Farklarımız ilk kez fark ediliyor
Daha öncesi de var, ama şu yakınlarda bu ülkede biri 1921’de, biri 1924’te, diğerleri ise 1961’de ve 1982’de anayasalar yapıldı, sevgili dostlarım...
Ayrıca pek çok defa anayasalardan maddeler çıkarıldı, anayasalara maddeler eklendi...
Ama bu çalışmaların hiçbir aşamasında (referandumlar hariç) azınlıklara danışılmadı...
“Siz de bu ülkenin vatandaşısınız, devletten beklentileriniz nelerdir?” diye sorulmadı...
Ama askerlik çağına geldiler mi, askere çağrıldılar...
Vergi mükellefi kılındılar...
Hele İsmet Paşa’nın “Milli Şef” olduğu dönemde çıkarılan “Varlık Vergisi” faciasıyla azınlıkların canı yakıldı...
Hem yasadışı, hem insanlık dışı bu “vergi”yi ödeyemeyenler, yetmişli yaşlarda bile devlete çalışmak zorunda bırakıldılar...
Kimisi öldü, kimisi ölümcül hastalıklara yakalandı...
Aileler dağıldı.
Bunun yaraları sarılmadan 1955’te yaşanan “6-7 Eylül Olayları” zaten yaralı yüreklere tuz-biber ekti...
İncittik, hırpaladık, yaraladık!..
Taleplerini ise sürekli göz ardı ettik.
Yıllar boyu azınlıklar “potansiyel suçlu” muamelesi gördüler (hoş bu muamelenin aynısını imam-hatipler, dindarlar, başörtülüler de gördü).
Daha da vahimi, “yok” farzedildiler.
Şimdi söyleyin bakalım: Yıllar boyu bu ülkede Rumlar yok sayılmadı mı?
Sayıldı.
Ermeniler yok sayılmadı mı?..
Sayıldı.
Museviler yok sayılmadı mı?..
Sayıldı.
Süryaniler, Nusayriler yok sayılmadı mı?..
Sayıldı.
Şimdi gelelim “bizimkiler”e...
Alevileri yok sayılmadı mı?..
Hem de nasıl: Yıllar yılı “Aleviyim” diyemediler.
Babailer yok sayılmadı mı?..
Hem de nasıl: Kendilerini saklamak zorunda kaldılar.
Kürtler yok sayılmadı mı?..
Hem de nasıl: Yıllarca “kart-kurt=Kürt” masalları anlattık...
Lazlar yok sayılmadı mı?..
Hem de nasıl: İlkokulda tek kelime Lazca konuştuğum için, Başöğretmenimden ense köküme şaplak yedim...
Ha bir de Lazca konuşanları öğretmene gammazlamak üzere “Lazca Kolu Başkanı”mız vardı, anadilimizi konuşmamız yasaktı.
Çerkesler, Abhazlar, Arnavutlar yok sayılmadı mı?..
Hem de nasıl yok sayıldılar!..
İnsanın yüreği sızlıyor, canı yanıyor.
“Türk’üm, doğruyum”la iş bitmiyor işte: İnançları, ırkları ve farkları yok saymanın bir bedeli olmalı...
Şimdi Türkiye, hem o bedeli ödüyor hem de gönül almaya çalışıyor.
Bu “yok sayma”nın bedellerinden biri PKK terörüdür...
Bartholomeos’un Anayasa Komisyonu’na çağrılıp dinlenmesi ise bir gönül alma, yılların “yok”unu “var”a dönüştürme teşebbüsüdür.
Görüşme sırası sanırım diğerlerine de gelecektir. Çünkü biz farklarımızla birlikte “güzel bir millet”iz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.