'Merkez sağ' bu mudur?

'Merkez sağ' bu mudur?

Eski ANAP'lı Mesut Yılmaz adeta darbeyi savunuyor, ordunun siyasete müdahalesini meşrulaştırmaya çalışıyor; ANAP'lı Erkan Mumcu da 'tam bağımsızlık'çı, piyasa karşıtı, ulusalcı bir söylem tutturmuş; Demirel halka çoktan sırtını dönmüş durumda; Cindoruk, kankası Kanadoğlu ile demokrasiye ve milli iradeye tuzaklar hazırlamakla meşgul...

Peki, bugün AK Parti içindeki 'en devletçi' üç kişiyi sayın desem aklınıza gelen isimlerin ANAP kökenli olmasına ne dersiniz? İşte 'merkez sağ' siyasetin hali.

Merkez sağın doğduğu Demokrat Parti geleneği aslında 1960'larda iğdiş edildi, önce partiyi kuran paşa, sonra da Demirel tarafından. 1961'de Menderes'in katilleriyle anlaşan, 1965'ten itibaren kısa kesintiler dışında hep 'iktidar' olmalarına rağmen 27 Mayıs darbesini 12 Eylül'e kadar resmen kutlayan, Demokratları affedemeyen, askerin her düdüğünde şapkasını alıp gitmeyi marifet sayan bir 'merkez sağ' hareketten söz ediyoruz.

'Merkez sağ'ın 1960'larda ve 1970'lerde temel işlevi siyasetin ordu tarafından vesayet altına alınmasını içselleştirmek, kurumsallaştırmak ve toplumsallaştırmak olmuştur. Mesut Yılmaz, 'asker tabii ki kışlasına çekilmez' sözüyle bu işlevi görmeye ve misyonu taşımaya hazır olduğunu deklare ediyor bazı çevrelere.

Merkez sağın bu mirasyedisine sormak lazım; 1960'ta darbeciler meşru bir iktidarı devirdiklerinde, başbakanı ve iki bakanı astıklarında ayrılıkçı Kürt hareketi mi vardı, yoksa şeriat tehlikesi mi? Adnan Menderes şeriatçı olduğu için mi asıldı? Atatürk'ün milletvekiliydi; Serbest Fırka'nın Aydın il başkanlığının ardından bizzat Atatürk tarafından CHP'den milletvekili yapılmıştı. Darbeciler Celal Bayar'ı da idama mahkûm ettiler, fakat yaşı 80'e yaklaşan Bayar'ı 'affettiler'. Kimdi Celal Bayar? Şeriatçı mı, Kürtçü mü? Hayır, Atatürk'ün son başbakanı...

Dün Menderes'i asanlar, 1965 ve 1969 seçimlerinde iki dönem büyük çoğunlukla seçim kazanan Adalet Partisi'ni 12 Mart'ta iktidardan uzaklaştıranlar, 12 Eylül'de Demirel'i Zincirbozan'a gönderip AP'yi kapatanlar bugün de aynı nedenlerle AK Parti'yi kapatmak, Tayyip Erdoğan'ı yasaklamak istiyorlar. 'Aynı nedenlerle'nin altını çiziyorum.

Biliyoruz ki Demirel'in milletle işi bitti, artık demokratlık takiyesi yapmasına gerek yok ama hâlâ merkez sağda siyaset yapmaya çalışıp da milli iradeyi, demokrasiyi ve özgürlükleri satmaya hazır 'liderler'e ne demeli? Milletin o tarz siyaseti 'çarptığını' görmediler mi? 22 Temmuz dersi az mı geldi Erkan Mumcu'ya, Mesut Yılmaz'a ve devletten rol kapmaya çalışan üç-beş fırsatçıya. 28 Şubat ve 27 Nisan süreçlerinde partilerine ve geleneklerine ihanet edenler ruhlarını darbeci generallere teslim edenler nerede bugün?

Merkez sağ tabanını aldatmak mümkün değil. Bugün AK Parti %47 oy alarak merkez sağ tabanın desteğini almışsa bu, 'merkez sağ siyaseti' devlete pazarlayan 'tabansızlar' yüzündendir.

DP Genel Başkanı Süleyman Soylu bir istisna olma yolunda. Soylu, cumhurbaşkanlığı seçiminde partisinin aldığı tutumu dürüstçe eleştiriyor; 'dünyaya bir daha gelsek Cindoruk'la aynı partide olmayız' demek suretiyle merkez sağ siyaseti Demirel vesayetinden kurtarmanın ilk adımını atıyor; kapatma davası ve Anayasa Mahkemesi'nin hukuk dışı kararlarına karşı demokratik bir tutum sergiliyor. Geleneğine yaslanan, tabanın duyarlıklarını ciddiye alan bir siyaset. Herhalde tam da bu nedenlerle 'eski tüfekler' rahat bırakmıyor Soylu'yu.

AK Parti'nin alternatifi yine 'merkez sağ'dan gelecek. Ama bürokratik oligarşinin dizlerinin dibinde bir merkez sağ olamaz bu; AK Parti'den daha demokrat, daha reformcu, daha sivil, dünyaya daha açık, kısaca AK Parti'den daha 'ilerici' bir merkez sağ. Türkiye'nin yakın tarihi devletin kucağında can veren merkez sağ partilerle dolu. Bünye meselesi; merkez sağ taban devletle kucak kucağa bir partiye asla oy vermez. Kulaklara küpe...


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi