Terbiye yoksunluğu…
İstanbul Barosunun bir yöneticisi, Cumhuriyet Hukuku Paneli'nde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrunnisa Gül'e hakaret içeren sözler sarf etmiş.
"çankaya'ya Arap bedevi kılıklı bir eşle birlikte bir adam çıktı ve çankaya'yı ele geçirdi" diyor.
Böyle kendini bilmez insanların seviyesi olmayan sözlerini muhatap almak doğru değil belki ama, konunun muhatabı ciddiye alınması gereken bir kişi olunca meseleye biraz değinmek gerekiyor.
Bir Baro temsilcisi, ülkenin devlet başkanına ve eşine nasıl bu kadar ağır hakaret edebilir, nasıl bu kadar fütursuzca saldırabilir?
Yoksa bu da mı "ağır eleştiri"dir?
Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet başkanına "adam" diyen, eşini "bedevi kılıklı" diye yaftalayan bir insan nasıl hukukçu olabilir, nasıl Cumhuriyetçi olabilir, nasıl çağdaş demokratik bir ülkede önemli görevler yapabilir?
Başörtülülerin üniversitelere girememeleri, kamuda görev alamamalı ayrı bir durumdur, başörtülülere hayat hakkı tanınmaması, başörtülülere hakaret edilmesi apayrı bir durumdur.
Kamuoyu yoklamalarına göre toplumun önemli bir kesimi başörtüsünün özgürce takılması gerektiğini düşünmektedir, toplumumuzun yine önemli bir kesimi başını bir şekilde örtmektedir. Başörtülüleri aşağılamak, tahkir etmek hiçbir hukuk kuralına göre, hiçbir insani değere göre normal sayılamaz.
Toplumun önemli bir kesimini yok sayan, aşağılayan böyle bir terbiye yoksunluğu ancak insani değerlerini yitiren, zihni melekelerini kaybeden, toplumuna yabancılaşmış insanların bir tutumu olabilir.
Türk milletinin hiçbir unsurunu, hiçbir parçasını kimse aşağılayamaz, tahkir edemez.
Bu yaklaşım biçimi cumhuriyete de, devlete de, millete de ciddi bir saygısızlıktır, tam bir hukuksuzluktur.
Cumhurbaşkanlığının ele geçirildiğini iddia etmek, demokratik rejimimize ve hukuk sistemimize yönelik büyük bir saldırıdır.
Bir baro yöneticisinin Cumhuriyetin başındaki Cumhurbaşkanını alenen aşağılaması, göz yumulacak, görmezden gelinebilecek bir fütursuzluk olamaz, olmamalı.
Devletin başındaki insanları veya milletin seçtiklerini hoyratça aşağılayan bu zihniyetin Türkiye'ye kazandırabileceği hiçbir şey olamaz.
Bu zihniyetin çağdaşlıkla, evrensel değerlerle, temel hukuk normlarıyla da bir ilişkisi olamaz.
Böyle ucuz girişimlerle kahraman olmak isteyenler tarihte hep olmuştur. Saygı duyulana, hürmet edilene hakaret ederek şöhret olmak isteyenler hep çıkmıştır. Ama bu tür insanlar hiçbir zaman hürmetle anılmamıştır.
Bu tür hukukçular, Türkiye'de hukukun niçin yüksek kaliteye ulaşamadığının iyi bir göstergesidir.
Kinle, nefretle hareket eden, aşağılayarak, hakaret ederek konuşan, hiçbir kural-kaide tanımayan böyle anlayışlardan nasıl evrensel anlamda bir hukuk kültürü tezahür edebilir?
Eğer devletin başındaki insanlara yönelik bu tür girişimlere göz yumulursa, bundan öncelikle devletin kendisi zarar görür. Hukukçuların hukuk tanımamazlığına fırsat verilirse, bundan da öncelikle hukuk sistemi yara alır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.