Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Cemaat ve Siyaset

Cemaat ve Siyaset

Siyasete ilgi duyan tek bir cemaat yok..

Bu alanda başarılı olanlar var, başarısız olanlar var.. Ama varlar.. Çoğu devletçi ve cemaat milliyetçisidirler.. Cemaat ve Camia ayrımına gelince, “eskiden yoğ idi, iş bu rivayet yeni çıktı”, ama bu bakış açısının zamanlaması ve ifade ediliş biçimi de önemli.. Bu konunun artık yeniden konuşulmasının zamanının geldiğini gösteriyor bu tesbit. Bundan sonra umarım birileri “cemaat” diyince artık doğrudan kendi üzerlerine alınmazlar, söylenenleri.

Aslında etnisiteye dayalı cemaatçılık da yok değil.. Kapalı kutudurlar. Katı bir hiyerarşi işler..

Cemaat yapısında, kayıtlı üye yok. Merkezdeki “kozmik yapıya ulaşana kadar, dış kabukta bir sürü baloncuktan, köpükten geçmeniz gerekir. Sonra yumuşak doku, ardından kıkırdak doku, ardından çetin kabuk. Ondan sonra beyine ulaşabilirsiniz.. Bu yapılar arasında katı bariyerler yoktur..

Şirketler olimpik helozonlar gibidir.. Kıkırdak doku ayrık otuna benzer.. Çünki değişen şartlara uyum ve direnç için bu iki forum çok önemli.. Kolay kolay baş edemezsiniz..

Bu işler belli bir büyüklüğe kadar tıkır tıkır işler. Yokuş aşağı koşar gibi büyürler..

Biyolojik arıtmada bakterileri beslersiniz, ağırlaşır dibe batar ve ölürler.. Bazan da balonlara fazla gaz yüklersiniz yükseldikçe şişer, şiştikçe yükselir ve sonra da patlarlar..

Siyaset, aşk gibi, sevda gibi büyüleyici bir etkiye sahip. Gözü kör edebilir.. Zaten cemaat cezbeli bir yerdir, iki cezbe birleşince işler karışır..

Onun için hep diyorum ki “servet ve iktidar dönüştürür. İlk de kendine sahip olanları.” Bir yere kadar aslında süreci siz kendiniz yönettiğinizi sanırsınız. Sonra ekvator çizgisi, gök kuşağı gibi bir çizgi var, orayı geçersiniz ve artık başka boyuttan olursunuz,

Dine karşı din gibi, Cemaate karşı bir cemaat pozisyonuna düşmekten sakınmamız gerekir. Cemaat bütünü temsil eder. Klikler kendilerini “Cemaat” olarak görmeye başladıklarında asıl yanlış o zaman yapılmış olur.. Mezhep ya da tarikat, eşittir, din haline gelir..

Bu gün ümmet bu yanlışın içinde debeleniyor.. Şiilere göre selefiler ve sünniler yanlış yoldalar. Selefilere göre tasavvuf ve demokrasi ve şia batıl yolda.. Tasavvuf ehline göre, sünnilere göre Şia ve selefiler yanlış yolda..

Aslında hepsinin kendi içinde de sorunları yok değil.. Alevisinden Caferisine.. Nuseyrisinden Zeydisine; Şianın kaç çeşidi var.. Sünniler de öyle, Selefiler de.. Suudi selefilerinin Monarşiye açık bir eleştiri olmasa da, Demokrasiye bakışları belli.. Selefiler, Şiileri suyun öbür tarafından gördükleri için, beri tarafta Sünni dünyasını kendilerine daha yakın bir tehlike gibi görüyor sanki.. Bu kafa ile birbirimize zarar vermekten başka bir yere gidemeyiz..

İçeriye geliyorsunuz, etnik köken, ideolojik ve politik benzerliklerden öte, dar anlamdaki “cemaat” yaklaşımları ile, kadrolar ve ihaleler belli yönlere kaydırılıyor kuşkusu giderek yaygınlaşıyor..

Hani işi ehline verecektik.. Hani biz kardeştik.. İşin içine siyaset girince işler değişiyor.. Hep söylüyorum, para, koltuk, iktidar ve cinsellikle şaka olmaz.. Aslında hepsinin kökünde “iktidar”, daha doğrusu “iktidarsızlık” sorunu var..

Bir de kendimizi “dev aynası”nda görmekten vazgeçsek.

Bu pamukşekeri andıran cemaatin köpükleri arasında bir takım hücrecikler, “kıraldan fazla kıralcı”lık yaparak merkeze doğru hareket etmek isteyeceklerdir.

Bütün geçişler degrede, performans ve sadakada dayalı bir filitreleme sözkonusu. İlk şart sadakatla, söyleneni sorgulamadan uygulama özelliğiniz var mı, ona bakarlar.. “Musalla taşındaki meyyit” gibi olmanızı isterler.. Kafanızı kiralamak isterler birileri bazan.

Bu piyasada “mesut işbirliği” olmaz. Bu yönde görüntü verse de, bu kör ile topalın dayanışması gibidir, birbirine ihtiyaçları kalmadığı zaman ayrılırlar..

Dün derin devletten söz ediyorduk, şimdi Ergenekon’dan söz eder olduk. Bir de Kürt Ergenekonu çıktı başımıza. Yarın cemaat Ergenekonu çıkarsa şaşmayın.. Bir ilişkiler yumağı çıkartırlar aklımız şaşar. Kimin eli kimin cebinde, nerede başlayıp, nerede bitiyor bu ilişkiler belli olmaz.. Tabi köpüklerin arasında kaybolmazsanız..

Bu işler hep böyle başlar zaten.. Batıda da kilise bir şekilde hep işin içindeydi zaten.. Katolik, Evengaliş farketmiyor..

Kendimizi ciddi bir şekilde bir özeleştiriye tabi tutmanın zamanı geldi ve geçiyor..

Birileri, maslahat icabı diye dostlarını ihmal edip, düşmanlarına göz kırpıyor sanki.. Sonunda pişman olacakları bir şey yaptıklarının farkına varacaklar ama, çok geç olacak korkarım.

Risale-i Nur’u 3 kelimede özetleyin deseler, “İman, ihlas, uhuvvet” dersiniz değil mi? Peki nasıl olup da 40 parçaya bölündüler. Ya da dünyaya huzur vadederken, Milli Görüş nasıl bu duruma geldi? Kendi içimizde bu hallere düşüyorsak, başkaları ile bu işi nasıl başarabiliriz ki?

Sanırım bazı şeyleri yeniden düşünmemiz gerekiyor. Selam ve dua ile..


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi