CHP’nin “dün”ü var ama “yarın”ı olmayabili
Bugün, 24 Şubat Cuma... İki gün sonra, yani 26 Şubat’ta “CHP’nin Tüzük Kurultayı” var... Midesi “gurul gurul” gurlayan ve dolayısıyla “Kurultay”dan başka iş yapamaz hale gelen CHP, bir defa daha “Kurultay” yapacak ve böylece “gurultu”lardan kurtulmaya çalışacak!..
Mı acaba?..
Onlar, öyle sanıyor!..
İşin doğrusu;
CHP için “kurultaylar partisi” diyenler, hiç de haksız sayılmaz!..
Çünkü efendim;
CHP tarihinde, toplam 33 olağan ve 15 olağanüstü kurultay gerçekleştirildi. CHP’nin ilk genel başkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün dışında İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Hikmet Çetin, Altan Öymen ve Deniz Baykal’ın ardından 33. Olağan Kurultay’da göreve gelen Kemal Kılıçdaroğlu bu görevi yürüten isimler oldu.
CHP’nin ilk olağanüstü kurultayı Atatürk’ün vefatının ardından 26 Aralık 1938 tarihinde toplandı. 1. Olağanüstü Kurultay’da, İsmet İnönü “değişmez genel başkanlığa” seçildi ve 33 yılı aşkın bir süre bu görevi sürdürdü.
15. Olağanüstü Kurultay ise 18 Aralık 2010’da Parti Meclisi seçimi gündemiyle toplandı. Yeni PM üyelerinin belirlendiği 15. Olağanüstü Kurultay eski Genel Başkan Deniz Baykal ile eski Genel Sekreter Önder Sav’ın “PM dışında kaldığı kurultay” olarak dikkati çekti.
CHP’de son olağanüstü kurultay süreci ise aralarında eski Ankara İl Başkanı Ali Yıldızlı’nın da bulunduğu bir grup partilinin olağanüstü kurultay talebiyle toplandıkları 362 imzalı dilekçeyi, 18 Ocak 2012’de genel merkeze teslim etmeleriyle başladı.
Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, tüzük değişiklikleri talepleri ve kendisinin de daha önce bu yönde yaptığı açıklamalar doğrultusunda 26 Şubat’ta tüzüğün tamamının ele alınması gündemiyle 16. Olağanüstü Kurultayı toplama kararı aldı.
CHP, “DÜN”DE YAŞIYOR!
Malûm;
CHP Genel Başkan Yardımcısı Nihat Matkap ile Atilla Emek, dün yaptıkları açıklamada, “kurultay hazırlıkları” ile ilgili bilgiler verdiler.
Nihat Matkap, “kurultay”la ilgili tartışmaların “iç açıcı” olduğunu iddia etti ve dedi ki;
“Diğer partilerde bunu gördünüz mü? Ama biz bunu hak ediyoruz... CHP bir rüzgar ile kurulup, bir rüzgar ile savrulacak veya iktidarın gücü ile ayakta duran bir parti değildir... CHP, Kurtuluş Savaşı ile doğdu, çağdaş bir devletin kuruluş aşamasında büyüdü. Türkiye’yi demokrasiye taşıyarak kökleşti. O nedenle CHP’ye bu ilginin gösterilmesi önemli. Umudum o dur ki hem 26 Şubat’taki hem de 27 Şubat’taki kurultay bir şölen şeklinde geçecek. Bütünlük kurultayları olacak. CHP bu kurultaylardan yine güçlenerek çıkacaktır.”
“Müflis tüccar”ların “eski defterleri karıştırması” gibi, Nihat Matkap da, “Eski CHP’ye” sarılıyor!..
“Kurtuluş Savaşı” ile doğmuş ve “devlet kurmuş” bir parti olmak, CHP’nin tek “övünç” kaynağıdır!..
İşte bu yüzden de;
CHP, hep “dün”e sarılır!
Hep “dün”de yaşar!.
Evet, CHP’nin “dün”ü vardır.
Ama “yarın”ı olacak mıdır?..
Ya da, onları nasıl bir “gelecek”, nasıl bir “yarın” bekliyor?..
İki gün sonraki kurultay, partiye yeni bir “ivme” mi kazandıracak, yoksa “çöküş” mü getirecek?..
CHP Mİ, DANS MI?
Buna geçmeden önce; CHP’nin “kurultay hazırlıkları”na bir bakalım.
Gelen haberlere göre;
Kurultay sebebiyle;
Söğütözü’ndeki Genel Merkez binasına parti bayraklarıyla, üzerinde “Büyük Demokrasi Şöleni” yazısı ve Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun fotoğrafı bulunan büyük boy posterler asılmış...
Kurultayın gerçekleştirileceği Ankara Spor Salonu da pazar günü için hazırlanacak.
Mavi, beyaz ve kırmızı renklerin hakim olacağı salonda konuşmaların yapılacağı platform oluşturulacakmış...
Anadolu Ateşi Dans Topluluğu’nun bir gösteri sunacağı kurultay için kentin çeşitli yerlerine “Büyük Demokrasi Şöleni” yazılı afişler asılmış!..
Bilmem dikkat ettiniz mi;
Kamuoyunda, CHP’nin yapacağı “kurultay”dan daha çok “Anadolu Ateşi Dans Topluluğu”nun yapacağı gösteri konuşuluyor.
Dans, CHP’nin önüne geçti.
Önder Sav da öyle diyor ya;
“Örgütün içindeki parti içi demokrasi ateşini Anadolu Ateşi ve benzeri etkinliklerle söndürmeye kalkmanın altında yatan nedenleri örgütümüz çok iyi kavramaktadır.”
Demek oluyor ki;
Delegeler “Anadolu Ateşi”ni seyretmekten, “tüzük değişikliği”ne filân bakmayacak!..
Aslında, iyi numara!..
Tam bir “cambaza bak” taktiği!..
Sürekli “dans” eden Bay Kılıçdaroğlu’na da, herhalde, bu “dans gösterisi” yakışırdı!..
ANAP’IN SON ŞÖLENİ!
Ne var ki; bu tür “şölen”ler, bu tür “eğlence”ler ve bu tür “dans”lar, partilere pek hayır getirmiyor!..
Ne dersiniz;
Bundan “10-11 yıl öncesi”ne gidip de, “ANAP Kongresi”ne bir bakalım mı?..
Tarih 4 Ağustos 2001...
Genel Başkan Mesut Yılmaz’ın ardından kürsüye gelen ilk genel başkan adayı Lütfullah Kayalar, salonu dolduran “10 bin kişi”nin hemen hemen yarısının “Vur vur inlesin, Mesut Yılmaz dinlesin” tezahüratlarıyla kürsüye gelip, Yılmaz yönetimine ve hükümete ağır eleştiriler yöneltiyordu:
“Bugün ANAP lider parti durumunda değildir. ANAP kendi teşkilatlarına hükümeti anlatamıyor!.. Vatandaş, ANAP’ın kimliğinden şüphe etmeye başladı. Halkın yanından kalktık; statükocu, devletçi bir partinin yanında yer aldık... Araştırmalara göre, partimizin oy oranı yüzde 10’un altında... Bir dahaki seçimlerde Meclis’e girememe durumumuz var... ANAP, en zayıf halini yaşıyor!.. Millet kan ağlarken, biz bu kongrede müzikle eğlendik. Ben sanatçıları, müziği severim, ama ANAP halkla bütünleşmeliydi. Siyasetçi olarak, krizden sonra 1 milyon insan işsiz kalmışken, kongrede müzik ve eğlenceyi içime sindiremedim. Perişan duruma düşen esnafımızın, çiftçimizin, memurumuzun, ihracat yapamayan, üretemeyen işadamımızın derdini paylaşmak zorundayız. Bu da kongrede müzik çalınarak olmaz.”
Peki, Lütfullah Kayalar’ı dinleyen oldu mu?.. Ya da, gazeteler onun “uyarı”larını yeterince yansıttılar mı?..
Elbette hayır!..
“Müzik ve eğlence”nin coşkusuna kapılan delegeler, yine Mesut Yılmaz’ı seçtiler genel başkanlığa!..
Gazeteler de;
Kongrenin “şölen havasında geçtiğini” ve “lirik dansı” yapıldığını yazdılar ama sadece satır aralarında!..
Bir tek Akit, Kayalar’ın; “Millet kan ağlarken, biz müzikle eğlendik” sözlerini haber başlığı yaptı.
Tabiî, onun; “Partimizin oy oranı yüzde 10’un altında” sözlerine de yer vererek!.
Peki, sonra ne oldu?..
Kongresini “müzik”le kapatan Mesut Yılmaz ve elbette ANAP, seçim sandığından “ezik” çıktı!..
Hem de; “yüzde 5”lerle!..
Ondan sonra da, bir daha “iflâh” olmadı “siyaset mezarlığı”ndaki yerini aldı!..
CHP İKİYE BÖLÜNEBİLİR!
Şunu demeye çalışıyorum:
“Anadolu Ateşi” ile “demokrasi ateşi”ni birbirine karıştıran CHP’nin hâli de, pekalâ “ANAP’ın hali”ne dönebilir!..
CHP, bu “çıkmaz”dan kurtulmak istiyorsa; “Ateş”le oynamayı bırakıp, “halk”a kulak vermelidir.
Halk, evet; “müzik”ten hoşlanır!
Ama “gazino”da veya “taverna”da!..
“Parti Kurultayı”nda değil!..
Şu hâle bakın;
Bir yandan “halkın fakr-u zaruret” içinde olduğunu iddia ediyorlar, bir yandan da “dans” ediyorlar!..
Uzun lâfın kısası;
CHP’nin, sürekli “övündüğü” bir “dün”ü vardır... Ama, bana öyle geliyor ki, “yarın”ı olmayacaktır!..
Bir gün; ANAP gibi CHP’nin de “baraj altında” kaldığını, gittikçe “eridiğini” duyarsanız, hiç şaşmayın!..
Bir uyarı daha;
Sık sık “kurultay” yapan CHP’den “yeni bir parti” bile doğabilir!..
Demedi demeyin!..
Sakık’ın gerçek ifadesi
“Çifte standart!.. İkiyüzlülük!.. Tutarsızlık!.. Omurgasızlık!.. İlkesizlik” dedik mi, kızıyorlar...
Oysa, yaptıkları tam da bu...
Herhalde hatırlarsınız... 26 Nisan 1998 tarihli Dinç Bilgin’in Sabah’ında, Aydın Doğan’ın Hürriyet ve Milliyet’inde; “Sakık’tan şok iddialar” başlıklı “manşet”ler yayınlanıyordu... Sakık, güya diyordu ki; “Akit ve Milli Gazete ile PKK arasında gizli bir anlaşma var... Bunlarla; ortak düşmana karşı, bir nevi anlaşma yaptık!”
Malûm;
Şemdin Sakık’ın böyle bir ifade vermediği, bunların ifadelere “Çevik Bir tarafından sokuşturulduğu” daha sonra çıktı ortaya...
Zaten, Can Ataklı da, bu haberin; “Bir tüccar generalin baskısıyla” yapıldığını itiraf etti!..
Mesele bu değil...
Mesele şu: 14 yıl önce “Sakık’ın iddiaları”(!)nı manşetlerine çeken gazeteler, aynı Şemdin Sakık’ın, önceki gün verdiği “gerçek ifade”leri görmezden geldiler iyi mi?..
Oysa Sakık, bu defa gerçekten de önemli şeyler söylüyor ve “Kürtlere ilk kurşunu Apo sıktı” deyip, ekliyordu: “2 bine yakın militanın ajan ve hain diyerek öldürten Apo’dur!”
Daha neler neler...
Gelin görün ki; kartel gazeteleri bunları görmezden geldi!..
Bir de, “ikiyüzlü” dediğimizde kızıyorlar!.. Niye kızıyorlar ki?..