Akit’e çamur atanlara cevabımız: İt ürür, kervan yürür!
Geçen hafta; çok büyük bir “deprem” yaşandı Türkiye’de...
Bu depremin “tsunami”leri de oldu, “artçı şok”ları da...
“Büyük sarsıntı” atlatılsa da, “artçı şoklar” hâlâ devam ediyor.
Olayı biliyorsunuz...
“Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk defa” bir MİT Müsteşarı ve iki eski MİT mensubu, “KCK Soruşturması” kapsamında, hem de “şüpheli” sıfatıyla “ifade”ye çağrıldı.
Bu gelişme, tartışmaları da beraberinde getirdi... Kimileri, “Özel yetkili savcıların böyle bir yetkisi var” derken, kimileri de “Başbakan’ın izni olmadan ifadeye çağrılamayacağını” söylediler!..
Bu defa; “Ama muvazzaf generaller ve Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ çağrıldı” diyenler oldu...
Bunu diyenlere, şu cevap verildi:
“İlker Başbuğ ve diğer generaller ifadeye çağrıldı, çünkü onlar yaptıkları görevlerden dolayı suçlanmıyor, tam aksine darbeye teşebbüsle suçlanıyorlardı... MİT’in görevleri arasında ise, terör örgütüne sızmak ve onlarla gizli görüşmeler yapmak vardır... Oysa bir Genelkurmay Başkanı’nın görevleri arasında andıç hazırlamak ve Hükümet aleyhinde kara propaganda yürütmek yoktur!..
İşte aradaki fark budur!..
MİT Müsteşarı, nihayetinde görevini yapmıştır ama eski Genelkurmay Başkanı görev sınırlarının dışına çıkmıştır!”
BİR HAFTA BUNLARI KONUŞTUK
Bu “tartışma”lar yapılırken, yeni gelişmeler yaşandı... MİT Müsteşarı Hakan Fidan, ifade vermek için İstanbul’a gelmeye hazırlanırken ve hatta “uçak bileti” bile almışken, “Çankaya’dan gelen davet” üzerine Köşk’e çıktı ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüştü... Bu görüşmenin ardından da MİT’ten bir açıklama yapıldı: “İstanbul Savcılığı’nın ifade almaya yetkisi yoktur!.. Yetkili makam Ankara Savcılığı’dır... Bunun için de Başbakan’dan izin alınması gerekmektedir!”
Bunun üzerine, İstanbul Başsavcılığı; “Hakan Fidan’ın, Ankara’da talimatla ifade vermesini” istedi...
Emre Taner ve Afet Güneş hakkındaki “yakalama” kararında ise ısrar ettiler...
MİT mensuplarının ifade verip vermeyecekleri ve yakalanıp yakalanmayacakları tartışılırken, bir gelişme daha yaşandı...
“MİT Müsteşarı’nın ifadeye çağrılabilmesi için Başbakan izninin şart olmasını” düzenleyen kanun metninde, “yorum”lara mahal bırakmayacak bir değişiklik için, “kanun teklifi” verildi.
“Son gelişme” ise şu oldu:
“KCK Soruşturması”nı yürüten, aynı zamanda 3 MİT mensubunu “şüpheli” sıfatıyla ifadeye çağıran Özel Yetkili Savcı Sadrettin Sarıkaya; İstanbul Başsavcıvekili Fikret Seçen tarafından bu görevinden alındı... Yerlerine de; Bilal Bayraktar’ın yanı sıra, İsmail Işık ve Adem Özcan görevlendirildi... Yani, bundan sonra, “KCK Soruşturması”nı bu üç savcı yürütecek.
Bu arada; “KCK Soruşturması”nı yürüten Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün ile İstihbarat Şube Müdürü Erol Demirhan da, bu görevlerinden alınarak, Emniyet Genel Müdürlüğü’nde daire başkanlıkları emrine atandılar.
İşte;
“Son bir hafta”da bunları yaşadık... Kamuoyu, bir hafta boyu “git-gel”ler yaşadı.
İSRAİL’İN FİDAN RAHATSIZLIĞI!
Hemen herkes;
“Neler oluyor?” derken, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yaptığı açıklamada “Büyük resme bakın” dedi.
Bu sözün ne anlama geldiğini yorumlayan Emniyet İstihbarat Dairesi eski Başkan Vekili Bülent Orakoğlu, MİT eski Daire Başkanı Mahir Kaynak ve emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, dünkü Akit’in manşetinde de yer verdiğimiz gibi; “Büyük resimde İsrail görünüyor” dediler ve eklediler:
“Büyük resim şudur: AK Parti’nin anayasa yapmasının önü kesilmek isteniyor. Başbakan’ın uluslararası imajı bozulmaya çalışılıyor. Bu resme bakıldığında durumu iç dinamiklerle izah etmenin zor olduğu ortaya çıkıyor. İşin arkasında İsrail’i görüyorum. Amaçları, Türkiye Cumhuriyeti’nin prestijini sarsmaktır... MİT’in, terör örgütlerinin içine sızmasına karşı çıkmak demek, ‘Devlet istihbarat yapmasın’ demektir... Devlet; ya bu istihbaratı yapmayacak ya da örgütlerin içine giren ajanların faaliyetlerini suç olarak görmeyecek... Bu, bir görev değil de suç olarak telâkki edilirse, yapılacak tek iş, MİT’i lâğvetmektir!..
Bu olayda; yaşanan gelişmelere değil de, perde arkasına bakmak gerekir... Malûm, İsrail ve MOSSAD, taa en başından beri Hakan Fidan’dan rahatsız olduğunu açıklıyordu... Çünkü Hakan Fidan liderliğindeki MİT; yeni atılımlar, yeni açılımlar içine girmişti... Bu yapılanma, bölgedeki MOSSAD nüfuzunu kıracaktı... İşte rahatsızlıkları da bundandır!.. Evet, MİT’e yönelik operasyonun altında; İsrail, MOSSAD ve onların yerli işbirlikçileri vardır!”
Bunlar, elbette “sır” değil!..
Çünkü Akit, çeşitli haber ve yorumlarında, “İsrail’in, Hakan Fidan’dan duyduğu rahatsızlığı” daha önce de defalarca dile getirmişti... Bugünkü manşetimizde de dile getirdiğimiz gibi...
ÇAMUR ATANLARI BİLİYORUZ!
Kim bilir, belki de bu “gerçek”leri açık bir şekilde dile getirdiğimiz için; “hedef olmak”tan ve “hedef gösterilmek”ten bir türlü kurtulamıyoruz.
Herhalde; sizler de farkındasınızdır;
Akit hakkında, “bilinçli ve sistemli bir propaganda” yürütülüyor... Akit’i gözden düşürmek, “itibarsızlaştırmak” ve “yok sayabilmek” için, “yoğun bir propaganda kampanyası” yürütüldüğünü biliyorsunuz... Bunun “kimler” tarafından yürütüldüğünü, bizler de çok iyi biliyoruz...
Hem de; “isim isim” biliyoruz...
“Yüzümüze karşı gülenler”in, sırtımızı döndüğümüz anda ne “iftira”lar attıklarını, ne “dolap”lar çevirdiklerini çok çok iyi biliyoruz...
Dediğimiz gibi;
Onları “kurum” olarak da tanıyoruz, “isim” ve “cisim” olarak da!..
Bu gazete için;
“Radikal” dediklerini, “Sert” dediklerini ve bizi “uç”ta gördüklerini söylüyorlar ki, bunların hepsinden haberimiz var.
Ama, şunu söylemiyorlar:
Bu gazete “yerli”dir!
Bu gazete, evet “kavgacı”dır ama “memleketin, milletin ve onun inançlarının kavgasını” vermektedir.
Şunu da söylemiyorlar:
Bu gazetenin arkasında “holding”ler, “banka”lar ve “devletten ihale alan şirketler” yoktur... Bu gazetenin arkasında, sadece ve sadece “halk” vardır!..
Hasılı kelâm, bu gazeteye hiç kimse, “Besleme basın” diyemez.
Zaten;
“Besleme basın” olmadığımız içindir ki; “bağımsız, bağlantısız ve güdümsüz” bir yayın çizgisi devam ettiriyoruz.
ALNIMIZ AK, BAŞIMIZ DİK!
Bir kişi veya kuruma “destek” oluyorsak ya da bir kişi ve kuruma “köstek” olmaya çalışıyorsak; bunu tamamen “özgür irademiz”le yaparız...
Hiç kimse ile bir “çıkar ilişkimiz” veya hiç kimseden “maddî bir beklentimiz” yoktur... Eğer, “çıkar ilişkisi” içinde olsaydık, açık ve net söyleyelim; “bir elimiz yağda, bir elimiz balda” olurdu... Oysa biz; “kendi yağıyla kavrulan” ve bu çarkı döndürmeye çalışan bir gazeteyiz...
İşte bu yüzdendir ki;
Hep, “başımız dik, alnımız ak.”
İşte bu yüzdendir ki;
Hiçbir zaman “omurgasız” olmadık, hiçbir zaman “seyyar kıbleli” olmadık!..
Bir tek “kıble”miz vardır;
O da “Kâbe”dir!..
Önünde eğildiğimiz tek bir varlık vardır, o da “Cenab-ı Allah”tır!..
“AKİT’E SÖZ GEÇİREMİYORUZ!”
Cenab-ı Allah’a sonsuz şükürler olsun ki; “Akit düşmanları” bile, artık Akit’in; “bağımsız, bağlantısız, güdümsüz” tavrını itiraf etmeye başlamışlardır.
Bugünkü sürmanşetimizde, muhabirimiz Yiğit Doğaner’in haberinde de okuyacağınız gibi; “İran” konusunda araştırmalarıyla bilinen ve televizyonlarda kendisini “Ortadoğu uzmanı” olarak pazarlayan bir şahıs, “İstanbul’un İran Başkonsolosluğu’ndaki bir yetkili”ye şunları söylemiştir:
“Sünni medya Türkiye’de çok güçlendi. .. tv’yi, ... internet sitesini yönlendiriyoruz. Muharrem ayında iyi işler yaptık. Ama Akit’in sahipleri laf dinlemiyor. Yezit gibiler. Akit’te tam bir Sünni damar var. Sünni damarda çok etkililer. AK Parti’yle aralarını açmak lazım. Siyasilerle paylaştık bunu. Bunların Bekir düşkünlüğü kırılacak gibi değil.”
Evet, bize “lâf dinletemiyor”lar!..
Bize “diş geçiremiyor”lar!..
Bizi eğip-bükemiyorlar!..
Bizi satın alamıyorlar!..
O halde ne yapmak lâzım?..
Akit’e “çamur” atmak lâzım ki, ellerinde yeteri kadar “çamurcu” var!..
Akit’e “iftira” atıp, onu “çeşitli cinayetlere bulaştırmak” lâzım...
Ki, bunu da yaptılar!.. “Kışlalı Cinayeti”ne ve “Danıştay Cinayeti”ne bulaştırmak istediler ama “tuzak”ları boşa çıktı...
Son olarak öğrendik ki; bizi “Teziç’e saldırı”(!) olayına da bulaştırmak istemişler ama o oyunları da boşa çıktı...
İnşallah “312 General dâvâsı” da boşa çıkacak ve “Akit’i susturma” çabaları hüsranla sonuçlanacaktır.
MAĞRURUN DEĞİL, MAĞDURUN YANINDA
Tekrar söylüyoruz;
Bu gazete “yerli”dir ve hiç kimseyle “bağı-bağlantısı” yoktur... Bu gazete, “hiç kimsenin güdümünde” de değildir!
Bu gazete; “halkın gören gözü, işiten kulağı ve haykıran sesi”dir...
Bu gazete;
“Güçlü ama haksız”ların değil, “güçsüz ama haklı”ların yanındadır...
Bu gazete; “mağrur”ların değil, daima ve sürekli “mağdur”ların yanındadır.
Meselâ, MİT’e de, “güçlü” olduğu için değil, “haklı” olduğuna inandığımız için destek verdik...
AK Parti İktidarı’na da; “güçlü” olduğu için değil; “bu memleket ve bu millet için faydalı işler yaptığı”ndan dolayı destek veriyoruz... Bu vesileyle de, geçtiğimiz Cuma gecesi, sindirim sisteminden “ikinci defa ameliyat” olan Başbakan Tayyip Erdoğan’a da, “Büyük geçmiş olsun” diyor, “acil şifalar” diliyoruz...
Aynı şekilde;
“Kalp krizi” geçiren Yayın Kurulu Üyemiz Fatih Uğurlu’ya da acil şifalar diliyoruz.
Bu gazetenin “AK Parti ile arasını açmak” için “kulis faaliyetleri” yürütenlere tek bir cevabımız vardır;
“İt ürür, kervan yürür!”
Kim, ne yapmaya çalışırsa çalışsın, bu “kervan” yürümeye devam edecektir!..
Bizi, “bomba”lar, “kaleşnikoflu saldırı”lar, “baskın”lar, “gözaltı”lar, “trilyonluk dâvâ”lar ve “tazminat linçleri” durduramadı ki, “aleyhimizdeki propagandalar” durdursun!..
Çünkü bu gazete;
“Başı dik” ve “şeffaf” bir gazetedir.
Bizim, “gizlimiz-saklımız” da yok,
“Gizli ajandamız” da!..
Selâm ve saygılarımızla...