Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Müslüman Olmaktan İlk Defa Hicab Ettim

Müslüman Olmaktan İlk Defa Hicab Ettim

Müslüman olmanın yükü altında ilk defa şiddetli şekilde ezildim ve hicab ettim.

Slogandan öte gitmeyen, nutuktan beri gelmeyen, laf kalabalıkları arasında; “Ben de varım” demekten yorulmayan bir Müslümanlığımız olduğunu gördüm.

Bu söylediklerimi üzerine alınıp bencilce itiraz edecekler olursa, onlar yazımın kapsama alanı dışındadır.

Şöyle ki;

El Halil şehrinin sokaklarında; “dolar dolar” diye dilenen çocuklar yanımızda yürürken, aklımdan şunlar geçti.

Kabe’nin karşısındaki dev otellerde kalmak ve Kâbe’yi tepeden gören katı tercih ederek; “Orada kalacaksam giderim” şartını ileri süren Müslümanlar geldi.

El Halil’de sıkışıp kaldığı 10 metre uzunluğundaki sokaktan başka dünyası olmayan ve tuvalet temizliği yapan, tuvalete girecek Müslümanlara; “Nasıl hizmet ederim” diyen iki üniversite bitirmiş Müslüman bir Filistinli hanımın çırpınışını izlerken şunları hatırladım.

Çeşitli bankaların kredi kartlarıyla cüzdanlarını şişirip, malum ünlü markadan giyinmekle övünen ve bunu bir de “Biz ayrıcalıklıyız” kompleksiyle gösteriş yapan, sonra da Filistin ve diğer mazlum Müslümanlara ağıt yakan beyler ve hanımları hatırladım.

¥

Mescid-i Aksa’ya namaz için giderken, hemen yanınızda bitiveren bir Filistinli Müslüman’ın, size sığınma sebebinin; “mescide girememe” korkusu olduğunu öğrendiğimizde, bu insanlık dramını bir kaba koyamadım.

Neredeyse biz de 28 Şubat’ta aynı duruma geliyorduk. Devletimizi ve halkımızı Ergenekon ve 28 Şubat zihniyetlilere teslim etmeyenlerden Allah razı olsun.

Beytüllahim’de 13 metre yükseklik ve bilmem kaç kilometre uzunluğundaki duvarın dibinde; sırtında yırtık tşörtler, pantolonlar ve eteklerle oynayan çocukların, kendilerine şefkat gösteren insanlara bakışlarındaki merhamet isteğini yaşarken; Müslüman anne ve babaların, çocuklarına marka ürünlerden başka bir şey giyidiremedikelerine dair, “içi övgü yüklü” gizli şikâyetlerini hatırladım.

Kudüs’ün sokaklarında ekmek ve para dilenen; genç, orta yaşlı ve ihtiyar kadınlar ile kucaklarında bebekleriyle utanarak dilenen çaresizleri görünce, yine aklımdan şunlar geçti.

Din ile dünya arasında kalmış; ailesine, evine, akrabasına, komşusuna, dostuna, arkadaşına dini değerler çerçevesinde yatırım yapamayıp; “ruhunu enesine teslim eden Müslümanlar” geçti.

¥

Aman ha! Sakın ha! Yanlış anlaşılmasın ne olur! Bunları söylerken kimseyi kimseye şikâyet ediyor falan değilim.

Aklımdan geçenleri sıralayıverdim işte. Hatta bunlar aklımdan geçtiği için kendimi peşinen suçluyorum bile.

Çünkü kimsenin ne parasının ne pulunun ne de nasıl yaşadığının kahyalığı bana düşmedi, düşmez de. Kimsenin malının mülkünün ortağı değilim.

Yarın benim de şikâyet ettiğim bu hallere düşmeyeceğimi kimse garanti edemez. Ama bugünkü ruh halim böyle.

Kısacası söylemek istediğim şu dostlar:

Allah’ını ve Peygamberini seven herkes gidebildiği kadar Kudüs’e gitmelidir.

Kudüs’e gitmeme gerekçelerine sığınmak ve gitmemek; Mescid-i Aksa’yı ve diğer şehirlerdeki Müslümanları yalnız bırakmak demektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi