Başbakan Erdoğan’la Güney Kore ve İran’dayız
Sizler bu yazıyı okurken, Allah nasip ederse, ben Güney Kore’nin başkenti Seul’de olacağım... Seul’de, bir grup “gazete yöneticisi” ile birlikte, “Başbakan Tayyip Erdoğan’ın temasları”nı izleyecek ve “uzun bir ara”dan sonra, kendisine “sorular” sorma, “Türkiye ve dünya gündemi”yle ilgili “görüş”lerini öğrenme fırsatı bulacağız...
Malûm, Başbakan Tayyip Erdoğan, 26 Kasım 2011’de geçirdiği “bağırsak ameliyatı”ndan sonra, hiç “yurt dışı”na çıkmadı... Bir ara Katar’a gitmeye niyetlendi ama doktorları izin vermedi... Geçtiğimiz günlerde de, kendisine verilecek “ödül” için Almanya’ya gidecekti ama Afganistan’dan gelen “12 şehit” haberi üzerine bu geziyi de iptal etti...
Sizin anlayacağınız;
Dün çıktığı Güney Kore gezisi, 26 Kasım’dan bu yana yapılmış ilk “yurt dışı gezi” olacaktır.
Bizler de;
Aylar sonra, Başbakan Erdoğan’la, ilk “yüz yüze” görüşmemizi yapmış olacak, “geçmiş olsun” deme imkânı bulmuş olacağız.
OBAMA İLE İKİLİ GÖRÜŞME
Peki, Güney Kore’ye niye gidiyor Erdoğan?.. Gidiyor, çünkü Başkent Seul’de, 26-27 Mart tarihlerinde “Nükleer Güvenlik Zirvesi” yapılacak... Malûm, bu zirvenin ilki, 12-13 Nisan 2010’da Washington’da düzenlenmişti.
Ama, bu “zirve”den de önce, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın; zirve münasebetiyle Seul’e gelen ABD Başkanı Barack Obama ile “ikili görüşme”si var.
25 Mart’ta, yani yarın gerçekleşecek bu görüşmede; Başbakan Erdoğan ile Obama’nın gündemlerinde elbette “Nükleer Güvenlik Zirvesi” ilk sırada yer alacak... Bunun yanı sıra, iki lider, “Suriye” başta olmak üzere “Ortadoğu ve Kuzey Afrika” ile “İran” konusunu da masaya yatıracaklar.
25 Mart’ta Obama ile görüşme, 26-27 Mart’ta Nükleer Güvenlik Zirvesi derken, aynı günün sonunda Seul’den ayrılacak ve Allah nasip ederse doğrudan İran’a uçacağız.
Erdoğan, İran’da da, “üst düzey ikili temaslar”da bulunacak, muhataplarıyla; “Türk-İran ilişkileri”nin yanı sıra “bölgesel ve uluslar arası gelişmeleri” de görüşecek... Bu arada, Tahran’daki Yunus Emre Kültür Merkezi de Başbakan Erdoğan tarafından hizmete açılacak.
Anlayacağınız, 27-29 Mart’ta da İran’da olacağız... Ondan sonra, ver elini Türkiye...
Her zaman olduğu gibi;
Bu “5 günlük süre”de de yazı yazabileceğimi sanmıyorum... Ancak, “ikili temaslar” ve “zirve” ile ilgili “haber”ler göndermeye çalışacağım.
Haa, bu arada;
Erdoğan’la bir “sohbet”imiz olursa, inşallah onu da geçmeye gayret edeceğim... Ama, asıl “gözlem ve izlenim”lerimi, inşallah döndükten sonra yazarım.
BAŞKANLIK’LA YÖNETİLİYOR
Sırası gelmişken, Güney Kore’den kısaca söz edeyim... Efendim, Güney Kore, “ılıman iklim” kuşağında yer almakla birlikte, bizim orada bulunduğumuz günlerde, sıcaklığın “4 ila 7 derece” olacağı tahmin ediliyor.
Ülkenin arazisi “dağlık topraklar”dan oluşuyormuş ve yüzölçümü 99.392 kilometrekare, nüfusu da “50 milyon” civarındaymış.
Güney Kore “Başkanlık Sistemi”ne göre yönetilen ve onaltı idari bölüm içeren bir cumhuriyetmiş... Ülkedeki yaşam standartları çok yüksekmiş ve Güney Kore, gelişmiş ülke statüsüne sahipmiş... Ülke Asya’nın en büyük dördüncü ekonomisine, dünyanın da en büyük 15. ekonomisine sahipmiş... Ülkenin ekonomisi ihracata dayalı, özellikle elektronik endüstrisi, otomotiv endüstrisi, gemi yapımı, makine endüstrisi, petrokimya ve robotik gibi sektörlerde üretim güçlü imiş...
Ülkede Cumhurbaşkanı, “yürütmenin başı” ve beş yıl için halk tarafından seçilirmiş... Yürütmeyle ilgili kararların tamamı Cumhurbaşkanının kontrolünde imiş... Cumhurbaşkanlığına aday olacak kişi eğer herhangi bir siyasi kimliğe sahipse seçimlerden en az bir yıl önce bu görevinden istifa etmek zorunda imiş...
TÜRKİYE’Yİ ÇOK SEVİYORLARMIŞ
Gelelim, “Türkiye ile ilişkileri”ne...
Türkiye, Güney Kore’yi 11 Ağustos 1949’da tanımış... İki ülke arasındaki ilişkilerin sağlam ve olumlu bir temele sahip olmasının bir sebebi; Türkiye’nin 1950 Kore Savaşı sırasında Yarımada’ya asker göndermesi ve çok sayıda şehit vermesi olarak gösteriliyor... Gidenlere sordum; Türkiye’yi çok seviyorlarmış...
İki ülke arasındaki ilişkilerde siyasi alanda bir sorun bulunmuyor...
Güçlü bir dostluk temelinde kurulan ilişkiler düzenli siyasi diyalogla sürdürülüyor. Güney Kore ve Türkiye uluslar arası platformda birbirlerine destek vermeye gayret gösteriyor. Türkiye’den Güney Kore’ye en son resmi ziyaret ise Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından 14-16 Haziran 2010 arası yapılmış.
Son birkaç not daha:
Uçak ile İstanbul-Seul arası direkt uçuş “10 saat” sürüyormuş... Aramızdaki mesafe, “yaklaşık 7 bin kilometre” imiş... Ve tabiî, Güney Kore, bizden “7 saat ileri” imiş...
İran’la ilgili daha önce çok yazı yazdığım için, bu ülkeyi tanıtmaya gerek görmüyorum... Ama “farklılık”lar olmuşsa, inşallah onları da dönüşte yazarım.
Şimdilik Allahaısmarladık...
CHP’nin sokakta işi ne?
Bay Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’lilere sormak lâzım değil mi; madem çözümü “Meclis’te” değil de “sokakta” arayacaktınız, o halde niye “parti” kurdunuz, niye “milletvekili” seçildiniz?..
Oysa, “sokakta eylem” yapmak için ne “para harcamaya” gerek vardı, ne de “aday” olmaya!..
Diyebilirler ki; “BDP sokaklara dökülüyor da, biz niye dökülmeyelim?.. Bizim, BDP’den neyimiz eksik?”
Çok doğru... Ama, BDP’nin durumu farklı... BDP denilen kuruluş, bir “parti”den ziyade, “dernek” statüsünde!.. Ve ayrıca; BDP’liler, “İmralı ve Kandil’den izin almadan, tuvalete bile gidemez”ler!..
CHP’nin arkasında da, “PKK ve KCK gibi bir güç” varsa, ona bir şey diyemem... Ben, “dogmatik” de olsa, CHP’yi hâlâ bir “parti” olarak görüyorum...
Bir parti de; çözümü “sokakta” değil, “Meclis’te” arar!..
Ama, CHP’liler kararlı... Önümüzdeki Salı günü, “4+4+4’ü protesto” için “Meclis’te” değil de, “Tandoğan Meydanı”nda olacaklarmış... Olayın “hukuki boyutu”nu bilmem, ne var ki; kendilerine bir tavsiyede bulunmak istiyorum... “Dün” söylediklerini “ertesi gün unutan” Bay Kılıçdaroğlu; kendini “sokakta unutmasın” da, Meclis’e gelsin!.. Ve ayrıca, “milletin inançlarıyla kavga” etmekten de artık vazgeçsin... Çünkü biz, “Tandoğan Meydanı”na adı verilen Nevzat Tandoğan’ı çok iyi biliriz!..
CHP, “Tandoğan dayatmacılığı”nı terk etmelidir artık!..