Derdimiz Davamız Doğru Biline
Bu soruyu er geç soracaklar musalla taşında bizim için de sizin için de. Sizler de bir şeyler diyeceksiniz sorulduğunda, bizler de. Önemli olan içimizin söylediğidir. Söylenilenlerde bir iç dış uyumluluğu varsa, bu hakkında konuştuğumuz kadar, bizim için de kaydı tutulan önemli bir tanıklıktır.
Bizi okuyanlar kısmen de olsa yazılarımızdan bazı düşüncelerimizi ve üslubumuzdan da az çok karakter ve huyumuzu bilebileceklerdir. Yeri geldiğinde tanıklıkları da o istikamette olacaktır kuşkusuz. Fakat sık sık yorum yazan bazı kardeşlerimizi okuyunca şaşırıyorum. Zira bizim yazdıklarımızı değil, kendi inandıklarını yazıyorlar sürekli. Eğer tanıklıkları bu halleriyle bir şeyler ifade edecekse yandık demektir.
Haklarını yemeyelim, birkaç yorumcumuz da, yazılar seri halinde olunca bütünlüğü kaçırıp bazı yanlış anlamalar yaşadıklarını itiraf ettiler. Hoş bir davranıştı.
Asıl acınacak olan, ne yazıldığını ya okumdan, ya da anlamadan yapılan yorumlarıdır. Hele son yazımızda iş çığırından çıkmıştır. Bence herkesin durup bir durum değerlendirmesi yapması gerekmektedir.
Sağır için kamet getirilmezmiş ama olsun, belki faydası olur diye hem onlar, hem de aramıza yeni katılanlar için ben de bir durum değerlendirmesi yapmak istedim.
Bir kere daha söylemekte bir kere daha iftihar vardır ki bir Müslüman olarak bizim davamız İslamdır. Bu asıl ve asîl davamızın biri özel, diğeri genel olmak üzere iki yanı vardır.
İlk ve öncelikli özel davamız, Allah Teâlânın biricik dini İslamı iyi öğrenmekle sahih bir iman, ihlaslı salih ibadetler, içten gelerek samimiyetle uygulanan ilahî kanunlar ve içe sindirilmiş ve davranış biçimine dönüşerek alışkanlık kazanılmış güzel bir ahlak ile ölünceye kadar kullukta bulunup Allah Teâlânın rızasını kazanmaktır. Başka bir ifade ile imtihan dünyasından yüz akı ile ahirete gidebilmektir.
Genelde ümmet olarak davamız ise, bu İslam Dinini kendi vatanımızda güzelce yaşayıp uygulayarak onu başımıza devlet yapmaktır. Böylece cemiyete getirdiği saadet ve selameti dünyaya fiilen göstermektir. Elimizden geldiği kadar onu güzelce tanıtarak yeryüzüne hâkim kılmak, batıl din, ilke, ideoloji ve sistemlerin sebep olduğu fitne ve fesadı evrenden tümüyle kaldırmaktır.
Bundan başka bir davamızın olmadığına kalbimizi bilen Rabbimizi ve bizi okuyan veya dinleyen din kardeşlerimizi şahit tutarız. Okuyanı anladık, ama dinlemeyi nerden çıkardınız? diyenlere hatırlatırım: www.ilimistan.com
Bu davamızın gerçekleştirilebilmesi için, bizim öncelikle yapmamız gerekenleri tarih boyunca Peygamberlerin tevhit mücadelesinde görüyoruz. Bunun en son örneği Sevgili Peygamberimizin (sav) hayatında ortaya konmuştur. Bu davet ve hareket metodu üzerinde ilmî çalışmalar yapılmıştır. Bizim de bazı kitaplarımız Onun (sav) davet ve hareket metodunu ortaya koymaya çalışmıştır. Bunların bir kısmını rahatlıkla www.cemalnar.com sitemizin İslamiyat/Davet başlığı altında bulabilirler.
Bu metodun özeti ihlasla yaşanan İslam dinini her halükarda tebliğden ibarettir. Bu sayede davayı iyi anlamış ve ona tam inanmış öncü bir çekirdek kadroya ihtiyaç vardır. Tabiri caizse feleğin çemberinden geçmiş, candan, aileden, aşiretten, maldan, memleketten, varlıktan ve yokluktan, acıdan ve işkenceden yana imtihanlardan başarıyla çıkmış bir kadro. Bu kadro örnek olacağı için çok önemlidir.
Sonra bilerek ve yaşayarak devam edilen sürekli davet ve irşatlar ile bu kadronun geniş halk kitlelerince benimsenip desteklenmesi sürecine girilir. Başarı Allahtandır, verirse şımarmadan şükredilir. Vermezse de yese düşmeden sabredilir. Başından beri olduğu gibi buradan ötede de kendisine düşen vazife, iyi bir organize ile Allah için çalışmaya devam etmektir. Önemli olan ömür imtihanının bu yolda bitmesidir.
Burada mühim olan davetin cebir ve şiddetten uzak, açık ve anlaşılır olmasıdır. Zalim olmaktansa mazlum olmayı tercih ediştir. Bunun için halkın korkutulmaması, kuşkuya düşürülmemesi gerekir. Halkın desteğini kazanmak zor, ama kaybetmek çok kolaydır. Bir dava da muhakkak halk desteğine muhtaçtır. Sünnetullah böyledir. Bir davanın bu kadar halk desteğine eriştikten sonra onun devlete dönüşmemesi de mümkün değildir. Kendini değiştiren bir milleti Allah da değiştirecektir. O milleti yeniden organize ederek idare edecek bir devlet, eninde sonunda gelecektir. Bunun delillerini ve örneklerini Hak Batıl Mücadelesi kitabımızda anlatmıştık.
Bu yazı bize davamızı sunduğu gibi buna erişmenin yöntemleri hakkında da az ama öz ipuçları veriyor. Bunu biraz daha açamaz mıyız?
Neden olmasın, ama gelecek yazıda