Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Yürek Mektuplar

Yürek Mektuplar

Zehra Hanım soruyor;
“15. yüzyılın sonlarında, Haçlı ordusu Endülüs Müslümanlarının son kalesini kuşatır. Uzun süren bir kuşatma olmasına rağmen, kış aylarının da etkisiyle,
kale korunabilmektedir. Durumun zorluğunu anlayan Haçlı ordusunun komutanı değişik taktikler düşünmektedir.
“En sonunda 31 Mart gecesi kalenin önüne giderek bir elinde Kur’an bir elinde İncil, ‘Şu iki kitap üzerine yemin ederim ki, teslim olursanız bu akşam size bir şey yapmayacağım’ der.
“Gerekli görüşmelerden sonra canlarının kurtarılması karşılığında Müslümanlar kaleyi teslim ederler.
“Ertesi sabah, yani 1 Nisan sabahı, Haçlı ordusu komutanı bütün Müslümanların öldürülmesi için emir verir. Bunun üzerine Müslümanlar ‘Yemin etmiştiniz, bize söz vermiştiniz’ derler. Haçlı ordusu komutanı ‘Benim sözüm dün akşam içindi, bugün için size bir sözüm yoktur’ diye cevap verir ve bütün Müslümanlar kılıçtan geçirilir.
“O gün bugündür 1 Nisan Hıristiyanlar arasında ‘Hile Günü’ olarak kutlanmaktadır.
“Hıristiyanları taklit etmeyi modernleşme sanan gafil Müslümanlar da, yüzlerce, binlerce Müslümanın katliam günü olan 1 Nisan’ları, bir şaka günü olarak kutlamaktadırlar.”
İddia bu, Zehra Hanım bu iddianın doğru olup olmadığını öğrenmek istiyor.
“Tarih bilginize dayanarak size ‘Nisan 1’ şakalarıyla ilgili bir şey sormak istiyorum. Aşağıdaki mail bana bir arkadaşımdan geldi. Tarih bilgim yeterli olmadığı için size sormak istedim. Aşağıdaki iddia acaba doğru mu?”
Zehra Hanım; dindar Müslümanlar olarak o kadar ezik-büzük bir hale gelmişiz ki, en basit eğlencelerin bile aleyhimize olduğunu düşünmeye başlamışız…
“Peygamberlerden birinin başını kesip top gibi oynadılar” diyerek futbola, voleybola, basketbola; hülâsa içinde top olan tüm oyunlara karşı çıkıyoruz…
Sevgi, saygı, hoşgörü, yardım gibi, dinin özünü teşkil eden kavramlar elden giderken, biz şekli şeylerle uğraşıyoruz. Bu yüzden de hep kaybediyoruz.
Bu hassasiyet dindarlığımızın ürünü değil, dindarlığımıza güvensizliğin ürünüdür… Hayata bu açıdan baktığımız için de, hayat karşısında sürekli tedirgin haldeyiz.
Türkiye’de kilise açılıyor diye, misyonerler çocuklarımızı kandırıyor diye, Yahudiler Urfa çevresinden toprak alıyor diye korkuyoruz.
Osmanlı ceddimiz dinine ve dini anlayışına o denli güvenmişti ki, bunlarla zerre kadar ilgilenmiyordu. Başkalarının yaptığına değil, kendisinin ne yapacağına bakıyordu. İşte bu güven içinde üç kıtaya yüzyıllar boyu hükmetti.
Biz ürkek bir mantıkla hayata yaklaşıyoruz. Mesela yıllardan beri de “yeni yıl kavgası” yapıyoruz: “Miladi yıl mı, Hicri yıl mı?”
Nisan 1 şakası da böyle bir şey! Size gönderilen iddia ile uzaktan yakından bir ilgisi yok. Tarih “Haçlılar, bir kaleyi kuşatmış” diye anlatmaz. Hangi kaleyi kuşattığını yazar. “15. Yüzyılın sonlarında” diyerek geçiştirmez, yılını, hatta ayını söyler. “Haçlı ordusunun komutanı” demez, adını yazar. Olayın hangi Mart’ın 31. gününde olduğunu açıklar… Sahi Mart’ın 31. günü var mı?
İşin gerçeği bilebildiğim kadarıyla şöyle Zehra Hanım…
Fransa Kralı IX. Charles, Papa Gregorius’dan yeni bir takvimi yapmasını istedi. Şimdi pek çok ülke ile birlikte bizim de kullandığımız Gregoryen Takvimi bu sipariş üzerine doğdu.
Bu takvim Fransa’da ilk kez 1564’te kullanılmaya başlandı. Tabii artık yeni yıl 1 Ocak’ta kutlanacaktı. Ama alışkanlıklar kolay kolay kırılamıyordu. Halk yeni takvime itibar etmiyor, eskisi gibi kutlamalara 25 Mart’ta başlayıp 1 Nisan’da bitiriyordu.
Bunun üzerine 25 Mart ile 1 Nisan arası, yine Kralın emriyle, ülkede çeşitli şakalar yapılmaya başlandı. Halk böylece hem alışkanlığını sürdürecek, hem de yeni yılbaşını hazmedecekti.
Fransızlar, bu şakalara ‘Poisson D’avril’ (nisan balığı) adını taktılar.
Şakalar Fransa’dan önce İngiltere’ye, daha sonra da tüm Avrupa ülkelerine, Amerika Kıtası’na, derken Asya ve Afrika’ya sıçradı. Selamlar.

Gençosman Denizci;
“Bir ‘Anadolu İnsanı’ olarak, harika ‘Ayasofya’ yazınızdan ziyadesiyle etkilendim, efendim. Allah razı olsun. Fakirin de bir karalaması var. Belki ilgilenirsiniz.”
“Yükselen ezanlardan yer ve sema inlerdi,
“Nesline vakfeyleyen Fatihler de dinlerdi.
“Pak alnını secdeye koyanların sayısı,
“Vakit namazlarında binlerdi, on binlerdi.”
“Bilmem hangi vakitti, en son kılınan namaz?..
“Milyonlarca özrü saflarına sersek az;
“Vurdumduymaz yüzleri cehennemde yanmadan,
“Varıp serinletsek mi, mermerlerinde biraz?
* Yüreğinize sağlık Gençosman dostum. Tabii emeğinize de. İnşallah bir gün Müslümanın alnı Ayasofya’da da secdeye gidecektir!
NOT: Sevgili dostlar! 27 Haziran Cuma günü, hep birlikte, Osmanlı Devleti’nin kurulduğu bölgeye gidiyoruz. Bursa Ulucami’den başlayacak olan bu gezi Bursa’nın, Söğüd’ün, Domaniç’in ve Bilecik’in tarihi mekânlarını kapsayacak. Geniş bilgi için, 0212 652 76 66’dan Mehmed Akar’la görüşebilirsiniz.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi