Bir ölüm bir haber
Aslında bu konuyu hafta başında "SABAH'tan Mektup"ta ele almayı planlıyordum ama bazı gelişmeler beni elimi çabuk tutmaya yöneltti.
Davos'taki Dünya Ekonomik Forumu'nda bir kez daha ortaya çıktı: Dünya halklarının öfkesi iki sektörde yoğunlaştı.
Biri bankalarından yatırım fonlarına, hedge fonlarına kadar tüm kurum ve kuruluşlarıyla finans sektörü. Diğeri ise medya sektörü.
Biri insanları madden soyuyor, öbürü manen.
Biri paraya doymuyor, öbürü ise habere.
Hele gezegenimizde 24 saat yayın yapan TV kanallarının sayısı binlerceye, radyolar ise onbinlerceye ulaştıktan sonra. Hele hele internetten haber yayını yapan, cep telefonlarını haber kanallarına dönüştüren yüzlerce yüzlerce mecra ortaya çıktıktan sonra...
Tüm bu mecralar sürekli haber üretiyor, sürekli haber tüketiyor.
Bu koşullarda bırakın ünlüleri, sokaktaki vatandaşın bile özel hayatını koruyabilmesi mümkün mü?
Başdöndürücü ve de ürkütücü bir tablo...
***
Ama geçen hafta sonunda bir şey oldu; benim de bir üyesi olduğum medya camiası için biraz umutlandım.
Olan şey şu: Fransa Milli Eğitim Bakanı Luc Chatel'in eşi Astrid Herrenschmidt geçen pazar günü hayatına son verdi. 45 yaşındaydı. Strasbourg'lu çok köklü bir ailenin kızıydı.1991'den beri evliydiler. 4 çocukları vardı.
Bakan Luc Chatel, tek cümlelik yazılı açıklama yaptı: "Bir kişisel dram yaşıyorum. Lütfen çocuklarım, ailem ve benim için özel yaşamımıza saygı gösterin."
Tüm TV'ler ve radyolar Astrid Herrenschmidt'in ölümünü bu tek satırlık açıklamayla duyurdular. Tüm gazeteler haberi bu tek satırlık açıklamayla geçiştirdiler.
Ne Luc Chatel'in evinin önüne haberci ordusu yığıldı. Hatta ne de cenaze törenini izleyen oldu.
O kadar ki, Astrid Herrenschmidt'in nerede toprağa verildiği bile bilinmiyor.
***
Düşündüm; bizde bir siyasetçinin, bir sanatçının, bir ünlünün başına böyle bir trajedi gelse, yazılısıyla, görseliyle medyamızın tutumu ne olurdu?
Kendimi sorguladım; kesinlikle o ünlünün acısına ve özel yaşamına saygı gösterir, onun izin verdiği ölçünün dışında hiçbir şey yap(tır)mazdım. Ne evinin önüne muhabir gönderirdim, ne de -istemezse- cenaze törenini izlettirirdim.
Peki ya meslektaşlarım? Elbette herkes kendinden ve çalıştığı kurumdan sorumlu ama hepimizin "Sadece başkasının başına gelen bir şey bu" yaklaşımını terk edip, acıları içselleştirmemizde, haber ile özel yaşam arasındaki çizgiyi kalınlaştırmamızda büyük fayda olduğunu düşünüyorum.
Dibe vurmuş olan imajımızı bir nebze olsun onarabilmek için...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.