Hak ve hukuka riayet
Dört edille’i-şer’iyye ile sabit olan İslâm şeriatı; ibadet ve temizlik gibi ferdî hususlardan başka, aynı zamanda hak ve hukuk nizamıdır. Diğer bir ifadeyle: İslâm dini hak ve hukuku ikame için gönderilmiştir. Zaten kâinatın düzeni ancak hak ve hukuka riayetle sağlanabilir.
Bu hususta Hac süresi 30.ayette meâlen Hz.Allah: “Ve kim ki, Allah’ın sınırlarına saygı gösterirse, bu onun için Rabbisi nezdinde daha hayırlıdır. (en iyisidir.)” buyurarak hukukun önemini ve üstünlüğünü bildirmiştir.
Hz. Peygamberimiz de: “Elbette haklar (dünyada ödenmemiş ise) kıyamet günü sahibine tevdi edilecektir. Hatta boynuzsuz koyunun öcü boynuzlu koyundan alınacaktır.”(Müslim 1/253) Buyurmuştur.
Hz.Peygamberimiz hak-hukuk konusunda o kadar titiz davranırdı ki; vefat eden bir Müslüman’ın borcu olup-olmadığını araştırır ve borç ödenmedikçe veya helalleşmedikçe cenaze namazını kıldırmazdı.
Bir defasında cenaze namazı kılınacağı sırada Hz.Peygamberimiz şöyle buyurmuştu: “Vallahi bir insan şehit olsa, dirilip tekrar şehit olsa, dirilip tekrar şehit olsa, ancak üzerinde kul hakkı bulunsa cennete giremez.”
Hakları üç ana başlık altında izah edebiliriz:
1- Allah’ın hakları,
2- İnsan hakları,
3- Hayvan hakları.
Allah’ın hakları: Öyle büyüktür ki, ödememiz mümkün değildir.
Bizi yoktan var eden, sağlık veren, koruyan, sayısız nimetlerle donatan ve en önemlisi hak din İslâm ile şereflendiren rabbimize soluduğumuz bir nefesin borcunu dahi ödeyemeyiz. Bu aczimizin idraki içinde şükrederek, hamd ederek kulluk vecibelerimizi ifa edebilirsek, belki onun engin merhametine ve affına mazhar olabiliriz.
İnsan haklarına gelince: Çok çeşitli bölümleri vardır:
a)-Aile hukuku, b)-Komşuluk hukuku, c)-İş ve ticaret hukuku, d)-Hoca-talebe hukuku, e)-İdare hukuku vs. gibi özel hak ve hukuk alanlarının dışında cemiyet hayatındaki sosyal münasebetlerde tüm insanların birbirlerine karşı hak ve sorumluluğu bulunmaktadır.
Bu konularda ciltler dolusu kitaplar yazılmış ve kılı kırk yaran fetvalar verilmiş, kanunlar yapılmıştır.
İslâmiyet insan haklarını en geniş ve en ileri manada teminat altına almış ve öyle korumuştur ki; Müslüman’ın canı, malı, ırz ve namusu ile şeref ve haysiyetine müdahale haram kılınmıştır. İftira atmak cinayetten daha kötü kabul edilmiştir.
Haklar; aynî, nakdî, bedenî ve mânevî olmak üzere dört çeşittir. Bu haklar hiçbir şekilde düşmez ve zaman aşımına uğramaz. Bunlara tecavüz eden sorumlu kişi, mutlaka hayatta iken sahibine hakkını ödemeli ve helalleşmelidir. Hak sahibi ölmüşse mirasçılarını bulup ödemeli, eğer mirasçı da bulamazsa onun adına hayır kurumuna bağışlamalı, dua etmeli, tevbe-istiğfarda bulunmalıdır.
Hakka tecavüz eden kişiler, hakkı sahibine ödemeden ölürlerse; mahkeme’i-kübrada amelleri hak sahibine verilecek, yetmezse onların günahları yüklenecek ve müflis olacaklardır.
Muhtelif ayet ve Hadisler ışığında; Müslüman’ın diğer Müslüman üzerindeki hakları özetle beştir:
1- Selamını almak,
2- Hastayı ziyaret etmek,
3- Cenazeye iştirak etmek,
4- Dâvete icabet etmek,
5- Hapşırana dua etmek.
İslâm’ın şiarı ve asırlardır Müslümanların geleneği olan bu kardeşlik vecibelerini korumak ve devam ettirmek gerekir. Bunun sayısız faydaları vardır. Dolayısıyla dinden çıkmanın haricinde hiçbir gerekçeyle bunlar değiştirilemez, ihmal edilemez ve yasaklanamaz.
Hayvan hakları da çok önemlidir: Zararsız canlılara, özellikle ehlî ve sorumluluğumuz altındaki hayvanlara iyi bakmak, korumak ve şefkat göstermek gerekir. Onları aç bırakmak, işkence ve kötü muamele cezayı muciptir. Dindar bir kadının kedisini aç bıraktığı için azaba düçar olduğu rivayet edilir.
Eti yenen hayvanları usulünce kesmek, av hayvanlarını ihtiyaç halinde avlamak sadece ve sadece Besmele çekmek şartıyla caizdir. Aksi takdirde eti haramdır.
Osmanlı ordusu Mısır seferine giderken, Gebze yakınlarında bağlık bahçelik bir yerde mola verildiğinde; Yavuz Sultan Selim bütün askerlerin çantalarının aranmasını emretmişti. Arama sonucu hiç birinde meyve cinsinden bir şey çıkmaması üzerine ellerini kaldırıp:
“Allah’ım sonsuz şükürler olsun. Bana haram yemeyen bir ordu lütfettin. Eğer askerlerimin içinden tek bir kişi sahibinden izinsiz meyve koparıp yeseydi ve ben bunu haber alsaydım Mısır seferinden vaz geçerdim.” Diyerek şükretmiştir.
Haram yemek şöyle dursun, ekmeğini kardeşiyle paylaşan, hatta savaştığı esire ikram eden Müslüman Türk askeri bu ruhla zaferden zafere koşmuştur.18 mart Çanakkale zaferi de böyle destanlarla doludur. Tüm gazilerimizin ve şehitlerimizin ruhları şad olsun.
Yavuz Sultan Selim Hân’ın bir dörtlüğüyle bitirelim:
Sanma şahım herkesi sen sadıkâne yar olur,
Herkesi sen dostmu sandın belki o ağyâr olur,
Sadıkâne belki o alemde bir dildar olur,
Yar olur ağyâr olur dildar olur serdar olur.
Not:Yukarıdaki şiir satır veya sütun olarak okununca aynı mısra okunur.
HÜDÂYA EMANET OLUNUZ.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.