereye gittikleri zihinlere kazınır da öte tarafın adı sanı duyulmaz, isimsiz yığınlar yarım ağızla kurulan cümlelerin fluluğu arasında kaybolur, önemsizleşir.
George Bush birinci döneminin savunma bakanı, Irak savaşı mimarlarından Donald Rumsfeldi hatırlarsınız. Savaşın durulduğu bir zamanda basına yaptığı açıklama sırasında gelen bir soruya tam da bahsettiğimiz zihnin araçlarıyla cevap vermişti. Amerikan askerlerinin cesaretinden, kayıp ve yaralı sayısından bahsettikten sonra ya karşı tarafın da kayıpları, kaç kişi öldü Iraklılardan? sorusuna saymıyoruz diyerek kestirip atabilmişti.
Bugün bu konuya nereden geldik diye merak edeceklere, okuduğum Dersim belgeleri bir şeyleri çağrıştırdı diyeyim. Dersimdeki çocuk katliamının belgeleri. Onyıllarca bizden saklanan bilgiler. Orada kullanılan bazı ifadeler beynimde şimşeklerin çakmasına sebep oldu da ondan. Irak katliamında tanık olduğumuz bazı ifadelerin aynaya aksi düşmüş zannettiren hali de diyebilirsiniz buna. Genel manada birebir örtüşmese de biri dışarıdan gelen işgal gücünün yaptıkları diğeri iç otoritenin inisiyatifinde gerçekleşmiş bir trajedi olarak farklılaşsa da bazı noktaların hafifletilmesinde, rakamların flulaştırılmasındaki, olayın tabiileştirilmesindeki kesişmeleri... Aşağıdaki haberi okuyunca ben öyle düşündüm, bakalım siz de katılacak mısınız.
Dersimde görev yapan komutanların isyanın veya katliamın gerçekleştiği günlere dair farklı farklı zamanlarda Ankaraya gönderdikleri raporlarla alakalı yayınlanan haberde rakamlardaki belirsizliğe şöyle dikkat çekilmiş: En tuhafı da bazen sayı bile verilmiyor; sadece, imha edildiler denilerek geçiliyor telgraflarda, raporlarda, mesajlarda... bir sayı bile olmuyorlar olurken... Örneğin 3. Umum Müfettişi Orgeneral Kazım Orbay 12 Ağustos 1938de bizzat Başbakan Celal Bayara geçtiği telgrafta 7. Kolordunun günlük çalışmalarını özetlediği 1. maddede dünkü tarama sırasında mukavemet eden Zel dağının 2 kilometre güneyindeki Demenanlıların Körpük köyü bu sabah teslim olmuşlarsa da şevkleri esnasında kaçmak isteyenler imha edilmiştır diyor. Ne dersiniz var mı benzerlikler... Hiç şüphesiz insanoğlu hüsranda...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.