Tek tip Müslüman Olmaz
Bazı sektler tek tip Müslüman yetiştirmek için çırpınıyor. Böyle bir şey İslam'ın ruhuna aykırıdır.
İslam dini çeşitlilik realitesini kabul eder.
Peygamberimiz "Ümmetimin çeşitliliği geniş bir rahmettir" buyurmuşlardır.
Müslümanların, çeşitlilik içinde sarsılmaz bir birlik oluşturmaları gerekir.
Tek tip Müslüman yetiştirmeye uğraşan nice sekt var ki, Ümmeti bölüyor da farkında değil.
Abbasî Halifesi Harunürreşid İmamı Mâlik hazretlerine "Bütün Müslümanları Mâlikî yapmak istiyorum" dediğinde büyük İmam bunu kabul etmemiştir.
İnsanların hepsini bir tek kan grubunda toplamak mümkün müdür? Elbette değildir.
Dört hak mezheb olmasında nice hikmetler, kolaylıklar, rahmetler vardır.
Müslümanlar arasında (olumlu) meşreb farklıları hep olagelecektir.
Asr-ı Saadet'te Resûl-i Kibriya Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) zamanında da meşreb farklılakları vardır. Ebu Zer Gıfârî ile Abdurrahman ibn Avf'ın meşrebleri başkaydı. İkisi de muhteremdi, ikisi de büyük mü'mindi. (Allah onlardan razı olsun)
Gerçek tasavvuf tarikatlarının hepsi "Tarikat-ı Muhammediyedir", isimlerinin değişik olması meşreblerindendir. Usûlde, esasta, temellerde hep birdir.
Hangi mezhepten, tarikattan, cemaatten, meşrebten olursa olsun bütün Müslümanların müşterek değerleri vardır. Bunlar kabul edilirse, çeşitlilik içinde birlik hasıl olur.
Bu değerler hangileridir? Sayayım:
1. Allah'ın kitabı Kur'an-ı Kerim. Bütün Müslümanların, Kitabullahın doğru yorumu üzerinde birleşmeleri gerekir.
2. Resulullahın Sünneti.
3. Sahih itikad.
4. Fıkıh.
5. Şeriat.
6. İslam ahlakı.
7. İmamet/Hilafet.
8. Ümmet.
9. Adalet.
10. Ehl-i Sünnet ve Cemaat.
11. Sevad-ı Âzam.
Şu veya bu meşrebe sahip olmak bir nasip meselesidir. Kur'ana, Sünnete, Şeriata, İslam ahlakına, zaruriyat-ı diniyeye aykırı tarafları olmamak şartıyla Müslümanın birinin (A) tarikatından, diğerinin (B) tarikatından olmasında beis yoktur.
İslam'da üstünlük şu veya bu mezhebe, tarikata, cemaate mensup olmakla değil, taqva ile ölçülür.
Bütün tarikatların, cemaatlerin, grupların ana vazifesi, müntesiplerini (bağlılarını) yukarıda sayılan 11 ana prensibin dairesinde yetiştirmek, bulundurmak, terbiye etmek, olgun Müslüman yapmaktır..
Hangi cemaat tashih-i itikad konusunda daha hassas, daha şuurlu ise o konuda o üstündür.
Dinde bid'at çıkartan, Kur'anı ve Sünneti re'y ve heva ile yorumlayan bütün cemaatler bozuktur.
Bağlılarına beş vakit namazı emr etmeyen ve dosdoğru -kıldırtamayan bütün cemaatlerde bozukluk vardır.
Müslümanların zekatlarını Kur'ana, Sünnete, fıkha, Şeriata aykırı olarak toplayan ve aykırı olarak sarf eden bütün cemaatler vahim bir yanılgı ve günah içindedir.
Müsbet çeşitliliği kabul etmemek, ufuk darlığındandır.
Cemaatler, tarikatlar içinde elbette bir disiplin olacaktır ama öteki meşreblere asla rakip ve düşman olarak bakılmayacaktır.
On dokuzuncu asırda hem Mevlevî, hem Nakşî hilafet ve icazetine sahip şeyhler bulunmuştur.
Yine bundan yüz küsur yıl önce İstanbul Çarşamba Murad Molla Nakşibendî tekkesinde haftanın muayyen günlerinde Mesnevî-i şerif okunurmuş.
Yakın tarihimizde Çin diktatörü Mao, ülkesindeki bütün halkı tornadan çıkmış gibi tek tipe, tek kalıba, tek elbise içine sokmak istemişti ve elindeki korkunç imkanlara ve çok sayıda insanı ezmesine ve öldürmesine rağmen başarılı olmamıştı.
Çeşitli meşreblere mensup Ehl-i Sünnet Müslümanları birlikte sevgi ve saygı duyguları içinde hizmet edebilmelidir.
Sohbet edebilmelidir.
Namaz vakti geldiğinde, içlerinden en ehil olanını imam yapıp cemaatle namaz kılabilmelidir.
Birinin Nakşî, diğerinin Kadirî olması,
Birinin Risale-i Nur talebesi olması,
Birinin herhangi bir tarikata veya cemaate bağlı olmaması gibi farklılıklar, çeşitlilikler normal görülmelidir.
Onların müşterek/ortak bağı İslam ve iman kardeşliğidir.
Müslümanların meşreb, cemaat, tarikat yüzünden kavga etmeleri, birbirlerine düşman olmaları haramdır.
Ölçü şudur:
(Eğer Kur'ana, Sünnete, Şeriata, İslam ahlakına uygunsa) "Benim tarikatim, cemaatim çok iyidir" denilebilir ama öteki cemaat ve tarikatlar aleyhinde tek söz edilemez. Onların da iyi olduğu kabul edilir.
Hiçbir cemaatin ve tarikatin, başındaki zatı erbab haline getirmeye, putlaştırmaya hakkı yoktur.
Hiçbir şeyh ve başkan mâsum (günahsız) ve hatâsız değildir.
Şeyhlerin, başkanların günahsız olduğuna inanmak korkunç bir bid'attir ve kişiyi dinden çıkartabilir.
İsmet sıfatı sadece Peygamberlere (aleyhimüsselam) aittir.
Tasavvuf ve tarikat düşmanlığı, Vehhabîlerin ve neo-selefîlerin aşırılıklarındandır.
Birtakım cahillerin, sahte şeyhlerin, sahte müridlerin sözleri ve hareketleri yüzünden gerçek tarikatlar kötülenemez. Böyle bir şey haksızlık olur, adaletsizlik olur.
Gerçek tarikat büyükleri, İslam'ı hayata en iyi uygulamış kimselerdir.
Kendilerinden başka herkese kafir ve müşrik diyenler, mü'minleri tekfir ettikleri için kendileri kafir olur.
Tarikatlardaki zikirlerin ve merasimlerin fetvası ve ruhsatı verilmiştir.
Bunları kabul etmeyen etmez ve yapmaz ama fetva ve ruhsat ile yapanlara da dil uzatmaz.
Sahih/doğru, makbul, geçerli bir imana sahip olan herkes, (aralarında meşreb ve mezhep farklılıkları da olsa) kardeştir. Bu kardeşlik Allah tarafından kurulmuştur.
Bu kardeşliği bozanlar, zedeleyenler, kopartanlar, kardeşlerin arasını açanlar, kendi meşrebinden olmayanları rakip, hattâ maazallah düşman gibi görenler günahkardır, merduttur.
Türkiyede tek tarikatin, tek cemaatin hakim olması için çalışanlar boş bir hayal peşinde koşuyorlar.
Salih mü'min kardeşlerini bırakıp da kâfirleri dost ve veli edinenler sapıktır.
Meşreb olabilir ama meşrebçilik yapılamaz.
Genel davet dine, imana, Kur'ana, namaza, Şeriata, iyi ahlakadır.
Cemaatlere ve tarikatlara genel davet yapılamaz.
Can ciğer kardeş gibi olan iki Müslümanın birinin Nakşî, diğerinin Rufaî olmasını tabiî karşılamak gerekir.
Nasip meselesi...
Bütün Ehl-i Sünnet Müslümanlarının ehliyetli, liyakatli, âdil, âlim, idareci, liderlik sıfatlarına sahip, fedakâr, faziletli, ahlaklı, feragat sahibi bir zatı başlarına İmam-ı Kebir veya Halife-i Müslimîn olarak seçmeleri gerekir.
Bu zatın da elbette bir meşrebi olacaktır ama kendisi her meşrebten, her mezhebten Müslümanların reisi olarak vazife görecek, meşrebler arasında ayırım yapmayacaktır.
Şu hususu da belirtmekte fayda görmekteyim:
İslam ahlakında meşreb, cemaat, tarikat reklamı yapılmaz.
Bendeniz çok muhterem zevata, büyük ulemayla yetiştim. Onların tasavvufî intisapları vardı ama gizli tutar, söylemezlerdi.
Mezhepleri, meşrebleri, tarikatları, cemaatleri din ile özdeşleştirmek, din gibi benimsemek yanlış olsa gerek.
Üstünlük takva iledir. Kim daha takvalı ise Allah katında onun derecesi yüksektir.
Takva kalpte olan bir cevherdir. Dıştan onu şu ölçülerle sezebiliriz:
İlmi olan ve ilmiyle amel eden.
Beş vakit namazı cemaatle kılan.
Kur'ana ve Sünnete uyan.
Ahlakı ve karakteri yüksek olan.
Kendisinde ihlas alametleri bulunan.
Nefsiyle büyük cihad eden.
Emr-i mâruf ve nehy-i münker yapan.
Büyüklere hürmetli, küçüklere şefkatli ve merhametli olan.
Mütevazı olan.
Zühd ve kanaat ile yaşayan.
Ucu Resullerin Seyidine ulaşan bir silsileye sahip olan.
İcazetli olan.
Gıybet ve tecessüs etmeyen, diğer lisan afetlerinden uzak duran.
Parayı sevmeyen.
Cenab-ı Hak biz mü'minleri ve Müslümanları kardeş kılmış, aramızda düşmanlığı, parçalanıp bölünmeyi, birbirimizle çekişmeyi haram ve yasak kılmıştır.
Cümlemizi ıslah buyursun. Âmin.
14.04.2012