Özgür düşünceyi slogan cehenneminde tüketmek...
Üniversitelerimizin birinde verdiğim konferans (“konferans” yerine “muhabbet” demeyi tercih ettiğimi biliyorsunuz) sırasında, iki genç beni protesto etti:
“Söylediklerinizi onaylamıyoruz, biz size karşıyız” dediler.
“Hangi tespitime karşısınız acaba?” diye sordum ister istemez, çünkü iki saate yakın konuşmuş, bir sürü şey söylemiştim.
“Hepsine” dediler, “aslında biz size karşıyız!”
Olur şey değil! Çünkü üniversite seviyesine gelmiş bir gencin, söylenenleri analiz etmesini, bazılarına katılıp bazılarını reddetmesini ve en önemlisi neden kabul, neden reddettiğini söylemesini bekliyor insan.
Anlatmaya çalıştım ki, “bana karşı” olmak ne bir fikirdir, ne bir görüştür, ne de bilgidir! Bunu ilkokul öğrencileri yaparsa, gülümser geçersiniz, çünkü analiz edecek çağa henüz gelmemişler, bu yüzden “toptancı” olmalarını hoş görürsünüz...
Ama tutup bir üniversite öğrencisi yaparsa, öncelikle zekâsına, bilgisine ve eğitimine “ihanet” etmiş olur! Üzülürsünüz.
Ben o üzüntü içinde, “Çıkmayın konuşalım” dedim, fakat slogan atarak salonu terk ettiler.
Öncelikle onlara verilen eğitime ve harcanan emeğe acıdım.
Peşin hükümlerinin ve peşin hükümlerden oluşan “ideoloji”nin güdümüne girmişlerdi. Sizi dinler gibi yaparken bile atacakları sloganları düşünüyorlardı. Ne söylediğinizle ilgilenmiyorlardı bile: Bir karar vermişlerdi ve bunu değiştirmeleri mümkün değildi. İdeolojileri buna izin vermezdi. Söylediklerinize kişisel olarak katılsalar bile kararlarını değiştirmezlerdi.
Oysa üniversitelerin temel işlevi gençlere sadece bilgi verip çeşitli branşlarda “uzman” yetiştirmek değil, onun yanı sıra, “özgür vicdanlı insan” yetiştirmektir.
Öncelik budur ve bunun için son zamanlarda üniversitelerin büyük bir gayret gösterdiğinin farkındayım...
Fakat alışkanlıklar kolay aşılamıyor. İdeoloji simsarlarının amaçlarına ulaşmak için öteden beri üniversite gençliğini kullandıklarını biliyoruz. Bu kahrolası iştahları yüzünden 980 öncesinde binlerce gencimizin kanına girdiler. Sağcısı-solcusuyla iğrenç bir askeri müdahaleye zemin hazırlayıp, bazı gençlerimizin işkencehânelerde, bazılarının sehpalarda tükenmesine sebep oldular. Şimdi “timsah gözyaşları” döküyorlar. Sağcısı solcusuyla serenatlar düzüyorlar...
Fakat giden geri gelmiyor.
Bunca deneyimden sonra hâlâ bazı gençlerimizin beyinlerini ideolojilere ipotek etmelerini anlayamıyorum...
Sloganların cazibesi, büyüsü bu kadar etkili olabilir mi?
Eğer yetişme çağındaki çocuğun yüreğini doğru besleyemezseniz, olabilir...
Unutmayalım ki, Nemrutlar ve İbrahimler birlikte büyür!
Düşünüyorum da, yetişme çağında kim bilir kaç Nemrut İbrahim olabilirdi...
Kaç Firavun Musa’ya, kaç Ebucehul Muhammed’e (asm) dönüşebilirdi.
Hayıflanıyorum!
Bu yüzden yeni eğitim modelini destekliyorum. Eksikleri, gedikleri, hataları, kusurları olabilir, ama Türkiye ilk kez “bize özgü” bir model üstünde çalışıyor.
İlk kez kendini, kendi köklerinde inşa etmeyi deniyor...
Bugüne kadar Anglosakson modelinden tutunuz İngiliz, Fransız, Amerikan, Alman modellerine kadar denemediğimiz eğitim modeli kalmadı...
Başkalarını taklit etmekten, kendimize has olanı aramaya bir türlü sıra gelmedi...
İlk kez varlığımızı köklerimizde yeniden inşa etmenin çaresini arıyoruz.
Maksat slogan yerine fikir üreten nesiller yetiştirmekse ben orada olurum!
Artık ideolojinin yerini özgür düşünce almalı ve genç beyinler özgürlükten beslenmeli.
Hayırlı olsun!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.