Faruk Çakır

Faruk Çakır

Dört dörtlük eğitim ne zaman?

Dört dörtlük eğitim ne zaman?

Eğitim sistemi, yeniden tartışmaların merkezine yerleşti. Hakikati arama niyeti olduktan sonra tartışmanın, farklı fikirlerin ortaya çıkmasının bir zararı yok. Yeter ki niyet, ‘ray’ından çıkan eğitim sistemini yeniden rayına oturtmak olsun.

28 Şubat 1997 tarihinde başlayan ‘süreç’ sonrasında eğitim sistemi baştan aşağı değişti. Zorunlu eğitim 8 yıla çıkartılarak ‘orta okul’lar fiilen tarihe karıştı. Kesintisiz şekilde uygulanan 5+3 sistemi bilhassa Kur’ân eğitimini ve hafızlığı engellerken, köylerdeki ilkokulların kapatılmasını da netice verdi. Çare olarak başlatılan ‘taşımalı eğitim’ ise derde çare olamadı.
Şimdi yeni bir sistemin uygulanması tartışılıyor. Bu sisteme göre zorunlu eğitim 12 yıla çıkacak ve 4+4+4 şeklinde uygulanacak. Bu sistem kabul görürse, ilköğretimin 4. sınıfından sonra öğrenciler yönlendirmeli eğitime tabi tutulacak.
Tabiî ki zorunlu eğitimin ‘kesintili’ şekilde uygulanması prensip olarak faydalıdır. Ancak Türkiye’nin şartları 12 yıl “mecburî eğitim”e uygun mudur? Elbette bu uygunluk sadece maddî imkânlar bakımından değil, başka sebepler de göz önünde bulundurularak tartışılmalıdır.
Eğitim süresinin uzunluğu ve kısalığından ziyade, muhtevasının da tartışılması gerekmez mi? Diyelim ki mecburî eğitim 12 yıl oldu. Mevcut haliyle muhtevada bir değişiklik yapılmadığı sürece hedefe ulaşmak mümkün mü? Eğitim sisteminin yeterli olmadığını gösteren çarpıcı örneklerden biri ‘dil’ eğitimidir. Son yıllarda ilkokuldan itibaren başlayan yabancı dil eğitimiyle kaç öğrenciye bir yabancı dil öğretilebildi? Bir zamanların öğrencisi ve şimdi de bir veli olarak çok rahat bir şekilde ifade edebiliriz ki, sistemdeki dil eğitimi kesinlikle yeterli değildir. Bunu da hem öğrenci, hem veli hem de eğitim sistemini sürdüren yöneticiler bal gibi biliyor. Bu noktada birbirimizi karşılıklı ve belki de gönüllü olarak yanıltmaya devam ediyoruz.
Eğitim sisteminin başka ciddî problemleri de vardır. Dolayısıyla en az “12 yıl zorunlu eğitim” kadar o meselelere de el atılması icap eder. Zaman zaman yapılan ‘eğitim şûrâları’ bu noktada gerekli bilgileri toparlamak için her halde iyi bir zemindir. Bu şûrâlarda alınan kararlar ne ölçüde hayat bulabiliyor?
Sistemin en ciddî problemlerinden biri de uygulanan ‘karma eğitim sistemi’dir. Bu o kadar önemli bir problemdir ki, keşke mecburî eğitim yılı az olsa, okullarımız boyasız olsa ve buna karşılık eğitim karma olmasa... İnanın bu gibi maddî eksiklikler karşısında karma eğitimsiz bir sistemde daha başarılı olunur!
Türkiye “karma eğitim”e geçerken, hür dünya ülkeleri bu eğitimi terk etmeye hazırlanıyor. Konu ile ilgili bir yazıda şöyle denilmiş: “28 Şubat sürecinin Millî Eğitim Bakanı M. Bostancıoğlu, özel okullar yönetmeliğinin 41. Maddesini değiştirerek özel ve resmî bütün okullara karma eğitim mecburiyeti getirdi. Tam da o sene (2001) Almanya’da resmî okullardaki karma eğitim mecburiyeti kalktı. Karma okullarda bile fizik, kimya, matematik, bilgisayar, tarih, dil gibi derslerde ayrı eğitim yapılması kararı alındı. İngiltere ve Amerika’da ayrı eğitim yapan kız okulları öğrenci akınına uğradı. Bizde tam tersi oldu. Özelliği dolayısıyla kız ve erkek ayrı eğitim yapan okullara mecburiyet getirildi ve özel okullar da karma olma mecburiyetine dâhil edildi. Gelişmiş ülkelerde karma eğitimin verimsizliği, hem kızlara hem erkeklere zarar verdiği, cinsel tacizlere yol açtığı araştırmalarla ortaya konmuştu. (...) 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu’nda yer alan karma eğitim mecburiyeti son bulmalı.” (Ali Erkan Kavaklı, Yeni Akit, 23 Şubat 2012)
Dört dörtlük bir eğitim için ilk adım, “karma eğitim”in sona erdirilmesi için atılsa daha isabetli olmaz mı? Hiç değilse bu konuyu da tartışma masasına koyalım deriz...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi