Beşşar Esed ve Selâhaddin Eyyûbi’nin Mirası
İnsanlık tarihine baktığımızda en uzun ömürlü diktatörlükler, 50 ile 90 yıl devam etmiştir.
Suriye’de ise Esed ailesinin zulmünün bu sene 49’ncu yılı. Öyle görünüyor ki, 50’nci yılı dolmadan bu zulüm de bitecek.
İnsanın en çok zoruna giden taraf da şu:
Bu coğrafyanın Müslüman halklardan oluşu. Suriye ve komşularının hemen hepsinin Müslüman halklardan teşekkül etmesi.
Yine anlamadığım bir yönü de şöyle:
Bu ülkelerin liderleri başta olmak üzere; arifleri, bilginleri, hocaları, kanaat önderleri ile halkının okumuş ve yazmışları bilerler ki; “İslam dini, birlik ve beraberlik dinidir.”
O zaman neden inanmazlar? Çünkü nefisleri imanlarına galip geldiğinden.
Müslüman ülkelerin liderlerine, âlimlerine ve hatta en cahil vatandaşlarına bile sorsanız, oturur size saatlerce İslam’ın barış dini olduğunu anlatabilirler.
Peki bu durum ne?
¥
Görünene göre hükmedecek olursak, Beşşar Esed bir zalim. Olaylar ve yaşananlar Beşşar Esed’i böyle tarif ediyor.
Rusya ve Çin’den başka destekçileri yok. Öte yandan bu vahşete “dur” diyen ülkelerin de kendi açılarından farklı menfaatleri var.
Ayrıca Türkiye, Suriye’deki oyunun içine bir şekilde sokulmak isteniyor. Suriye’deki yangının büyüyüp, Türkiye’ye de sıçraması plan dahilinde.
Çünkü Suriye’deki zulme “dur” diyen ülkeler arasında bizim gibi Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve halkını düşünen başka bir ülke olduğunu sanmıyorum.
Sesleri solukları pek çıkmazsa da bazı Afrika ülkeleri bizim gibi düşünmekteler. Onlar da İngiliz ve Fransız sömürgelerinden çektikleri için bu acıyı iyi bilirler.
Bir gariplik daha var İslam ülkelerinde.
Türkiye hariç, ne yazık ki hiçbir İslam ülkesinde, “yönetenlerle yönetilenler” arasında İslam’ın öğütlediği; “barış, sevgi ve kardeşlik” yok.
Şükürler olsun, nihayet bir tek ülkemizde, “yönetenlerle yönetilen büyük çoğunluğu arasında” (siyasi ayrılık hariç) ciddi bir problem yok.
Gerçi Türkiye’de bu noktaya gelinceye kadar nice darbelerden, tehditlerden, entrikalardan, oyunlardan çıka çıka geldi.
Geçelim.
¥
Eyyûbi Devleti’nin kurucusu ve halkıyla barışık olan Selâhaddin Eyyûbi’nin vasiyetiyle bitireyim yazıyı. Belki meramım daha iyi anlaşılır.
Selâhaddin Eyyûbi, 1193’te 56 yaşında Şam’da vefat eder. Haçlıları târumar eden Kudüs Fatihi, ölüm döşeğindeyken, emri gereğince şehre dağılan münâdiler, mızrağa geçirilmiş kefenini göstererek şu ibretli nidalarla halka seslenirler:
“Ey ahâli!. Şarkın hâkimi Sultan Selâhaddin ölmek üzeredir. Ahirete ancak şu bez parçasını götürebilecektir. Öyleyse, Allah’a kullukta gevşeklik göstermeyin!..”
Selâhaddin Eyyûbi ki, iş başında kaldığı sürece dünyanın bütün imkânları elinin altında olan biridir.
İslam tarihinin pek etraflıca tanınmayan bu büyük ulu komutanı, vefat ettiğinde geriye kalan mirası ise şöyledir:
“1 Mısır dinarı, 36 veya 37 Nasırî dirhemi.” Hepsi bu kadar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.