İnancın zaferi
Geçtiğimiz günlerde Lübnan’dan bir davet geldi. Dünyanın farklı yerlerindeki Müslüman kadın profillerini anlatan bir programın Türkiye’yi işleyen bu haftaki bölümünün konuğu olarak davet edildim.
Okuduklarınız yayına hazırlanırken ben Allah’ın izniyle bu programın çekimi için Beyrut’ta olacağım. Bakalım Beyrut’u bir buçuk sene önceki gidişimden ne kadar farklı bulacağım. İsrail’le yapılan yaz savaşından sonra yıkık dökük bir Lübnan’dı beni bekleyen o zaman. Kim sizin yaranızı saran, çökmüş binalarınızı yeniden inşa eden, alt yapınızı yenileyen, hastanıza ilaç, açlarınıza ekmek getiren diye sorduğumda; “Hizbullah” demişlerdi Lübnanlılar. “Hizbullah kim?” diye sorulduğunda, “o, bu ülkenin halkıdır” diye karşılık veriyorlardı… Bu sefer göreceğiz bakalım yıkılan şehirler ne derece onarılmış, bu arada kalplere, gönüllere ne olmuş? Onlar da aynı oranda kendilerini onarabilmişler mi/ Lübnan halkı normale dönebilmiş mi?..
Bu arada Türkiye ve dünyanın birçok yerinde hemen her sohbet milli takımımızın başarısı üzerine oluyor. özellikle kızım Fatıma’nın iyi takip ettiği maçlara dair benim bildiğim tek şey kazandığımız, hem de imkansız gibi görüneni başardığımızdı. Bu başarılarla, milli takımımız bütün Müslüman coğrafyasında fazlaca içselleştirilip hatta kendi takımları gibi kabullenilmiş.
Bu durum beni çocukluğuma, hayal meyal hatırladığım Muhammed Ali’nin boks maçlarına götürdü. Gecenin bir yarısı ailecek kalkıp büyük bir heyecanla takip ettiğimiz, Türklerin “Mehmet Ali” dediği bu insanın ve kazanılan müsabakanın bu coğrafya ile hiçbir ilgisi olmamasına rağmen nasıl olup da hepimizi sevindirdiğini. Kazanmak için bugün olduğu gibi o gün de nasıl dualar edildiğini...
Peki bu teveccühü bir sebebe bağlamak mümkün mü? Bence birçok sebebi var; siz ister baskı deyin, ister çekilen zulüm, ister yıllardır sömürülmenin rövanşı. Bunu daha değerli kılansa artık futbolcularımız dahil herkesin bu sevginin, bu takdirin farkında olmaları.
Futbol gibi çok tali bir konudan dahi Türkiye adına çıkarılacak çok dersin olduğu kanaatindeyim. En başta birlik ve bütünlük içinde başarıyı teşvik ve başaranın takdir edilmesi. Bizim için en büyük engel ise maalesef yine içimize çöreklenmiş her tür başarının ve başarılının karşıtı içe kapanmacı zihniyet. Onlara göre milletimiz hiçbir ilerleme kaydedemez, düşünemez, karar veremez. Ancak yönetilir ve yönlendirilir. Bu içe kapanmacılara göre elde ettiğimiz her başarı şans, her ilerleme ise geri dönülmek kaydıyladır. Benim bu kesime naçizane tavsiyem; gezin görün dünyayı eğer ahkam kesmeye ve ülkeyi yönetmeye talip iseniz. Yerinde oturmak ve “Türkün Türkten başka dostu yoktur” sloganının ardına sığınmak; sınırların kaybolduğu bu dünyada artık çok gerilerde kaldı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.