10 Nisan'a kadar
Suriye Halkının Dostları konferansının ikincisi İstanbul'da yapıldı. Lakin ne Esed'i memnun etti ne de muhalifleri.
Muhalifler bu toplantıdan bir yaptırım kararı beklerken bu kez Annan Planı devreye girdi ve yaptırımlar belli olmayan bir vakte kadar ertelenmiş oldu.
Bu yönüyle Annan Planı meşruiyetini kaybetmiş olan Esed yönetimine tekrar meşruiyet kazandırma yolunu da açmış oldu.
Amerika ve Avrupa dün söylediklerini bugün unutmuş görünüyor.
Amerika ve Avrupa Esed'in meşruiyetini yitirdiğini ilan ettiler, birçoğu büyükelçilerini çektiler. Esed'in çekilmesi gerektiğini ilan ettiler. Şimdi ise Annan Planı'nı bahane ederek Esed ile masaya oturmayı kabullenmiş görünüyorlar.
Oysa Annan Planı'nın uygulanabilme imkânı neredeyse yok gibi bir şey.
Adını ne koyarsanız koyun bir askeri gücün himayesi olmadan Annan Planı'nın uygulanabilirliği tekrar söylüyorum yok gibi bir şey.
Annan Planı ana başlıklarıyla mantıklı görünüyor ama tatbiki imkansız tekliflerden ibarettir ve Esed kabul ediyor görünse bile uygulaması beklenemez.
Mesela Esed yönetiminin askerleri şehirlerden -çekilmez ya- çekildi diyelim. Yönetimin çekildiği şehirleri Özgür Suriye Ordusu ele geçirirse ne olacak? Yönetim mukabele etmeyecek mi?
Sonra ateşkesi kim temin edecek? Diyelim ki ateşkes ilan edildi Özgür Suriye Ordusu'nun elindeki ve diğer grupların elindeki silahlar toplanacak mı? Toplanacaksa kim toplayacak? Özgür Suriye Ordusu'nun akıbeti ne olacak?
Mesela siyasi tutukluların bırakılması şart koşuluyor kimin siyasi suçlu kimin adi suçlu olduğunu kim nasıl belirleyecek ve uygulamayı kim denetleyecek?
İnsani yardımın ulaştırılmasını kim organize edecek. Esed ya da muhaliflerin müdahalelerine kim dur diyecek?
Diyelim ki Esed ateşkes ilan etti, askerini çekti, ertesi gün milyonluk protesto gösterileri olursa güvenliği kim sağlayacak?
Sorular hem Esed hem de muhalifler açısından cevapsızdır.
Ateşkesi sağlamak, tutukluları salmak, gazetecilerin serbest dolaşımını temin etmek, gösterilere izin verilmesi ve diğer hususların tamamı ciddi bir organize ve mekanizmaya muhtaç.
Esed'in insafına bırakılsa muhalifler razı olmaz, muhaliflerin inisiyatifine bırakılsa Esed razı olmaz.
İş dönüp dolaşıp Annan Planı'nı uygulamak ya da en azından insani yardım ulaştırmak için mutlaka muhaliflerin ve sistemin dışında bir mekanizmanın varlığını gerekli kılıyor.
Bu mekanizmanın adı her iki tarafa da caydırıcı rol oynayacak askeri birliklerdir.
Adına ister caydırıcı güç diyelim ister barış gücü diyelim ister gözlemci güç diyelim adı çok önemli değil ama mutlaka bir askeri gücün Suriye'deki akan kanı durdurması ve Annan Planı'nı uygulaması ya da insani yardım ulaştırması için devreye girmesi gerekiyor.
Tıpkı 1974 yılında Suriye ordusunun Lübnan'a girmesi gibi.
Ben tekrar ediyorum en azından insani yardımların ulaşması için mutlaka bir barış gücüne ihtiyaç vardır. Bu barış gücü Türkiye'nin öncülüğünde Arap ülkelerinin ve -eğer verirlerse- diğer İslam ülkelerinin askerlerinden oluşur ve sorumluluk müşterek olarak üstlenilir.
İstanbul toplantısı Suriye Milli Meclisi ya da öteki adıyla Suriye Ulusal Konseyi (SUK) açısından nisbi bir başarı sayılabilir. Ama bu toplantının bence en önemli kararı Özgür Suriye Ordusu mensuplarına maaş ödeme kararıdır. Körfez ülkelerinin finanse edeceği bu uygulama hem Özgür Suriye Ordusu'nu güçlendirebilir hem de Suriye nizami ordusunun çözülmesi için etkili bir araç olabilir. Bu da tabiî ki körfez ülkelerinin cömertliğine bağlıdır. Askere devletten aldığından bir miktar fazla para verilirse mevcut orduda çözülmeler artabilir. Bu karar ciddi biçimde uygulanabilirse Esed yönetimini sarsabilir! Bu da SUK'un becerisine bağlıdır. beceremezse de akçalı işlerin kokusu çabuk çıkar, SUK'un ağır darbe almasına da sebep olabilir!
Şimdi Annan Esed'e 10 Nisan'a kadar mühlet verdi. Bunun anlamı o zamana kadar daha nice masum insanın maalesef hayatını kaybetmesi demektir. Annan Planı uluslararası bir askeri gücün desteği olmadan uygulanması imkansız bir plandır.
Başbakanın Seul'e giderken BM'nin başarısız olması halinde seyirci kalamayacaklarını açıklaması ve konferansın açış konuşmasında verdiği mesaj önemliydi.
10 Nisan'ı bekleyeceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.