Bir PKKlının itirafları... Ve Şeyh Said-Öcalan analizi!
Nice önemli olay var ki; gündemdeki olayın gölgesinde kaldığından yeterli dikkati çekemiyor... Üzerinde günlerce tartışma yapılması gereken bir olay, resmen ve alenen güme gidiyor...
Bingölün Ilıcalar beldesinde düzenlenen ve PKKya ağır darbe vurulan operasyon da, MİTe yönelik operasyonun gölgesinde kaldı, hiç tartışılmadı.
Oysa, bu operasyon, aynı zamanda PKKnın içyüzünü ortaya koyması ve PKK içi infazları gündeme getirmesi açısından hem çok çarpıcı, hem de en taze örnektir...
PKK, PKKLILARI ÖLDÜRDÜ!
Olayı biliyorsunuz...
Geçtiğimiz Çarşamba günü; sabaha karşı güvenlik güçleri ile PKKlı teröristler arasında çıkan çatışmada, 9 PKKlı öldürüldü, 3 terörist de sağ olarak yakalandı.
Buraya kadar normal!..
Öyle ya; bu tür çatışma haberleri artık sıradan hale geldi, kanıksandı.
Ama, bu çatışma farklı.
Sağ yakalanan teröristlerin ifadelerine göre; daha önce barındıkları kampları deşifre olan teröristler, orayı terk edip, köylülerin ahırına sığınmışlar.
Mecburduk demişler; Hem erzakımız yoktu, hem de büyük sıkıntı çekiyorduk!
Uzatmayalım...
Ahırda yatarlarken, Çarşamba sabahı, nöbetçiler uyandırmış kendilerini... Kalkın demişler; Etrafı askerler sardı!
Çatışma başlamış tabiî...
Çatışma devam ederken, PKKnın Erzurum Sorumlusu olan Peri kod adlı Haşim Kaya, bakmış ki kurtuluş yok, askerlere bağırmış: Bize 5 dakika izin verin, teslim olacağız!
Asker ateşi kesmiş tabiî...
Aaa, o da ne?..
Haşim Kaya, girmiş içeri ve kendi arkadaşlarının üzerine el bombası atarak bazılarını öldürmüş!.. Ardından da, dışarı yaylım ateşi açmış!..
Tabiî, o da öldürülmüş!..
DİNE SAYGISIZLIK ZİRVEDE!
Olay bu... İşte bu olay; bazılarının 17 bin, bazılarının da daha fazla dediği PKK içi infazlara en taze örnektir!..
Görüyorsunuz ya;
TCye karşı savaştıklarını ve Kürt halkının haklarını koruduklarını iddia eden PKK, gözünü kırpmadan Kürt çocuklarını öldürüyor!..
Leyla Zananın dediği gibi, silâh; Kürt halkının sigortası mıdır, yoksa Kürt halkını öldürme aracı mı?..
Örnek ortada!..
Kandırdığı çocukları önce dağa çıkaran, sonra da öldüren veya ölmelerine yol açan PKKnın savunduğu, acaba hangi Kürt halkıdır?..
Bu olayın tartışılmasını gerektiren bir başka tarafı da, aynı olayda sağ yakalanan bir PKKlının itiraflarıdır.
Adı açıklanmayan genç diyor ki;
Özellikle İslam dinine büyük saygısızlık yapılıyor. Örgüt göründüğü gibi değil. Biraz aile içi sorunlar, biraz da duyduğum sempati nedeniyle örgüte katıldım. Ancak pişmanım.
Roj TVde gösterildiği gibi değil. Örgütte yoz ilişkiler yaşanıyor.
Dine karşı saygısızlık, İslam dinine karşı saygısızlık had safhada... Allaha inanmıyorlar... Allaha inanmamakla beraber Allaha hakaret ediyor, kötü söz kullanıyorlar.
Bunlar, PKKyı bilen, gören ve yaşayan bir gencin sözleridir... Üzerinde önemle durmamın sebebi, bu itirafların, PKKnın uzantıları tarafından yapılan açıklamalarla örtüşmemesidir!..
APO DA KİM OLUYOR Kİ!
Biz, PKK elebaşı Aponun, koyu bir Marksist olduğunu biliyoruz... Onun, nasıl bir İslâm düşmanı olduğunu ve örgütün imamları(!) tarafından, hâşâ Peygamber(!) ilan edildiğini de biliyoruz.
Ancak, 28-29 Ocak 2012 tarihlerinde BDP il binasında düzenlenen Demokratik Toplum Kongresinin, yani DTKnın yayınladığı sonuç bildirisinde denilmiş ki;
Kürt halkı için, Şeyh Said neyse, Abdullah Öcalan da odur!
Malûm; 6 Şubat 2012 tarihli Akitte, bu bildiriye Kürt halkının gösterdiği tepkiye yer vermiş ve haberin başlığında da; Apo, Şeyh Saidin tırnağı olamaz! demiştik.
Gerçekten de;
Şeyh Said ile Apoyu kıyaslamak bile, bir İslâm büyüğü olan Şeyh Saide hakarettir!..
Şeyh Said nerede, Apo nerede?..
Akite konuşan Şeyh Saidin torunu Mahmut Fevzi Fırat da, şöyle demişti:
Şeyh Said Efendi, tebliğ ve irşat çalışmalarıyla toplumun yeniden uyanışına ve İslamın toplum üzerinde inkişafına uğraşmıştır. Putlaştırmak istenen Öcalanın dünya görüşü ve yaşamı ise tam tersidir. Bu, Kürtleri İslamdan uzaklaştırma projesidir.
İHTİLÂFI BİZ Mİ ÇIKARIYORUZ?
Biz, bu haberi verdikten sonra, PKK yanlıları tarafından sözlü saldırılara maruz kaldık...
Bizim, Kürt halkı ile PKKnın arasını bozmaya çalıştığımızı ve nifak çıkardığımızı yazanlar, söyleyenler oldu...
Bunlardan biri de, Av. Sıdkı Zilandı...
6 Şubat günü Ülke TVnin haber programına telefonla bağlanıp, DTKnın tesbitlerinin doğru olduğunu iddia etmiş!..
Ve hatta;
Akit gazetesinin ve onun gibi yayın yapan bazı İslamcı basının, Kürdistan halkının haklı taleplerini gözardı ederek, Kürtler arasında ihtilaf çıkarmak peşinde olduğunu, ancak; Kürdistan halkının bu ve benzeri propagandalara karnının tok olduğunu, ille de mukayese yapılacaksa; Şeyh Said ile Mustafa Kemal arasında yapılması gerektiğini, çünkü ihtilafın bu iki eğilim arasında olduğunu ve Şeyh Saidin Kürdistan halkının önderi olmasının yanı sıra, Türkiyedeki tarikat ehlinin ve bilumum Müslümanların da saygı duyduğu bir şahsiyet olduğunu söylemiş!..
Bunları söylemiş söylemesine de, gerçek onun söyledikleri gibi mi?.. Ne yani; arada zaten ihtilâf yok da, biz mi çıkarıyoruz?..
Ben, işte tam burada, bir bilen olarak, sizlere Ahmetşah Fıratın görüşlerini aktarmak istiyorum.
Bakın, Ahmetşah Fırat, DTK bildirgesini ve Şeyh Said-Öcalan Analizini nasıl yapıyor:
ZAZALARI İNKÂR EDİYORLAR!
Şeyh Said ayaklanmasının 87. yıldönümü (13 Şubat) öncesinde, Şeyh Said ve kıyamı, bir kez daha Kürt ulusalcıları tarafından istismar konusu yapıldı.
Diyarbakırda, 28-29 Ocak 2012 tarihlerinde BDP il binasında düzenlenen Demokratik Toplum Kongresinin (DTK) 6. Olağan Genel Kurulunun sonuç bildirgesini, DTK Eşbaşkanı ve Van Milletvekili Aysel Tuğluk okumuş.
PKK/KCKya ait Fırat Haber Ajansına göre, bildirgede; Hükümetin ve demokratik kamuoyunun bilmesini isteriz ki, Kürt halkı siyasetçileriyle, kurumlarıyla hiçbir değerine karşı asla sırtını dönmeyecektir. Şeyh Said, Seyid Rıza, Mele Mustafa, Kadı Muhammed neyse Öcalan da halkımız için odur ifadeleri yer almış.
Medya organlarında, Şeyh Said ve Abdullah Öcalanla ilgili yüzeysel birkaç yorum yapılmakla birlikte, Öcalan ve diğer şahısların farklılığı hiç irdelenmedi.
Bu nedenle ben, öncelikle, DTK tarafından bu beş ismin yan yana getirilip aynileştirilmesi ve sahiplenilmesindeki çelişkilere dikkat çekmek istiyorum.
Temel çelişki, adı geçen beş kişinin kamuoyuna Kürt olarak lanse edilmesinde yatıyor. Oysa Şeyh Said de, Seyid Rıza da Zaza kökenlidir... PKK/KCK ve diğer Kürt ulusalcılarının, öteden beri politik amaçları gereği, bölgedeki Zazaların Kürt, Zaza dilinin de Kürtçenin lehçesi olduğu iddiasını yayarak; Zaza varlığına ve kimliğine yönelik inkârcı ve asimileci tavırlarını sürdürdükleri, DTKnın son bildirgesinden de anlaşılmış bulunuyor.
DTK bildirgesinde isimleri anılan şahısların her birinin, farklı bir anlayışın temsilcisi olduğu açık...
Bununla birlikte, Abdullah Öcalanın dışındaki dört isim, her biri kendi bölgesinde toplum fertlerinin çoğunluğunca birer dinî lider olarak kabul edilmekte ve saygıyla anılmaktadır. Anılan dört şahsın isimlerinin başında; şeyh, seyid, mele, kadı gibi birer dinî unvanın mevcut olması da bu tesbiti doğrular niteliktedir.
Bu çerçevede; Şeyh Said, Sünni Zazaların mürşidi, Elazığ/Paludaki Nakşibendi Tekkesi postnişini ve din âlimi...
Seyid Rıza, Dersimdeki Alevi Zazaların lideri ve dini rehberi... Mele Mustafa [Molla Mustafa Barzani], Kuzey Irak/Bahdinan bölgesinde din âlimi ve aşiret reisi...
Kadı Muhammed, İranın Mehabad şehrinde İslâm fıkhı âlimi idi...
ONLAR DİNÎ LİDER, YA APO?
Peki, DTK, hangi kriterlere göre Abdullah Öcalanı bu dört dini liderle özdeşleştiriyor? Marksist-Leninist ideolojiyi savunduğu, ateist bir kişi olduğu, Kürt-Türkmen kökenden geldiği, PKK içinde farklı düşünen binlerce militanın infaz emrini verdiği, küresel ve bölgesel güçlere taşeronluk yaptığı bilinen Öcalanı, dört dini liderle aynı ortak paydada buluşturacak ne var ortada?
Bu beş ismin etnik aidiyetleri de farklı: Şeyh Said Sünni Zaza, Seyid Rıza Alevi Zaza, Mele Mustafa Sünni Kürt/Bahdini, Kadı Muhammed Sünni Kürt/Sorani, Abdullah Öcalan Ateist Kürt/Kurmanc-Türkmen melezi!..
Bir dönem, Abdullah Öcalanı hâşâ tanrı ve haremindeki militan cariyeleri tanrıça diye niteleyip, kendilerini onun âdeta kulu-kölesi konumuna düşüren robotlaşmış bazı unsurların, şimdi önderliklerine lâyık bir makam bulma arayışına girdikleri anlaşılıyor. DTK bildirgesi de buna işaret ediyor!..
Öcalanı, bahse konu dört dini liderin konumuna getirmek ve bunu halka dayatmak isteyenler, öncelikle Öcalan ile anılan dini liderlerin hayatta olan çocuklarını ve torunlarını neden bir araya getiremediklerini izah etmelidirler.
Etnik köken, dil, inanç ve siyasi görüş uyuşmazlığı engelliyor değil mi?
ONLAR KÜRTÇÜ DEĞİLDİ!
Şeyh Saidin; Fırat, Septioğlu ve Bilgin soyadını taşıyan torunları PKK/KCK ve BDPde yer almıyorlar...
Öcalanın öteden beri neredeyse her konuşmasında ve İmralı Cezaevinden de Şeyh Saidi sürekli olarak İngiliz ajanı ve gerici diye itham ettiği malûm...
HAK-PAR Genel Başkanlığını da yapan Şeyh Saidin torunu Abdülmelik Fıratın, vefat ettiği güne kadar Öcalana ve PKKya karşı bir duruşunun olduğu biliniyor.
Seyid Rızayı, birçok konuşmasında eleştirip ona ağır hakaretler yönelten Öcalanın verdiği talimatla, PKKya destek vermeyen Seyid Rızanın torunu Ali Rıza Polatın örgüt militanlarınca öldürüldüğünü bilmeyen yok.
Mele Mustafa Barzaniye gerici, işbirlikçi diye hakaretler yağdıran Öcalan değil miydi?.. Barzani aşireti ve KDPnin, öteden beri PKK ve Öcalana mesafeli duruşunun bir anlamı olsa gerek...
Kadı Muhammedin Erbilde yaşayan oğlu Ali Qazinin, PKK veya onun İran yapılanması PJAKta yer almaması da dikkat çekici.
Bir diğer önemli husus; Zaza olmalarından dolayı Şeyh Said ve Seyid Rızanın Kürtçülük ideolojisi ile hiçbir ilişkilerinin bulunmamasıdır... Alevi Zazalar arasında Evlad-ı Resul olarak bilinen Seyid Rızanın, asılırken ifade ettiği Evladı Kerbelayıh sözü anlamlıdır.
Şeyh Said de, asla Kürtçü ve Kürdistancı değildi... Kıyamı ise, mevcut belgelere ve mahkeme tutanaklarına göre, dini mahiyette, devrimlere karşı ve şeriat talepli bir Nakşibendi isyanıdır.
Kıyam sürecindeki yazışmalarında da, mahkemedeki savunmasında da hiçbir şekilde Kürtlük vurgusu yapmayan Şeyh Said, idam sehpasına giderken de; Değersiz dallarda asılmaktan perva etmem, şüphesiz ki gayem Allah ve din içindir demiştir.
Bütün bunlar, PKK/KCK ve uzantılarının bölge halkına lider diye dayatmaya çalıştıkları Abdullah Öcalanın duruşu ve ideolojisinin, halkın ezici çoğunluğu tarafından tasvip edilmediği ve edilmeyeceğinin kanıtı gibidir.
Buna rağmen, Şeyh Said ne ise Öcalan da halkımız için odur demek, her şeyden önce, halkın özgür iradesine müdahale etmektir!.
Ahmetşah Fırat, bu tarihî gerçekleri gözler önüne sererken, acaba Av. Sıdkı Zilanların veya Aysel Tuğlukların ya da DTKlıların bir söz söylemeye hakları var mıdır?..
İşte, gerçekler ortada...
Öcalan, nasıl koyu bir Marksist-Leninist ise, Şeyh Said, ölümüne Müslümandır!..
PKK, KCK, BDP veya DTK, bir an önce din istismarından vazgeçmeli, eğer yüzü varsa, Kürt halkının karşısına gerçek çehresiyle çıkmalıdır.
Gördünüz işte;
Kürt halkı, bunları yutmuyor!..
Tabiî, biz de yutmuyoruz...
Bunu, Çiller bile yapmaz!
Tansu Çiller de, Başbakan olduğu yıllarda gaflar yapardı... Meselâ; Bu bacınız Trabzonu Akdenizin incisi yapacak! dediğini, Allaha emanet olun diyecek yerde, Allahı size emanet ediyorum dediğini, Haydar Aliyev için Haydar Ali Bey dediğini, Mesut Yılmaza, istikrarsızdır demek isterken, iktidarsızdır dediğini, Boğazlayan Kaymakamına Boğazlanan Kaymakam dediğini, Samsun halkına Merhaba Antalya diye seslendiğini, Afyonlulara Sevgili Şebinkarahisarlılar diye hitap ettiğini ve bunun gibi nice dil sürçmesini unutmuş değiliz... Nihayetinde bunlar, yazılı metinden değil, irticalen yapılan konuşmalardı.
Ama, Gaf Kraliçesi seçilen Çiller bile, MİTçiler diyeceği yerde Çiller dememiştir...
Biliyorsunuz, DİSK Genel Kurulunda konuşan Kemal Kılıçdaroğlu, kurmayları tarafından önüne uzatılan bir kâğıtta yazılanları; son dakika haberini sunan TV spikerleri gibi okuyup, demişti ki; Arkadaşlarım şimdi elime bir not verdi... Çiller hakkında tutuklama kararı çıkmış!!!
Herkes; nasıl olur derken, gerçek daha sonra anlaşılmış...
Meğer, o notta Çiller değil, MİTçiler yazıyormuş!..
Dahası, ortada tutuklama da yok, yakalama kararı var!..
Ama, Kılıçdaroğlu bu; MİTçiler ifadesini Çiller diye okumuş... Hayır; CHP kimlerin eline kaldı demeyeceğim...
Diyeceğim şu: Bu kadarını Çiller bile yapmaz!..