Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Atatürk ve diktatörlük

Atatürk ve diktatörlük

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda konuşan BDP milletvekili Altan Tan, “Kemalist diktatörlük” deyince CHP ve MHP’den itiraz geldi.

Altan Tan’ın söylediği tam olarak şu: “İskilipli Atıf Hoca, mazlum ve mağdur bir Müslümandır. Kemalist diktatörlüğün katlettiği on binlerce insandan sadece biridir. Allah’tan rahmet diliyorum. Kemalist diktatörlüğün bir huyu var; öldürüyor, asıyor, işkence kuruyor ve ondan sonra da ‘İngiliz ajanı’ diyor. İngilizler, bir kurşun atmadan İstanbul’dan çıktılar ve Ankara hükümetine İstanbul’u teslim ettiler.”

Neye itiraz ediliyor, Atatürk’ün “diktatör” olduğuna mı, İngilizlerin tek kurşun atmadan, sadece Halife/Padişah’ı gemilerine alarak ülkelerine döndükleri gerçeğine mi?..

Sahi, İngilizler neden geldiler, niçin gittiler?

Anadolu’yu işgal etmek gibi bir niyetleri olmadığına göre (çünkü yapabilecekken yapmadılar) neden geldiler?..

Hiçbir cephede onlarla çatışmadığımıza, savaşmadığımıza, yenmediğimize göre, niçin gittiler?

Soru iki: Ne getirdiler, ne götürdüler?

Padişahlık döneminde işgal ettikleri Başkent’i Ankara hükümetine hangi amaçla teslim ettiler?

Ankara Hükümeti’ni çok mu sevdiler acaba, bir “kara kaş-kara göz” hikâyesi mi?.. Peki siz İngiltere’nin tarih boyunca “akıntıya kürek” çektiğini hiç gördünüz mü?..

Açıkçası bu konu açıklanmaya muhtaç bir konudur. Ne var ki, ilkokul seviyesinde bilgilenmiş kişiler bu konulara şiddetle tepki gösterdikleri için kimse izaha yanaşmıyor...

Zaten meşhur “Koruma Kanunu” da izin vermiyor.

Diktatörlük meselesine gelince: Bir mecliste muhalefet yoksa, muhalefet edenlerin defteri bir şekilde dürülüyor (İzmir Suikastı bahanesiyle Kâzım Karabekir Paşa’nın da içinde olduğu bazı İstiklâl Savaşı kahramanlarının yargılanması, bazılarının kaçmaya zorlanması gibi), hatta bazıları öldürülüyor (Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey ve topal Osman Ağa), psikolojik savaş taktikleriyle bazıları gözden düşürülüyorsa, yasama, yürütme ve yargı tek kişinin emriyle hareket ediyorsa, bir kanunun reddi ihtimali belirince kürsüye çıkıp, “baş kesme işareti” de yaparak, “Bu, mutlaka olacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce uygun olur. Aksi takdirde, yine gerçek gerektiği şekilde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir” (1922 Nutuk II, S. 691) şeklinde TBMM üyeleri “tehdit” edilebiliyor, sindiriliyor ve ancak o sayede istenen amaca ulaşılabiliyorsa...

Nedir böyle bir rejimin adı?..

Böyle bir rejime “demokrasi” denebilir mi?..

Rejimin başındakilere “demokrat” denebilir mi?

Zaten Atatürk de “demokrasi” iddiasında hiç olmamıştır. Bakın ne diyor?

“Efendiler, bizim hükûmetimiz demokratik bir hükûmet değildir, sosyalist bir hükûmet değildir ve gerçekten kitaplardaki hükûmetlerin, islâmî niteliği bakımından, hiç birine benzemeyen bir hükûmettir.

“... Sosyal bilim bakımından bizim hükûmetimizi ifade etmek gerekirse ‘halk hükûmeti’ deriz... Fakat ne yapalım ki demokrasiye benzemiyormuş, sosyalizme benzemiyormuş, hiçbir şeye benzemiyormuş! Efendiler, biz benzememekle ve benzememekle övünmeliyiz! Çünkü, biz bize benziyoruz, efendiler!” (Aralık 1921).

Kısacası Atatürk, “Demokrasinin de sosyalizmin de canı cehenneme” diyor, “bizim rejim başka rejim!”

Ne var ki siyaset biliminde bu tür rejimlere bir isim verilmiştir: “Diktatörlük”!

Hukuk dışı “İstiklâl Mahkemeleri”ni başka türlü nasıl kuracaksınız, sırf şapka giymediği için insanları nasıl asacaksınız?






Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi