Tanpınar’ı hatırlamalı mıyız?
Ahmet Hamdi Tanpınar, 1911 yılında İstanbul’da doğmuştu, yani yüz on bir yıl önce. Elli yıl önce 24 Ocak 1962’de aynı şehirde vefat etti.
Yuvarlak hesap 60 yıllık ömründe dilimiz ve edebiyatımız için güzel ve büyük işler yaptı. Şaheser addedilmesi gereken romanlar yazdı, “edebî” edebiyat tarihinde ve şehir edebiyatımızda gerçekten çığır açtı. Beş Şehir, onun Anadolu’da meydana getirdiğimiz medeniyet terkibinin şiirli bir dille ifadesi olan ve mutlaka genç nesiller tarafından dikkatle okunması gereken bir eseridir. Diyebiliriz ki, Beş Şehir bizde yaygın bir şehir edebiyatını doğuran ana kitaptır.
19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, ilim ve edebiyat tarihimizde benzeri olmayan bir şaheserdir. Bugünün yeni Türk edebiyatı hocaları, onu okuyup talebelerine aktarıyor ve sevdirebiliyorlarsa, gerçekten kendilerini huzur içinde hissedebilirler.
Tanpınar, edebiyatımızın öncelikle “şair” saydığı bir büyük isim. Şiirde, üstad addettiği Yahya Kemal’in yolundan gitmez. Meşhur Bursa’da Zaman şiiri hariç Tanpınar, Güzel Sanatlar Akademisi’nde estetik ve mitoloji derslerinden halefi olduğu Ahmet Haşim’in izindedir. Tıpkı Haşim’de olduğu gibi, Küçük bir kitap teşkil eden şiirleri hakkıyla değerlendirilmiş değildir. Bunun önemli sebeplerinden biri, Tanpınar’ın ölümünden sonra daha çok hikâyeci ve romancı olarak tanınmasına bağlanabilir.
Tanpınar’ın fikirlerini edebiyat tarihinde ve makalelerinden bulabiliriz elbette. Fakat Tanpınar romanlarında da mütefekkir kimliği ile görünür. Üstadı Yahya Kemal’in şiirde yaptığını o romanlarında yapar.
Sağlığında beklediği ilgiyi göremeyen Tanpınar, 1970’lerden itibaren tanınmaya, 1980’lerden itibaren de bazı kesimler tarafından keşfedilmeye başlanan bir yazarımızdır. Onun Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanı, bürokratik yapıları ince bir alaycılıkta ele alan bir dünya şahaseridir. Eğer Türkçe 20. yüzyılda dar bir alana hapsedilmese idi, Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün bütün dünyanın tanıyıp değer verdiği bir eser olarak kabul göreceğinden şüphe edilmez.
Tanpınar’ın eserlerini okuyan bir okuyucunun en fazla aklında kalacak olan ibare, “Devam ederek değişmek, değişerek devam etmek”tir.
İnkılapçı, kökten değişimci olmakla öğünülen bir devirde bu ibare nasıl anlaşılmalıdır?
Bu cümlenin mazmununa dikkat edersek, “devam”/süreklilik esas alınmaktır. Halbuki, inkılapçılık, devama karşıdır. Devam sözkonusu olduğunda, zecri değişim fikri, inkılap miti tesirini kaybeder. Devam ederek değişmek yerine, temelden yenilenerek var olmak, her şeye rağmen yeni olmak esastır. Tanpınar’ın cümlesinin ikinci bölümünde değişim esas olmakla beraber, devam fikri de ihmal edilmemektedir.
Tanpınar’ın şiarı, tabiî olandır. Devam ederek değişmek dünyanın tabiî nizamıdır. Değişimi sistemleştirme, zorlayıcı unsurlarla uygulama ise pozitivizmin ve materyalizmin işidir. Bütün pozitivist ve materyalist akımlar şu veya bu şekilde toplum mühendisliği projesine sahiptir ve şu veya bu nisbette zorunlu değişmeyi gerekli görürler.
Tanpınar, üstadı Yahya Kemal’i anlatırken de romanlarındaki gibi serbest konuşur. Anlatılan Yahya Kemal’dir, dolayısıyla, 20. Yüzyıl Türkiyesinin değişimidir. Tanpınar’ın “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” makamında konuştuğu bellidir.
Vefatının ellinci yılında, Tanpınar’ın edebiyatımızın bilinen ve tanınan bir yazarı olmakla birlikte yeterince okunduğunu, geniş kitlelere mal olduğunu söylemek mümkün değil.
Ölümünün üzerinden 50 yıl geçmiş olan Ahmet Hamdi Tanpınar, bu hafta sonu, Ankara’da bir sempozyum ve fotoğraf sergisi ile hatırlanacak. Keçiören Belediyesi ile Türkiye Yazarlar Birliği’nin müştereken düzenlediği toplantı, 28 ocak cumartesi sabahı 10.00’da Tepebaşı Necip Fazıl Kültür Merkezi’nde başlayacak.
“Başım sükutu öğüten uçsuz bucaksız bir değirmen” diyen Tanpınar, aynı şiirinde “Yekpare geniş bir anın parçalanmaz akışında” olduğunu da söylüyor.
Zamanın hem içinde hem de dışında olan şairi 50 yıl sonra hatırlamamak haksızlık olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.