Mutluluk üstüne
Güftesi Dr. Bekir Mutlu'ya, bestesi Erdoğan Berker'e ait olan nihavent şarkı günlerdir dilimden düşmüyor: "Bir ilkbahar sabahı güneşle uyandın mı hiç / Çılgın gibi koşarak kırlara uzandın mı hiç / Bir his dolup içine uçuyorum sandın mı hiç..."
"Günlerdir" derken, BM'nin siparişiyle Columbia Üniversitesi'nin hazırladığı "Dünya Mutluluk Raporu"nu okuduğumdan beri bu şarkıyı mırıldandığımı belirtmek istiyorum.
Raporda bir insanın mutluluğunun iç ve dış etkenlere bağlı olduğu anlatılıyor.
Dış etkenler: İş, gelir, toplumsal bağlar, ülkenin hukuk devleti ilkeleriyle yönetilmesi, rüşvet ve yolsuzlukların kökünün kazınması veya en aza indirilmesi, hayatı anlamlandıran değerler, inançlar... İç ya da kişisel etkenlerin başlıcaları da şöyle: Beden ve akıl sağlığı, düzenli aile hayatı, eğitim, yaş ve seks.
Dikkatinizi çekerim; raporda para ya da zenginlik mutluluk nedenleri arasında sayılmıyor.
***
Raporu okuduktan sonra "Mutluluk nedir" sorusuna yanıt aramaya çalıştım. Çünkü 150 sayfalık metinde bu arayışı teşvik edecek somut örneklere de yer veriliyor. "Örneğin" deniyor, "Aile üyeleriyle ve dostlarla birlikte geçirilen süre veya düzenli cinsel ilişki mutluluk kaynağıdır..."
Önce kendime sordum: "Ben mutlu muyum?"
Columbia Üniversitesi'nin raporundaki mutluluk kriterlerinin pek çoğuna sahibim: Severek yaptığım bir mesleğim ve istikrarlı bir işim var. Geçmek bilmeyen gribi saymazsam sağlığım yerinde. Aile hayatım düzenli. İki oğlum öğrenimlerini başarıyla bitirdiler. Ailenin tüm üyeleri (Eşim, iki oğlum, gelinim, iki köpeğim, papağanım) sağlıklı. Eh, pek maddi sıkıntı da çekmiyoruz. Daha ne olsun?
İyi ama bu kriterler mutluluğu mu getiriyor yoksa huzuru, güvenliği mi? Galiba ikincisini.
Sonra kendimi sorgulamada ikinci aşamaya geçtim: Demek mutluluk başka bir şey.
Ya da sürekliliği olmayan, gelip geçici bir duygu. Örneğin akşamları eve dönüşümde salonda bir koltuğa gömülüp kitap okumak yıllardır en çok keyif aldığım anlarımdı. Şimdi yapamıyorum.
Neden? Çünkü hanım salonun döşemelerini değiştirdi; alıştığım ortamı yitirmişim duygusuna kapıldım. Artık salonu boykot ediyorum. Kendimi yabancı ya da salonun yeni ortamını bana yabancı algıladığım için. Bu da içimde hüzün gibi duygular uyandırıyor. Yoksa mutsuzluk mu desem?
Başka, başka?
Yolda yürürken bir çiçeği ya da bitkiyi ezen bir taşı kaldırıp kenara koyduğumda inanılmaz bir rahatlık hissediyorum. Sanki benim üstümden bir taş kaldırılmış gibi bir duygu. Yoksa mutluluk bu mu?
Kurtları-kuşları, sokak hayvanlarını doyurduğumda sanki ben doymuşum gibi oluyorum.
Onu da mutluluk diye tanımlayabilir miyim?
Sabahları işe gelirken -uzun- yolum boyunca yanımızdan gelip geçen araçların sürücülerini gözlerim. Gülümseyen bir yüz, dingin bir sima güne iyi başlamamı sağlar. O da mutluluk duygusu mu?
***
Böyle onlarca örnekten sonra galiba mutluluğun en azından beni tatmin edecek, rahatlatacak tanımını yaptım: "Kaybettiğin eşeğini bulduğunda hissettiğin neyse, mutluluk işte odur."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.