Büyük Kayıplarımız
Yakın tarihimizde Müslümanlar büyük kayıplar verdiler, hâlâ da kaybediyorlar.
Büyük kayıplardan biri ilim ve irfandır. Dinimiz hak, doğru, lüzumlu, zarurî, faydalı ilimler ve hikmet üzerine kurulmuştur. Bunlar eksiden İslam medreselerinde, tasavvuf tekkelerinde, İslam mekteplerinde öğretiliyordu. Medreseler, tekkeler kapatıldı, Tevhidî eğitim yasaklanıp onunu yerine ideolojik Tevhid-i Tedrisat Selanikî eğitim getirildi ve ilmi, irfanı, hikmeti çok büyük ölçüde yitirdik.
İkinci büyük kayıp, İslam'ın medeniyet kültürüdür. Eskiden bütün halk kültürlü değildi ama şehirlerde medeniyet kültürüne sahip yeterli sayıda insan vardı. İslam medeniyet dinidir, bedeviyet dini değildir.
Terbiye ve görgü konusundaki kaybımız büyük bir faciadır. Eskiden cahillerin bile çoğu terbiyeli, edepli, haddini bilir idi. Şımarıklık, küstahlık, had-nâ-şinaslık bu kadar yaygın ve yoğun değildi.
Mürüvvet denilen çok önemli, çok hayatî bir ahlak değerini yitirdik.
Eskiden iş hayatında, esnafta fütüvvet ahlakı varmış. Sabahleyin siftah eden bir dükkancı, ikinci müşteriyi, henüz siftah etmemiş olan komşu dükkana gönderirmiş diye okuruz, duyarız. Şimdi bu, hiç kalmadı demeyeyim, ender (en nadir) hale geldi.
Yitirdiklerimizden biri komşuluk ahlakıdır. Eski Müslümanlar genellikle, komşularının meleği idiler. Şimdi bu da hemen hemen bitti. Apartmanın bir dairesinde tek başına yaşayan 85 yaşındaki ihtiyar kadıncağız ölüyor, komşularının iki ay sonra haberi oluyor.
Nezaketin yüzde 95'i gitti.
Kibarlık gitti.
İnsaf ve adalet duygusu büyük erozyona uğradı.
Eskiden de haram yiyen vardı ama Müslümanların büyük kısmı yemezdi. Şimdi genel ve yoğun şekilde haram yeniliyor.
Kaybettiğimiz değerlerden biri emr-i mâruf ve nehy-i münker farzıdır.
Bazı kelimeler ve kavramlar hiç kullanılmaz ve telaffuz edilmez oldu.
Salâbet-i diniyeyi bilen kaç kişi var? Niceleri ihlasın, taqvanın, veranın pabucunu dama attılar.
En büyük kayıplarımız büyük hocalar, ulema, fukaha, şeyhler... Onlar bu Müslüman toplumun direği ve kıvamı idiler. Devamlı nasihat ve irşad ederler, bilgilendirirler, aydınlatırlar, uyarırlardı. Şimdi elhamdülillah yine ulema, fukaha, meşâyih var ama sayıları az.
Soru sorma, tenkit etme edebini ve terbiyesini de büyük ölçüde yitirdik.
Yirmi yaşındaki bir genç, altmış yaşındaki bir yazarın bir görüşünü beğenmiyor ve açıyor ağzını, yumuyor gözünü. Hani Müslümanlıkta büyüklere saygı göstermek, küçüklere merhamet etmek vardı.
Çok nâçiz ve değersiz bir Müslümanım ama yine de talihliyim. Çünkü artık kaybetmiş olduğumuz ilim, irfan, hikmet sahibi üstadların, hocaların birkaçını gördüm ve onlardan bir şeyler öğrenmeye çalıştım. Öğrenebildim mi bilmiyorum...
Üstad muallim Seyyid Mahir İz'in kıymetini her geçen gün biraz daha iyi anlıyorum.
İcazetli dersiam Seyyid Ömer Nasuhi Bilmen.
Şeyh Muhammed Zahid efendi.
Şeyh Adanalı Sami efendi.
Şeyh Muzaffer Ozak efendi.
Hakikî din âlimi Bulgaristanlı Ezherî Ahmed Davudoğlu hoca.
Ve daha niceleri...
Eski büyük insanlar ne kadar mütevâzı ve mahviyetkâr idi.
Üstad Profesör Ali Fuad Başgil, ziyaretine gelen yirmi küsur yaşındaki üniversiteli çocuğa beyefendi diye hitap ederdi.
Tevekkeli "Âlimin ölümü âlemin ölümü gibidir" buyrulmamış.
Kaybettiğimiz büyük şahsiyetlerin, hayatî değerlerin yerlerini nasıl dolduracağız?
Bu konuda bir çaresi, çözümü, reçetesi olan var mı?
* (İkinci yazı)
Azgın Küfür ve Zulüm Diktatörlüğü
SURİYE'deki rejim bir azınlık rejimidir. Halkın sadece yüzde 8'ini teşkil eden Nuseyrîlerin rejimi...
Suriye'deki rejim çok merhametsiz ve adaletsiz bir diktatörlüktür.
Suriye'nin çoğunluğu Sünnîdir. Mevcut rejim Sünnîleri feci ve kanlı şekilde ezmiştir ve ezmeye devam etmektedir.
Nuseyrîler Sünnî Müslümanların amansız düşmanıdır.
Nuseyrîlik Şiilikle de bağdaşmaz.
Sadece son Cuma günü Suriye'de silahsız 230 sivil Müslüman Nuseyrî rejim tarafından katl edilmiştir.
Suriye'de Sünnî çocuklara bile işkence edilmektedir.
Suriye'deki azınlık diktatörlüğü kendi halkına savaş ilan etmiştir.
Suriye'de çok büyük ve kanlı bir insanlık trajedisi yaşanmaktadır.
İran İslam Cumhuriyeti'nin kayıtsız ve şartsız Suriye rejimine destek vermesi, Müslümanlıkla uyuşur ve bağdaşır bir tutum değildir.
Âdil bir İslam cumhuriyetinin zalimleri değil, mazlum Müslümanları desteklemesi gerekir.
Hiçbir azınlığın çoğunlukta olan Sünnî Müslümanları ezmeye, onların temel insan haklarını çiğnemeye, onların sivil ve silahsız mensuplarını öldürmeye hakkı yoktur.
Böyle bir rejim gayr-i meşrudur ve yıkılmaya mahkumdur.
İslam'a, Kur'ana, Hz. Peygamber'e ve Sünnetine, Ehl-i Beyte, Şeriata, adalete, insafa değer veren hiçbir Müslüman Suriye'deki Müslüman kıyımına sessiz kalamaz ve Nuseyrî egemen azınlığın yaptıklarını doğru ve isabetli gösteremez.
Müslümanların kanları, canları, güvenleri mezhep taassubunun ve siyasî ideoloji militanlığının üzerinde tutulmalıdır.
Bendeniz Kur'ana, Sünnete ve Müslümanların büyük Cemaatine mensup bir Müslüman olarak, kendi ülkemdeki bozuk sisteme de karşıyım.
İslam adaleti emretmektedir. Hiçbir adaletli ve insaflı Müslüman Suriye'deki zâlim Nuseyrî azınlık rejiminin yaptıkları karşısında sessiz kalamaz.
Şu anda İsrail'de bile Müslümanlara karşı bu kadar şiddetli, bu kadar kan dökücü, bu kadar merhametsiz ve insafsız bir zulüm yoktur.
Bütün Türkiye Müslümanları, mağdur ve mazlum Suriyeli kardeşlerine destek vermelidir.
Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.