Danıştay Cinayeti... Kurşunların kim, neresinde?
Bazı hadiseler vardır, çok grift görünmesine rağmen, aslında çok basittir... Bazı hadiseler de vardır ki, çok basit gibi görünmesine rağmen, aslında çok karmaşıktır.
Hatırlarsınız; bir zamanlar, bir soba hikâyesi anlatmıştım sizlere...
Hikâye şöyleydi:
Günlerden bir gün, aralarında matematikçi, fizikçi ve kimyacı gibi bilim adamlarının bulunduğu bir grup, Anadoluyu gezmeye çıkarlar... Yalnız; aynen bugünlerde olduğu gibi, mevsim kıştır, hava da soğuk mu soğuktur!..
Üstüne üstlük, biraz sonra da tipi başlamasın mı...
Önlerini göremez olurlar!..
Bakarlar ki, yola devam imkânı yoktur!..
En iyisi, en yakın köye sığınmaktır!..
Binbir güçlükle, köye ulaşırlar ve köyün girişindeki küçük bir evin kapısını çalarlar!..
Yaşlı bir zat açar kapıyı...
Gelenler yabancıdır, ama zangır zangır titremektedirler!.. Yaşlı zat, onları hemen buyur eder içeri!..
Misafirlerini sobanın yandığı odaya alır!..
Kendisi de, misafirlerin içini ısıtacak bir çorba yapmak üzere mutfağa geçer!..
İhtiyar köylü, mutfakta çorba pişirmeye devam ededursun, bizim bilginler, sıcağın etkisiyle buzdan adamlıktan kurtulunca, başlarlar kendi aralarında tartışmaya!..
BU SOBA NİYE BURADA?
Mevzu, odadaki sobadır!..
Soba, kayrak taş denilen düz taşlardan 3-4 tanesinin üzerine konulmuştur!.. Ve ayrıca, dikdörtgen şeklindeki odanın ortasında değil de, bir köşesindedir!..
Bilginler işte bunu tartışır!..
Matematikçi olan der ki;
Bu soba, burada olmamalıydı... Eğer dikdörtgen, köşegenlerin kesişim noktasında bulunsaydı, sıcaklık eşit şekilde dağılırdı odaya!
Fizikçi olanı, hayır der;
Sıcaklığın dağılımı için, sobanın kesişme noktasında bulunması yeterli değildir!.. Odanın coğrafî yönü ve hava akımı da önemli!.. Bu açıdan bakarsak, sobanın kuzey duvarına yakın kurulması şarttır!..
Böylece, oradan gelecek soğuğu kırar ve odanın daha sıcak olmasını sağlar!
Kimyacı olanının kafası, kayrak taşlarına takılmıştır!..
Bu köylü, cahilin teki olmalıdır der...
Öyle ya;
Sıcak hava, yukarıya çıkar...
Köylü ise, sobayı taşların üstüne oturtarak adeta tavanı ısıtmaktadır!..
Bu taşlar kalkmalı der;
Taşlar kalkınca, sobanın sıcaklığı daha aşağıda kalır ve böylece tavan değil, taban yüzeyi ısınmış olur!
Herkes fikrini söyledikten sonra, susar!..
Çünkü, bütün bilimsel veriler ortaya konulmuştur!..
Sobanın oturtulduğu köşe hatalıdır!.. Taşlar üzerine oturtulması ise, daha büyük bir hatadır!..
O halde, ihtiyar köylü, bunca hatayı niye yapmıştır?..
Tek çare, mutfaktaki köylüye sormaktır!..
Biraz sonra; elinde bir tas çorba, bir parça ekmek ve kaşıklarla içeri girer köylü!..
Bilginlerimiz; bir yandan çorbaya kaşık sallarken, bir yandan da sobanın konumunun nasıl olması gerektiğini anlatırlar!..
Matematikçi kesişmeyi, fizikçi kuzeyin soğukluğunu, kimyacı ise hava sirkülasyonunu anlatır!..
Her üçü de, kendi haklılıklarını iddia edip, sorarlar yaşlı köylüye...
Sobayı niye böyle kurmadın?
Yaşlı köylü, her üçünü de sabırla dinledikten sonra, Şu anlattıklarınızdan hiçbir şeycik anlamadım der;
Sobanın durumuna gelince,
Cebimde para, elimde boru yoktu!..
Altına taş koydum ki, dik borular soba deliği ile aynı hizaya gelsin!..
Sobayı odanın bu köşesine koydum ki; elimdeki borular ancak bu kadarına yetti!
Gördünüz ya; Alparslan Arslan, bir tek kişidir, Danıştaya kurşunlar yağdırmıştır ama, birçok insan, kurşunların herhangi bir yerindedir!..
Kimi, kurşunların hedefinde!..
Kimi, yanında, kimi arkasında, kimi de tam göbeğindedir!..
Vakit Gazetesi ise, bu olayın tamamen dışında olduğu halde, maalesef içinde gibi gösterilip, yargısız infaza tabi tutulmak istenmiş, ama Allaha şükürler olsun ki, sonunda aklanmıştır!..
Peki, bitti mi?..
Elbette hayır...
Olayın içinde, daha nice yarasa var ki, onların kanat çırpmaları ile oluşturulan fırtınayı, yazmaya devam edeceğiz.
Daha kimler var, kimler?..
Gördüğünüz gibi, bilim adamlarının; üzerinde dakikalarca kafa yorduğu ve teoriler ürettiği, karmaşık görünen bir olay, aslında son derece basittir!..
Öyle ya, yaşlı köylü; sobayı köşeye kurmuştur, çünkü boru yetmemiştir!..
BİR KELEBEK KANAT ÇIRPSA!
Karmaşık görünen basit olaya örnek verdiğimize göre, şimdi de basit görünen karmaşık olaylara bir örnek verelim...
Bilirsiniz;
Bir Kaos Teorisi vardır.
O teoride kelebek etkisinden söz edilir. 1972 yılında Edward N. Lorenz tarafından öne sürülen teoriye göre;
Amazon Ormanlarında kanat çırpan bir kelebek, Avrupada/Amerikada fırtınaya yol açabilir.
Demek oluyor ki;
Fırtınaların, tayfunların ve hortumların oluşması, tesadüfi değildir!..
Çünkü onların oluşumunda bir kelebeğin kanat çırpmasının rolü vardır.
Lorenze göre;
Her canlının bir varlık sebebi vardır, hiçbir şey sebepsiz yaratılmamıştır!..
Kısaca ifade edecek olursam;
Kâinatta tesadüf yoktur!..
Her şey hesap-kitapla olur!..
Demek oluyor ki;
Nihayetinde fırtına deyip geçtiğimiz, izahı basit bir olayın gerçekleşmesinde; Amazon Ormanlarında kanat çırpan bir tek kelebekin bile rolü vardır... Milyonlarca kelebek kanat çırpınca da fırtına oluşabilir... Zira, hiçbir şey tesadüf değildir.
Aynen bunun gibi;
Bizlerin, basit gördüğü nice olay vardır ki, aslında çok karmaşıktır.
Tıpkı, Danıştay Cinayeti gibi!..
ALT TARAFI BİR CİNAYET... Mİ?
Malûm, 17 Mayıs 2006 tarihinde, Alparslan Arslan adlı bir avukat, Danıştay 2. Dairesine gitti ve o anda toplantı halinde bulunan Danıştay üyelerinin üzerine kurşun yağdırdı... Güya; Danıştayın türban kararına tepki göstermişti... Bu saldırıda, Danıştay 2. Daire Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin öldü, aralarında 2. Daire Başkanı Mustafa Birdenin de bulunduğu 4 üye yaralandı.
Şimdi, bu olaya nasıl bakmalıyız?..
Basit bir olay olarak mı, yoksa karmaşık bir olay olarak mı?..
İlk bakışta, basit bir olay olarak görünüyor... Öyle ya; Alparslan Arslan adlı bir avukat, gitmiş Danıştaya ve kurşun yağdırmış!..
Peki, bu kadar basit mi?..
Türkiyede fırtınalar estiğine, ülkede kaos oluştuğuna göre; demek oluyor ki, Alparslan Arslan, bu olayda yalnız değildir!..
Birçok kişi;
Kurşunun herhangi bir yerindedir!..
KİM, NERESİNDE?
Gelin, kurşunun, kim neresindedir, bir bakalım.
Meselâ, Mustafa Yücel Özbilgin, Mustafa Birden, Ayla Gönenç, Ayfer Özdemir, Ahmet Çobanoğlu ve Kamuran Erbuğa adlı Danıştay üyeleri ile odadaki çaycı, kurşunun hedefindedir.
Biliyorsunuz; bu saldırı, ülke genelinde çok büyük bir tepkiye yol açtı.
Saldırının ertesi günü, kanlı eylemi protesto etmek için Ankarada toplanan kalabalık bir grup Anıtkabiri ziyaret etti ve sonrasında Yücel Özbilginin cenazesine katıldı... Bu kalabalık içinde; Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay, Sayıştay, Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyeleri ile Türkiye Barolar Birliği temsilcileri, 30 kadar ilin baro başkanları, savcılar, rektörler, öğretim üyeleri vardı.
Anıtkabirde yapılan Yargıtay ve Danıştay imzalı açıklamada saldırının gerçekleşmesinde Tayyip Erdoğan hükümetinin ve Vakit Gazetesinin sorumlu olduğu iddia edildi.
Anıtkabire yürüyüş ve Yücel Özbilginin cenazesi sırasında Türkiye laiktir, laik kalacak şeklinde sloganlar atıldı
Bunun yanı sıra bazı protestocularca, AK Parti Hükümeti aleyhine de sloganlar atılmış, Hükümeti temsilen cenazeye katılan bakanlar katiller dışarı ve mollalar İrana şeklinde protestoyla karşılanmıştı... Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ise, 19 Mayıs 2006da yaptığı açıklamada, saldırının sadece Danıştaya değil, laik devlete de yöneltilmiş olduğunu söyledi.
Gördüğünüz gibi; bunlar da, saldırının karşısında görünüyorlardı!..
Ama, amaçları başka idi.
AMAÇ, KAOS ÇIKARMAK!
Protesto gösterilerinin ardından Hükümet adına açıklama yapan Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin, saldırganların saldırıyla değil, hükümete yönelik protestolarla amaçlarına ulaştıklarını söylemiş ve saldırının başörtüsü kararı ile ilgili olmayıp Türkiyedeki istikrar ortamını yoketme amacında olduğunu dile getirmişti...
Takip eden günler içinde hükümetin diğer üyelerinden de bu saldırının Türkiyedeki istikrarı yok etmeye yönelik bir komplo olduğunu belirten açıklamalar gelmişti... Hatta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, muhalefet lideri Deniz Baykalı bu komplonun bir parçası olmakla suçlamıştı.
Saldırıdan iki gün sonra dönemin Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Alparslan Arslanı yönlendiren çetenin elebaşısının emekli yüzbaşı Muzaffer Tekin olduğunu açıkladı ve Tekinin, olay öncesinde Arslan ile sık sık telefonla görüşme yaptığını belirtti
Muzaffer Tekini biliyorsunuz... Saldırıdan 3 gün sonra bıçakla intihara teşebbüs etmiş, yaralı olarak götürüldüğü Acıbadem Hastanesinde gözaltına alınmıştı.
Tekin, evini terk ettikten sonra; Emekli Albay Mehmet Zekeriya Öztürkü aramış ve Birkaç gün ortadan kaybolmam lâzım, bana yardımcı ol demişti.
ERGENEKON, İŞİN İÇİNDE!
Polise göre; işin içinde Ergenekon vardı... Ergenekonun içinde de; Alparslan Arslan, Muzaffer Tekin, Veli Küçük, Mehmet Zekeriya Öztürk, Sedat Peker, Kemal Kerinçsiz ve Sevgi Erenerol vardı.
Ancak; saldırı ile ilgili hazırlanan iddianamede Muzaffer Tekin, Mehmet Zekeriya Öztürk gibi sanıklar yer almadı... Savcıya göre; Alparslan Arslan eylemi tepki için gerçekleştirmişti.
11 Ağustos 2006da saldırgan Alparslan Arslan ve saldırıya karışmış diğer kişilerin davasının ilk duruşması, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde başladı. Alparslan Arslanın da aralarında bulunduğu yedi sanık tutuklu ve diğer sanıklar anayasal düzeni cebren değiştirmeye teşebbüs ve silahlı örgüt kurma suçlarından yargılandı...
13 Şubat 2008de, mahkeme sanıkları cezalandırdı ve gerekçeli kararda, cinayetin başörtüsü düzenlemesi sebebiyle gerçekleştirildiği kararına varıldı... Ayrıca, kararda, Ergenekon terör örgütüyle, Danıştay saldırısı arasında bir bağlantının bulunmadığı savunuldu.
Mahkeme Hakimi Orhan Karadeniz, verdiği bu kararla, Danıştaya saldırının basit bir cinayet olduğuna hükmetmişti.
Yani, Hrant Dink cinayetinde olduğu gibi, bunun ardında da örgüt yoktu!..
Ne var ki;
12 Haziran 2007de Ümraniyede bulunan, emekli astsubay Oktay Yıldırıma ait el bombaları ve 26 Haziran 2007de Eskişehirde emekli binbaşı Fikret Emeke ait el bombalarının Cumhuriyet gazetesine atılan bombalarla benzerliği sonucu Cumhuriyet ve Danıştay Saldırıları dosyası İstanbul savcısı Zekeriya Öz tarafından tekrar incelemeye alındı...
Daha sonra, Ergenekon örgütü soruşturmasına dönüşen bu soruşturma esnasında 21 Ocak 2008de emekli tuğgeneral Veli Küçük de tutuklandı.
Veli Küçük, bazı çevreler tarafından Adı büyük, kendi küçük olarak nitelense de, o da Danıştay cinayetinin göbeğindeydi!..
OYAK DA İŞİN İÇİNDE!
Orhan Karadeniz Başkanlığındaki 11. Ağır Ceza Mahkemesi; Saldırının Ergenekon Örgütü ile bağlantısı yok şeklinde bir karar verse de; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 7 Ekim 2008de, bu karara itiraz etti ve yeniden karar verilmesini istedi...
Yargıtay 9. Ceza Dairesi de, Aralık 2008de, Orhan Karadenizin verdiği kararı bozarak, Danıştay Dâvâsının Ergenekon Dâvâsı ile birleştirilmesine karar verdi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi de, 8 Mayıs 2009da, dâvâları birleştirdiğini açıkladı... Mahkeme, bir şeye daha karar verdi: OYAK Güvenlik Şirketinin kameraları gerçekten arızalandı mı, arızalandıysa hangi tarihlerde arızalandı, TÜBİTAK karar versin!
TÜBİTAK, yaptığı incelemenin sonucunu 21 Nisan 2010da mahkemeye bildirdi.
Kamera kayıtlarının yapıldığı sabit disklerde arıza yok.. Kayıtlardaki bazı görüntülerin daha sonradan silindiği anlaşılmıştır!
==============
CHPde tek adamlığa doğru!
CHPli muhalifler yeterli imzayı toplayıp, CHP Genel Merkezine verince; Genel Merkez, demişti ki; Hay, hay... 3 Martta Tüzük Kurultayını toplayalım!
Muhalifler sevinmişti... Demek ki, CHPde demokrasi işliyordu!.. Demek ki, Kemal Kılıçdaroğlunun tek adam olmak gibi bir hedefi yoktu... Baksanıza, CHPli muhaliflerin taleplerine bile kulak veriyordu!..
Derken, Genel Merkezden bir açıklama daha yapıldı: Tüzük Kurultayı 3 Martta değil, 26 Şubatta yapılacak!
Ne yalan söyleyeyim; siyasetin ayak oyunlarını ve Bizans entrikalarını pek bilmediğim için; kurultayın öne alındığını bildiren bu açıklamayı hayra yormuştum... Öyle ya; CHP, daha fazla tartışma gündeminde kalmak istemiyor, diye yorumlamıştım.
Sonradan öğrendim ki; kurultayı 26 Şubata çekmek, muhaliflere atılan bir kazıktır!..
Bilenlerin anlattığına göre; kurultay 3 Martta toplansaymış; kontrol, muhaliflerin elinde olacakmış!.. Dolayısıyla, Kılıçdaroğlu ve ekibini devirmek bile ihtimal dahilindeymiş!..
Ama şimdi... Kılıçdaroğlu bu tarihi öne çekince, hem kontrolü ele geçirmiş, hem muhaliflerin muhtemel plânını boşa çıkartmış!..
Ehh, ne diyeyim..
Bay Kılıçdaroğlu; ayak oyunlarını öğrendiğine göre; demek ki, adım adım tek adamlığa doğru ilerliyor!.. CHPye hayırlı olsun!..