İslam’ı hayatımızdan dışlamak projesi
Müslümanlar Kur’an’ın mahiyetini anlatamadığı sürece insanlığa havra ile kilisenin din anlayışı hakim oluyor. Bizim ilahiyatçı logoslar da “din ilmi”, “müspet ilim” diye ayırım yapıyorlar.
Sanki Kur’an müspet denilen ilmi kapsamaktan acizmiş gibi.
Bu ayırım kilise anlayışında doğrudur da, ilmin temel ilkelerini ayet ayet bildiren Kur’an’a bu tip bir iftirayı atmak hem delalettir, hem de ağır bir hakarettir.
Kur’an’ın kendisi bizatihi ilimdir.
Kainat’ı Allah’ın(c.c) ilmi kuşatıyor.
Dolayısıyla Allah her yerde hazır ve nazırdır.
Önemli olan astronomiyi veya fizik, kimya gibi ilimleri okurken onların Yaratıcısını bilmek ve de imanımızı tazelemektir. Yoksa “din ilimleri” diye bir başka dala sapmak bizi batıcılığın köhnesinde boğar, bitirir. Müslümanın kitabında yok öyle bir şey...
Dindar deyince de, ilmi en iyi şekilde tahsil eden ve de Yaratıcıyı en güzel şekilde kavrayan kişi aklımıza gelir. Değilse, bugünkü batılılaşmış eğitim anlayışı içerisinde bir kesimi dindar olarak ele almanın hiçbir mantığı olamaz, sosyal yönden faydası da yoktur...
Aksine, gençlerimizi birbirine düşürmüş oluruz.
İnsanlar ya inanırlar veya inkar ederler.
İnanların son kitabı Kur’an’dır.
İnanmayanlar ise öküzün trene baktığı gibi hayata bakarlar, bilim ehli olurlar, birtakım unvanları olur ama inkar ederler. Zannederler ki yaptıklarının yaratıcısı kendileridir.
Ne var ki o kendileri bir an gelir en zayıf mikrobun pençesi ile mezarı boylarlar.
Can denilen varlığı koruyamazlar, ufacık bir mikrop işlerini bitirir.
Acizler, aciz olduklarını anlamayacak kadar da sefiller...
Kur’an’a baktığımızda içerisinde fizik diyorsak ilkeleri var, kimya diyorsak o da var, astronomi, biyoloji, hukuk... Hangisi yok ki...
Bir de ibadetle ilgili hükümler var.
Şayet biz dindar deyince sadece ibadet edeni anlıyorsak bu da eksik olmuş olur.
Müslümanlar Kur’an ayetlerini hem okumalı, hem anlamalı, hem de bilim dalında en yükseklere çıkmış olmalı... Din adamı, din görevlisi, ilahiyatçı gibi sıfatlar bize ait değildir.
Bu sıfatlar batınındır, işin doğrusunu kavrayamayınca din ayrı dünya ayrı tezini dayatırlar, o da işin kolayına kaçmak olur.
Efendim, bu laiklik iyice anlaşılmıyormuş da, anlaşılır şekle sokulacakmış.
Büyüklerin ifadeleri öyle.
Bu büyükler koltuğa oturmadan öyle demiyorlardı, koltuğa oturunca hepten laikçi kesildiler. Bu da bir imtihan, belki de tecelli...
Son asırda içerisine düşürüldüğümüz laiklik belası bizi ya Hıristiyanlaştırıyor veya Yahudileştiriyor. Laiklik ille de “din” diyor, oysa ki Kur’an din demiyor “İslam dini” diyor.
Din deyince, “onların dinleri” içerisinde Budizm de var, ama İslam dini bir tanedir.
Sıkıntı batı eğitiminden geliyor.
Batılılar bilim yapmak için din dedikleri kiliseyi dünya işlerinden ayırdılar. Daha doğrusu ayırmak zorunda kaldılar, çünkü kilise bilimin gelişmesine engel oluyordu.
Laiklik de oradan doğdu.
Ama Kur’an için aynı şeyleri söylemek iftira olur.
Kur’an aksine kendisi bizatihi ilim olduğundan gelişmenin önünü değil tıkamak aksine açıyor. Ama bazıları deyebilir ki o zaman neden geri kaldık?
Şunun için geri kaldık. Kur’an hakikatini bir kenara bırakarak batılılaşmayı maymunvari taklit ettiğimiz için... Geri kalma işi Osmanlı’nın batılılaşması ile başlar.
Daha öncesi dünyanın en ileri ve modern devleti idik. Ortaçağ karanlığı hüküm sürerken Fatih Sultan Mehmet, günümüzdeki en güçlü silahın karşılığı olan topu döktürmüştü. Sonra karadan gemileri yürütmek ne demek? Düşünsek çözeceğiz, düşünmüyoruz.
Ne zaman yollarımızı Kur’an’dan ayırdık o zaman yaya kaldık.
Şimdi de eldeki proje, İslam’ı diğer dinler seviyesine indirerek hem hayatımızdan, hem ilim dünyasından silmektir. Elbette ki Müslüman buna müsaade etmez.
O zaman geriye kalıyor, her zamankisinden daha bir başka Kur’an’a sarılmak.
Kur’an’ı yüzünden okumaktan ziyade içeriğine vakıf olmak, ne dediğini anlamak...
Bu da bizim şaşmaz projemiz olsun, değilse Müslümana kurtuluş yok...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.