Serdar Arseven

Serdar Arseven

Bugün “ekmeğimi” satıyorlar!..

Bugün “ekmeğimi” satıyorlar!..

Vakit’in “malûm çevrelere” verdiği rahatsızlığın son zamanlarda iyiden iyiye arttığının farkındayız…
Birçok tehdit alıyoruz…
Bazılarının “kimliklerini” bir şekilde tespit ettiğimiz zatlar, derin devletin çeşitli uzantılarına mensup olduklarını öne sürerek, “sonumuzun geldiğini” filan zırvalıyorlar!.. Bu adamlara hatta bazen “hatun” kişilere ağızlarının payını veriyoruz elbette…
Ve hatta… “Hukuk”a uygun olarak daha fazlasını da yapıyoruz Allah’ın izniyle!..
**
Bunlarla uğraşırken… Ve, “pislikleri” sergilemeye devam ederken… Vakit’e olan nefret ve düşmanlığını, yazmakta olduğu sözde gazeteden ilan eden İllegal Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi’nin “sürprizi” ile karşılaştık…
“Basın Konseyi” Başkanı!...
Gazeteci!..
Meslektaş!..
Duayen!..
Ha, ha, haaa!..
Ne yaptı biliyor musunuz?.. Vakit ile arasındaki bir tazminat dâvâsından dolayı… Tuttu… Makalemi yazmakta olduğum bilgisayarımı, hem de “yazımı tamamlamama bile imkân tanımaksızın” haczettirdi!..
Bir başka ifadeyle; mesleğimi icra etmemi, okuyucularıma ulaşmamı ve tabiî eve ekmek götürmemi engellemeye çalıştı!..
**
Hitapla devam edeyim: Bana bak, Oktay Ekşi!.. Ben bugünlere, “plazalardan”, “ağlama duvarlarından”, “mason localarından” gelmedim!..
“Sebataycı” değilim!..
Ona buna “köpeklik” etmedim, birilerine yaranmak için bir parçası olduğum camiayı satmadım, döneklik-dönmelik yapmadım!..
Stajyer muhabirlikten başladım bu işe; sabahlara kadar “ceset” haberleri kovaladım!..
Adliye koridorlarında, mitinglerde, maçlarda satırlı, bıçaklı kavgaların arasında kaldım.
Polis copu, jandarma dipçiği yedim defalarca, görevimi icraya çalışırken…
Hiçbir sivil toplum örgütü, hiçbir fabrikatör, holding patronu yanımda olmadı…
Partiymiş, cemaatmiş, şuymuş, buymuş… Hiçbirinden “haberciliğime katkı” anlamında en ufak bir destek, iltifat görmedim!..
Cebime, “mütevazı” maaşımın dışında şükürler olsun, tek kuruş girmedi!..
Hiç kimseden “para karşılığı” haber malzemesi almadım!..
Birçok meslektaşım için ardına kadar açık olan kapılardan, “omuzlayarak” geçmek mecburiyetinde kaldım!..
Başkaları imza attığında “ödül yağmuru” anlamına gelecek haberlerimden, yazılarımdan dolayı defalarca yargılandım, tehdit aldım!..
Birilerine yanaşıp “köşeyi dönmediğim” için “sende de hiç akıl yok” diye takılan bazı “dostlarıma” gülüp geçtim!..
Bir başka gazetenin “iş takipçiliği” teklifini kabul etmiş olsaydım, bugün “cebi kabarık gazeteciler” arasında yer alacaktım!..
Elhamdülillah yapmadım!..
Vakit’te yazmadığım günlerde de, (Dışarıdayken destek vermek çok daha zordur, sen ne bilirsin!..) bu gazeteyi savundum…
Niçin?.. Ne vaat ediyordu ki bana “dünyalık” olarak; başkalarının vaatlerinin yanında...
İşte… Bak; bak Oktay Ekşi…
Sen de tuttun, “bilgisayarıma” yani “kalemime” el koydurttun!..
Aferin sana; aferin!..
Al şimdi o bilgisayarın parasını… Ve kullan…
Bir kadeh şarap olur belki, yarım kilo havyar ya da bir kasa hıyar!..
Bense… Düşünüyorum işte…
Şimdi… Borç harç, bir yenisini alacak olsak; hacizcileri yollayıp ona da el koydurtacaksın!..
Niyetin; hem de Basın Konseyi Başkanı olarak niyetin “bana yazdırmamak!..” Zira niyetin bu olmasaydı; bilgisayarımın “yedi emin” sıfatıyla etraftakilerden birine teslim edilmesini isteyebilirdin!.. Ya da… Temyizdeki davanın sonuçlanmasını bekleyebilirdin!..
Hayır, bunlardan herhangi birini yaptırmadın!…
Tuttun; kalemime el koydurttun!..
Ve bugün de… “Sattırıyor”sun!..
**
Evet... Bu yazdıklarımı okuduğunuz saatlerde “emektar bilgisayarım” satılmış olacak!..
Dedik ya; dava temyizde… Karar bozulduğu takdirde, bilgisayarımın geri verilmesi gerekiyor yani!..
Peki… Satıldıktan sonra, nasıl geri verecekler bilgisayarımı?..
İmkân yok, gidecek bizim emektar!..
Yargı lehimize karar verse de… Bilgisayar gitmiş olacak!..
Yuh olsun!..
**
Kanundan, nizamdan kime ne!..
Anayasa’nın, dur bakayım… Evet; 30. maddesi; “Basın araçları zapt ve müsadere edilemez veya işletilmekten alıkonulamaz” diyor!..
İcra İflas Kanunu’nun 82. maddesinde de “sanat ve meslek için lüzumlu olan alet, edevatın haczedilemeyeceği” hükme bağlanıyor…
Hâl böyleyken… Makalemi tamamlamama bile müsaade etmeksizin… Büyük bir hınçla, önümdeki monitörle, kasayı götürüyorlar!.. Bir tek klavyeyi bırakıyorlar bana, dalga geçercesine!..
Bunu yaptıran da Oktay Ekşi…
Basın Konseyi Başkanı; öyle mi?..
Bugün bilgisayarıma el konulmamış olsaydı… Bir başka konuyu ele alacaktım… Lâkin… “Basın Konseyi Başkanı” (!), meslektaşım (!), duayen gazeteci (!) falan filan vs.
Yolladı hacizcileri… Ve kaldırttı bilgisayarımı!.. Bugün de sattırıyor!..
Ne hazin ki; bu yazıyı bir arkadaşımın bürosunda yazıyorum!..
Arkadaşım halime gülüyor; bense “laiklik dönemimden kalma bütün iltifatlarımı” Oktay Ekşi’ye gönderiyorum!..
**
Bir yandan “Oktay Ekşi”ye iltifat yağdırırken… Diğer yandan da… Bekliyorum…
Bir gazetenin Ankara Bürosu’nun basılmasına… Ve, yazarın, muhabirlerin “ekmek teknelerine” el konulmasına hangi meslektaşım nasıl tepki verecek?!..
Bekliyorum!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi