Dindar nesil, dinsiz nesil tartışmaları
Merhaba sevgili dostlarım...
Sayın Başbakanın söylediklerini şerh ve izah etmek haddim değildir, ama bence Dindar nesiller yetiştireceğiz sözünü, Dinsiz nesiller yetiştirmeyeceğiz anlamında söylemiştir.
Yoksa laik devletin dindar nesiller yetiştirmek gibi anayasal bir görevi olmadığını, devletin anayasal görevinin özgür vicdanlı, müteşebbis ve ahlâklı nesiller yetiştirmek olduğunu en iyi Başbakan bilir.
Böyleyken kestirmeden Dindar nesiller yetiştireceğiz demekte amacı, bir zamanlar (tek parti döneminde), özellikle dinsiz nesiller yetiştirmek üzere devletin (tek partinin) seferber olduğuna vurgu yapmak olabilir.
Gerçekten böyleydi...
Devlet her türlü yayınla dinsizlik propagandası yapıyor, öte yandan dinin öğrenilmesi için gereken tüm materyalleri yasaklıyordu.
Mızraklı İlmihalden tutunuz, Namaz Hocasına, Ezan-ı Muhammediden elif-baya kadar her şey yasaktı...
Hac yasak, mevlid yasak, resmi ve sivil din eğitimi yasak, her türlü dini yayın yasaktı...
İmam hatip okulları, Kuran kursları, ilahiyat fakülteleri kapalıydı...
Bazı camiler yıkıma bırakılmış, bazıları başka maksatlar için kullanılmak üzere ya kiralanmış, yahut satılmıştı...
Ayrıca da ders kitapları inkâr-ı uluhiyet (Allahı inkâr) fikriyle doluydu.
Ders kitaplarında Kâbe tavla zarına benzetiliyor, Kuran Muhammedin fikirleri şeklinde tanımlanıp vahiy inkâr ediliyor, Hacer-ül Esved Karataş efsanesi denilerek aşağılanıyor, Peygamber Efendimizden Hicaz Peygamberi (Türklerin başka peygamberi varmış gibi), hicretden kaçış diye söz ediliyor, Efendimizin mucizeleri sonradan uydurulmuş hikâyeler şeklinde karalanıyor, hayatına ilişkin öğretiler aşırı mübalâğa olarak tanımlanıp genç dimağlara kuşku ekiliyordu...
Kısacası o devirde hem eğitim sistemi, hem de tüm hayat dinsizleştirilmiş nesiller yetiştirmek üzere plânlanmıştı.
Bu tercih, iktidardaki tek parti diktatoryasının tercihi idi. Lakin devleti partiden ayırmak mümkün olmadığından, aynı zamanda da devlet politikasıydı. Hayat, tüm faşist ve komünist diktatörlüklerde olduğu gibi, Parti=Devlet şeklinde formüle edilmişti...
Valiler tek partinin il başkanı, kaymakamlar ilçe başkanıydı...
Partinin ilkeleri (altı okta simgelenen) devletin anayasasına dercedilmiş (katılmış), böylece bütünlenme tamamlanmıştı.
19 Mayıs, 23 Nisan, Cumhuriyet Bayramı gibi özel günlerde sergilenen ritüeller ise tek parti ideolojisinin hayata yansıma biçimiydi.
Bu yüzden milli bayramlar, emsallerine sadece komünist ve faşist ülkelerde rastlanabilen görkemde kutlanır, reklâm ve propaganda malzemesi olarak değerlendirilirdi.
Bu bakımdan 19 Mayıs ve 23 Nisan gösterilerinin mantık doğrultusunda sınırlanmasını demokratikleşme sürecinin tabii sonucu olarak görüyorum. Bu açıdan çok önemsiyorum.
Bu kararla faşist alışkanlıkların en azından meydanlara yansıması önlenmiştir. Bir süre sonra gölgesi de üzerimizden kalkacak, nesiller daha özgür, haliyle daha sivil bir ortamda yetişecektir.
Hedef de bu olmalıdır...
Ne dindar, ne de dinsiz nesil: Sadece özgür-sivil nesil...
Gençler ancak böyle bir ortamda kendi özgün tercihini yapabilir, inanıp inanmamaya kendisi karar verebilir.
Bunun dışındaki her şey dayatmadır ve her dayatmada faşizme giden bir yol vardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.