Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

“Dindar nesil”, “dinsiz nesil” tartışmaları

“Dindar nesil”, “dinsiz nesil” tartışmaları

Merhaba sevgili dostlarım...

Sayın Başbakan’ın söylediklerini şerh ve izah etmek haddim değildir, ama bence “Dindar nesiller yetiştireceğiz” sözünü, “Dinsiz nesiller yetiştirmeyeceğiz” anlamında söylemiştir.

Yoksa laik devletin “dindar nesiller” yetiştirmek gibi anayasal bir görevi olmadığını, devletin anayasal görevinin “özgür vicdanlı”, “müteşebbis” ve ahlâklı nesiller yetiştirmek olduğunu en iyi Başbakan bilir.

Böyleyken kestirmeden “Dindar nesiller yetiştireceğiz” demekte amacı, bir zamanlar (tek parti döneminde), özellikle “dinsiz” nesiller yetiştirmek üzere devletin (tek partinin) seferber olduğuna vurgu yapmak olabilir.

Gerçekten böyleydi...

Devlet her türlü yayınla dinsizlik propagandası yapıyor, öte yandan dinin öğrenilmesi için gereken tüm materyalleri yasaklıyordu.

“Mızraklı İlmihal”den tutunuz, “Namaz Hocası”na, “Ezan-ı Muhammedi”den “elif-ba”ya kadar her şey yasaktı...

Hac yasak, mevlid yasak, resmi ve sivil din eğitimi yasak, her türlü dini yayın yasaktı...

İmam hatip okulları, Kur’an kursları, ilahiyat fakülteleri kapalıydı...

Bazı camiler yıkıma bırakılmış, bazıları başka maksatlar için kullanılmak üzere ya kiralanmış, yahut satılmıştı...

Ayrıca da ders kitapları “inkâr-ı uluhiyet” (Allah’ı inkâr) fikriyle doluydu.

Ders kitaplarında Kâbe “tavla zarı”na benzetiliyor, Kur’an “Muhammed’in fikirleri” şeklinde tanımlanıp “vahiy” inkâr ediliyor, Hacer-ül Esved “Karataş efsanesi” denilerek aşağılanıyor, Peygamber Efendimiz’den “Hicaz Peygamberi” (Türklerin başka peygamberi varmış gibi), “hicret”den “kaçış” diye söz ediliyor, Efendimiz’in mucizeleri “sonradan uydurulmuş hikâyeler” şeklinde karalanıyor, hayatına ilişkin öğretiler “aşırı mübalâğa” olarak tanımlanıp genç dimağlara kuşku ekiliyordu...

Kısacası o devirde hem eğitim sistemi, hem de tüm hayat “dinsizleştirilmiş nesiller” yetiştirmek üzere plânlanmıştı.

Bu tercih, iktidardaki tek parti diktatoryasının tercihi idi. Lakin devleti partiden ayırmak mümkün olmadığından, aynı zamanda da devlet politikasıydı. Hayat, tüm faşist ve komünist diktatörlüklerde olduğu gibi, “Parti=Devlet” şeklinde formüle edilmişti...

Valiler tek partinin il başkanı, kaymakamlar ilçe başkanıydı...

Partinin ilkeleri (altı okta simgelenen) devletin anayasasına dercedilmiş (katılmış), böylece bütünlenme tamamlanmıştı.

19 Mayıs, 23 Nisan, Cumhuriyet Bayramı gibi özel günlerde sergilenen ritüeller ise tek parti ideolojisinin hayata yansıma biçimiydi.

Bu yüzden milli bayramlar, emsallerine sadece komünist ve faşist ülkelerde rastlanabilen görkemde kutlanır, reklâm ve propaganda malzemesi olarak değerlendirilirdi.

Bu bakımdan 19 Mayıs ve 23 Nisan gösterilerinin mantık doğrultusunda sınırlanmasını demokratikleşme sürecinin tabii sonucu olarak görüyorum. Bu açıdan çok önemsiyorum.

Bu kararla faşist alışkanlıkların en azından meydanlara yansıması önlenmiştir. Bir süre sonra gölgesi de üzerimizden kalkacak, nesiller daha özgür, haliyle daha sivil bir ortamda yetişecektir.

Hedef de bu olmalıdır...

Ne “dindar”, ne de “dinsiz” nesil: Sadece özgür-sivil nesil...

Gençler ancak böyle bir ortamda kendi “özgün” tercihini yapabilir, inanıp inanmamaya kendisi karar verebilir.

Bunun dışındaki her şey “dayatma”dır ve her “dayatma”da faşizme giden bir yol vardır.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi