Cemal Nar

Cemal Nar

Tercih Özgürlüktür

Tercih Özgürlüktür

Sorarsan “özgürlükten yanayız” diyorlar. “Hadi özgürlük” diyoruz, kaçıyorlar. İrtidat insan fıtratını yer bitirirmiş. Geriye tortudan başka bir şey kalmazmış. Örneği meydanda.

Evet, tercih özgürlüktür. Hükümet kısmen bunu getiriyor. 4+4+4'e karşı patırtı yapanlar "bu sistemi anlamadık" diyorlar. Acaba anlaşılamayacak kadar farklı mı şimdikinden? 8 yıl 12 yıla çıkmış. Ama ortadaki 4 yılda meslek okullarına geçiş için isteyene tercih sunulmuş. Hepsi bu.

Tercih demek, özgürlük demektir. Bunu mu anlamamışlar acaba? Öyle ya, “komuta” alışınca, özgürlükteki seçme işi zor geliyor değil mi?

Durup düşüneceksin ve kuşkularını yenerek birisini seçeceksin. Zor ve zahmetli bir iş!

Kölelik ne iyiydi değil mi?!

Biri senin yerine karar ve komut veriyor, sen de düşünmeden, kuşku yaşamadan seçiyorsun. Öyleydi bu zamana kadar. İçin rahattı, çünkü başka seçeneğin yoktu. Böyle alışmıştın yıllarca. Tercihli sistem gelince şapşallaşıyorlar.

Aslında yapılacak yeni sistem özgür insanlar için ayakta alkışlanacak bir sistemdir eskiye göre. Bir kusuru var; bunu iktidardaki AK Parti yapıyor. Eminim ki başka bir iktidar yapsaydı özgürlük adına ayakta alkışlayacak çok insan şimdi bu reformu ya anlamıyor, ya da yerden yere vuruyor.

İşte ülkemin insan manzarası bu.

Nerden geliyor bu biliyor musunuz?

Derinlerden… Köklerden… Temellerden… Kurucu iradeden…

Bu sıralarda bir kitap okudum. Hakkında bir de yazı yazdım. Burada yayınlarız inşallah. Ama şimdi oradan konuyla ilgili bir hikâye anlatacağım. Siz ne demek istediğimi canlı misalden daha iyi anlayacaksınız.

Ali Nar Hocam anlatıyor: "3 Temmuz 1970. İmtihanlarım bitti. Okullar kapandı, herkes memleketine gitti. Ya da yaz tatili adıyla Seyahatte. Eh, ben de seyahate çıkmıştım. Nereye? Ev yok, köy yok, memleket yok, İstanbul veya ötesinde de iç açıcı haber yok. Yön Güney'e, hedef Elazığ Maraş üzerinden Adana. Ne Garip tabii."



Evet, bence de Garip. Hocam Maraş'a niçin gelsin? Adana'da ne işi olabilir. Neyse okuyalım: " 5 Temmuz 1970. Adana'da akşam. Bilmem ne otelinde yarım uyku. Sabahla birlik kışla caddesi Şamil Yiyitsözlü'yü arıyorum. Babası marangozmuş. Ben nerden tanırım bu genci: Hukukta okur. Dirençli bir genç. Adı soyadı sanki tam şahsına biçilmiştir. Akşam yemeğinde teras havasında macerayı anlatıyor.

Şamil: " Ablam ilkokul öğretmeni olarak sürüldü oraya buraya. Sebep başörtüsüydü. En sonunda ise, Muğla ili emrine tayin çıktı. Anamı da yanıma alarak ablamla orayı bulduk. Etti eyledi bir dağ köyüne, Yerkesik Nahiyesi Kıran köyüne çıkardılar vazifeyi. Evet, bir zulüm daha işleniyor, kuş uçmaz bir yere de Muğla Milli Eğitimi sürüyordu.

Ablama dedim ki, " o köye gidelim o okul müdürü da başörtüsüne takılırsa, artık bırakacaksın bu işi. Ve ben Adana Milli Eğitim müdürünü vuracağım."

Bu kesin kararla köye varınca, okulun tek öğretmeni müdürü.... Bizi evine götürdü. Hoş beşten sonra çok kaçamak ifadeyle yokladı:

- Şimdi siz böyle başörtülü mü derse gireceksiniz?

- Evet, dedi ablam. Müdür gayet soğuk:

- Eh, o zaman tamam. İstediğiniz gibi, dedi.

Biz biraz rahatlar gibi olduk ama kesin doğru da olmadı. Ve bir ara kendisi dışarı çıktı. Tam bir hüküm vermiyorduk. Küçük çocuğu yanımızdaydı:

- Adın ne? Dedim.

- Önder Nar, dedi.

Ablam soyadını tekrarlatınca, Hilal dergisi varmış yanında. Çıkardı, bir şiir var. İmza Ali Nar. Bu şiir şöyle başlıyor:

" Önder koyduk oğlumuzun adını."

Bir şeyler oldu. Birbirimize ümit o hayretle bakıştık. Çocuğa tekrar sordu ablam:

- Önder senin amcan var mı?

- Ali amcam var.

Bu arada babası odaya girince:

- Hocam Ali Nar siz neyiniz? Diye sorunca, gülümsedi ve:

- Kardeşimdir, dedi.

Bir "ohhh" çekmiştim ki, adam hayret etti ve:

- Siz nereden tanıyorsunuz? Dedi. Dergiyi gösterince:

- Evet, bunu, işte bu ufaklığa yazmıştı...

Artık mesele çözülmüştü ben de katil olmaktan kurtulmuştum.

Sonradan öğrendiğimize göre de, Muğla Milli Eğitimdekiler " ova köyünü o öğretmen dinci gerici yaptı. Bari bu başörtülüyü da onun yanına verelim de ne yaparsa yapsınlar" demişler.

İşte ben de onları oraya bırakıp rahat bir yürekle işime döndüm." (Ali Nar, Anadolu Günlüğü, Beyan Yayınları, Nisan 1998, İstanbul, s. 289 vd.)

Evet, bu zihniyet bu millete kan kusturdu. Birçok insan, tıpkı Şamil gibi "Ölür müsün? Öldürür müsün?" diye kendi kendine sordu durdu. Biz asla cebir ve şiddetten yana değiliz. Ama bu bir ömür cebir ve şiddet gördük.

Hem de kimden?

Güya kendi devletimizden, kendi hükümetimizden, kendi siyasetçimizden, kendi idarecimizden, kendi memur ve bürokratımızdan.

Artık yeter!

Şimdi bu sistem içinde bir hükümetin Kur’ân ve Osmanlıca Derslerini seçmeli olarak getirebileceği konuşuluyor. Acaba sistem de mi “yeter artık” deme seviyesine geldi.

İnşallah.

Bizim için devrim derecesinde olan bu Kur’ân ve Osmanlıca derslerini seçmeli yapma işlerini kim yaparsa, ona yürekten dua ederiz.








Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi