Önce büyük resme bak

Önce büyük resme bak

Medyada çıkan bazı yorumlar, herhalde MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı şüpheli olarak ifade vermeye çağıran Özel Yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcısı Sadrettin Sarıkaya ve arkadaşlarını çok üzüyordur.
Nasıl üzülmesin? O samimiyetle görevini yapıp, KCK davası delillerini izlerken, yolu MİT'e çıkıyor. Soruşturma dosyasını tamamlamaya çalışırken... Birden nur topu bir krizin başlatıcısı oluyor.
Tabii Savcıyı asıl üzen bu değil. Savcılar, kamuoyundan gelen protestolara kulaklarını tıkayarak çalışmayı öğrenmiş durumda.
(Eğer şerbetli olmasalar... Ergenekon dostlarının bin bir yaygarası, suçlaması, tehdidi karşısında yelkenleri çoktan suya indirirlerdi.)
***

Ama bu kez durum farklı. Çünkü MİT Müsteşarı Hakan Fidan, İsrail devletinin hedefe koyduğu bir isim. "MİT ile ortak çalışmalar yürütüyorduk, şimdi bu bilgiler İran yanlısı bir kişinin eline geçecek" gibi laflar etmişlerdi.
(Not: Tabii Hakan Fidan "İrancı" filan değil. Bu bir uydurma. Asıl sıkıntı, Hükümet'in tam desteğine sahip olan bu bürokratın, "Teşkilatın operasyonlarını yurtdışında yoğunlaştıracağım" demesinde...)
Müsteşarın açıkça İsrail'in hedefinde olması... Ve mesela Uludere faciasındaki, "İstihbaratı MİT verdi" türü saptırma haberler... Zihinlere, "Yoksa bu işin arkasında İsrail mi var" sorusunu düşürüyor.
***

Bir örnek vereyim: Mahir Kaynak, asıl amacın Hakan Fidan'ı tasfiye etmek ve MİT'i yıpratmak olduğunu belirtti... Peki kim istiyordu bunu? "Uludere sabotajını yapan kimse, Fidan'ı tasfiye etmek isteyen de o..." diyor Kaynak.
Bunun gibi medyada daha nice yorum yer aldı. Tek cümleye indirgersek, yabancı devletin istihbarat operasyonundan söz ediliyor.
Savcı Sarıkaya ve arkadaşlarının, işte bu yorumlar karşısında fevkalade üzüntü duyduklarını düşünüyorum. "Görevimizi layıkıyla yaptığımız için kötü adam olduk" diyorlardır.
***

Herkes kendi açısından haklı ve iyi niyetli olabilir. Kötü niyet en son düşünülecek şıktır. Ancak bir noktayı unutmamak gerek:
İstihbarat operasyonları fevkalade dolaylı kurgulardır. Mesela bir belge "itinayla üretilir"... Sonra da, ücra köşelere saklanan bu belgenin "bulunması sağlanır". Bu sayede kullanılan, kullanıldığını fark edemez; işini yaptığını sanır.
İnanmaya hazır olduklarıtürden (yalan) bilgiler vererek insanları yönlendirmek, istihbarat âleminde sıkça rastlanan bir tezgâh türüdür.
Not: İngilizlerin, bir cesetten yararlanarak, İspanya üzerinden Almanları faka bastırdığı, Mincemeat Operasyonu'nu burada anlatmıştım. İnternetten okuyabilirsiniz. (5 Aralık 2010)

***
Peki tuzağa düşürülmemek için ne yapmalı? Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dün bir anahtar verdi:
"Kurumlar, kanunlarla verilen görevlerini yerine getirmelerinden dolayı suçlanırken, çok dikkatli olunması gerekir" diyen Gül, herkesi büyük resme bakmaya davet etti.
Diyeceksiniz ki MİT'çiler suç işlemez mi? Elbette işler. Geçmişte nice örnekleri var. Zaten yetkiyi kötüye kullanmak, birçok Türkün hobisidir.
Ama işin sırrı da burada: Büyük resme de bakarak, "suç işleyen" ile "görevini yapanı" birbirinden ayırmak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi