M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

Üçler-Yediler-Kırklar ve Tasarruf

Üçler-Yediler-Kırklar ve Tasarruf

Eskiden, mütalaalar ve münazaralar yapılırdı. Şimdi, onların yerini münakaşalar ve kavgalar aldı. İşi ciddiye alan insanlar; sorar, öğrenir, tatmin olmazsa bildiği ve inandığı âlimlere başvurur. Tatmin oluncaya kadar o işin peşini bırakmaz.

Böyle biri, bir gün kapımı çaldı. Üçler, yediler, kırklar denen kişilerin kimler olduklarını sordu. Günümüzde bunların yanlış tanındığını ve tanıtıldığını söyledim. Anlattıklarım duyduklarından farklı olacak ki, tatmin olmadı, sorularını artırdı. Adı Hasan Hüseyin olan bu kardeşimizin ifadesine göre bu zatlar; kâinatı idare ediyorlar, öldükleri halde diriler gibi tasarrufta bulunuyorlardı. (Bilindiği gibi, sofilikte tasarruf; eşya ve varlıklar üzerinde kişilerin manevî etkilerine, tesir güçlerine denmektedir.)

Hatta, sofilerden bazılarına göre; devletlerin yıkılışında, hükümetlerin kuruluşunda, tabiat olaylarının vuku buluşunda, üçler-yediler-kırklar diye bilinen veya gavs-kutub-evtad denilen bu zatların etkisi vardır. Hatta, onlardan habersiz yaprak bile kımıldamaz, onlar her şeyden haberdardır, derler. İtiraz edenlere de, “Allah dilerse neden olmasın?” diye cevap verirler. Oysa bu yaklaşım, Allah’ın dilemesine, kudret ve iradesine -hâşâ- ipotek koymak anlamına gelir. Allah’ın dilemesi bizim elimizde değildir ki!..

Baktım ki, ikna olmakta zorlanıyor, kalbinin iyice tatmin olması için soruyu soran kardeşime en sonunda şunu söyledim:
“Bunları, bir de senin bildiğin, ilmine güvendiğin bir alime sor, tekrar gel!” Aradan bir ay geçti veya geçmedi tekrar geldi. Elinde bir mektup vardı, bana uzatarak: “Ben okudum ikna oldum, bir de siz okuyun” dedi. Tek sayfalık elde yazılmış kağıdı aldım, meraktan önce kimden geldiğine baktım. Halil Gönenç Hoca’nın ismi ve imzası vardı. O zamanlar, İstanbul DİB Haseki Eğitim Merkezi’nde öğretici olan eski Şanlıurfa Müftüsü Halil Hoca, herkesin ilmine güvendiği salih, zahid, muhlis bir âlim olarak tanınırdı.
***
Halil Gönenç Hocamız mektubunda, sâile hitap ve selamdan sonra aynen şunları yazıyordu:

“Siz, kırklar, yediler meselesini soruyorsunuz. Kısaca izahını yapıyorum. Şöyle ki:
Kur’an-ı Kerim’de; “Müttekûn ve Evliy┠gibi kelimeler ilahi nizama bağlı olup, islamı yaşayan salih kimseler için vasıf olarak kullanıldığı gibi, Ebu Davud ve Taberani gibi hadis kitaplarında “Ebdal”, Ahmed bin Hanbel’in Müsned’inde de “Evtad” tarzındaki kelimeler, salih insanlar için kullanılmıştır.

Herhalde kırklar ve yediler dedikleri kimselerden de maksat, “Ebdal ve Evtad”dır. Ayrıca, bazı tasavvuf ve tarikat kitaplarındaki “Kutup, Gavs ve Ferd” gibi kelimeler, Allah’ın bazı samimi kul ve dostları için de kullanılmıştır.

Yalnız bu vasıflar, hiçbir kimsenin veya cemaatin inhisarı altında değildir ve bunlar bilinmemektedir. Hatta, bu vasıflardan birine sahip olan kimse dahi kendini bilemez. Bunun için, “şu adam velidir” veya “gavstır” veya “yedilerden biri” demek yanlıştır. Ve böyle bir söz, tahminin ötesinden başka bir şey değildir.

Şunu da ilave etmek istiyorum:
Yediler olsun, kırklar olsun, hiçbir kimsenin elinde tasarruf yoktur. Hz.Peygamber fahr-i kainat olduğu halde, Uhud savaşında yara aldı ve dişi şehid oldu. Kırklardan ve yedilerden daha büyük nice ashab şehid oldu. Ayrıca, nice peygamber, ümmeti tarafından öldürülmüştür. Bunların elinde bir şey, bir imkan olsaydı durum böyle olmayacaktı.

Allah’a emanet olunuz.
Halil Gönenç”

***

İkimiz de rahatlamıştık, yüzlerimiz gülüyordu. Bir hatıra olarak mektubun fotokopisini almama izin verdiği için kendisine teşekkür ettim. Her ikimiz de, başta hocamıza olmak üzere birbirimize dua ederek ayrıldık.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Parlaktürk Arşivi