Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Kutlu Doğum Haftası... O’nu anlatmak değil, anlamak lâzım

Kutlu Doğum Haftası... O’nu anlatmak değil, anlamak lâzım

Günler ne de hızlı akıp gidiyor...
Daha geçen hafta bugün, “Kutlu Doğum Haftası”na dair haberler veriyorduk... “Şanlıurfa’da 120 bin kişiye tirit ikram edildiği”nden, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Sinan Erdem Spor Salonu’nda düzenlenen “Kutlu Doğum” etkinliğinin coşkulu şekilde geçtiğinden söz ediyorduk...
O etkinlikte konuşan Başbakan Tayyip Erdoğan, ne güzel şeyler söylemişti...
“Peygamber Efendimiz’in hayatı, döne döne okunacak bir derstir” diyor ve ekliyordu:
“O’nu anlatmaya değil,
Anlamaya çalışmalıyız!”
Ne güzel tesbit...
“O’nu anlatmaya değil,
Anlamaya çalışmalıyız.”
Aynı etkinlikte, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da, kendisinden umulmayan güzellikte bir konuşma yapmıştı:
“Allah, ‘Ey Habibim, sen olmasaydın, dünyayı yaratmazdım’ buyurmuştur... Hepimiz sevgi ve kardeşliğin ürünüyüz. İnsanın gönlünde sevgi ışığı varsa dünyanın bütün ışıkları sönmüş olsa da o doğruyu bulur, bütün güzel şeyler sevgiden doğar... Bütün kötülükler sevgisizlik yüzündendir. Sevgisizlik bu dünyayı cehenneme çevirecek bir felakettir. Bugün dünyadaki felaketlerin başlıca sebebi sevgisizliktir. Bu ateş hepimizi tehdit etmektedir.
Okuduğumuz Kur’an-ı Kerim bizi doğruya götürmektedir... Hz. Muhammed’in sünneti, O’nun ahlakıdır. Peygamberin ahlakı ile ahlaklanmadıkça kurtuluş mümkün değildir.”
İşte ben bu “etkinlik”ten söz edecek, oradan da yine Diyanet tarafından düzenlenen diğer “Kutlu Doğum etkinlikleri”ne gelecektim.
Ama, dedim ya;
Zaman; göz açıp kapayıncaya kadar, hızlıca akıp geçti.
MܒMİNLER KARDEŞTİR
Ne zaman ki;
Cuma günü, aynı zamanda “gazetemizdeki mescidde imamlık” yapan Nusret Reçber Hoca, Cuma hutbesinde “Kardeşlik Ahlâkı”ndan söz etti, işte o zaman kendi kendime dedim ki; “Sen hâlâ yazacaksın!.. Kutlu Doğum Haftası geldi de, geçiyor bile!”
Nusret Reçber Hoca’nın hutbesi hoşuma gitti... “Kardeşlik Hukuku” konusuna Kur’an-ı Kerim’deki şu “ayet”le girdi:
“Mü’minler ancak kardeştirler.”
Ya da, başka bir ifadeyle;
“Ancak mü’minler kardeştir.”
“Bu ayet” dedi Nusret Hoca:
“Yeryüzündeki tüm Müslümanları evrensel bir ailenin bireyleri olarak ilân etmektedir.”
KARDEŞLİK İLÂNI
Sonra; “Mü’minler, bir duvarın kenetlenmiş tuğlaları gibi birbirlerine bağlıdırlar” şeklindeki Hadis-i Şerif’i nakledip, dedi ki;
“Efendimiz’in uygulamasıyla tesis ettiği bu kardeşlik, öyle bir kardeşliktir ki; hangi sebeple olursa olsun tüm cahili hayatı geride bırakacak; kabile, soy, ırk bağlarının hepsini yerle bir edecek ve yerine imanla yoğrulmuş, kâfirlere karşı şiddetli, müminlere karşı şefkatli ve merhametli olmayı gerektirecek bir kardeşlik...”
Öyle bir kardeşlik ki, ‘Birbirinizi kardeş ilan ediyorum’ dendiğinde, Ensar ile Muhacir için; onlar mallarını, ev-barklarını, hatta aile fertlerini dahi paylaşmak için gözden çıkaracak kadar ileri gidebilecek bir kardeşlik...
Öyle eşi bulunmaz bir kardeşlik ki, dünyanın kurtlar sofrasına dönüştüğü bir anda, açlığın, sefilliğin kol gezdiği bir zaman ve zeminde bir şey dağıtıldığında, ‘ilk önce falan kardeşime verin, onun buna benden daha çok ihtiyacı var’ denilecek.”
Nusret Reçber Hoca’yı dinlerken, “Ağzına sağlık hocam” dedim... Çünkü, son cümleleri hayli anlamlıydı:
“Bugün ümmeti Muhammed’in böyle bir kardeşliğe daha çok ihtiyacı var... Birbirinin ayağını kaydırma, çelme takma, şunu-bunu kayırma, ötekini saf dışı bırakma, dünyevi menfaatlerini ön plana alma derdi güdülmeyen bir kardeşliğe bugün çok ihtiyaç var.”
YAŞAR DEĞİRMENCİ’NİN KİTABI
Derken, “Cuma Namazı”nı kılıp, yukarı çıktım... Bir de baktım, bir “kitap” duruyor masamda... Hem de, Yaşar Değirmenci Hoca’nın kitabı...
Ne tevafuk değil mi;
Tam da “Kutlu Doğum Haftası”nda, “Peygamberimizin Hayatından Seçmeler” adlı kitabı yayınlanmış Yaşar Hoca’nın...
Düşün Yayıncılık tarafından basılan, Adım Dağıtım tarafından dağıtılan ve 0212 – 524 75 24 nolu telefondan istenebilecek kitap, birinci hamur ve 256 sayfa...
Fiyatı da 15 lira...
Yaşar Değirmenci Hoca, Peygamber Efendimiz’i (sav) o kadar güzel tasvir etmiş ki, ekleyecek bir söz yok.
“Âlemlere Rahmet... Hâtemü’l Enbiya... Gönüllerimizin Sultanı... Muhterem Muallimimiz... Asaletli Fatihimiz... En güzel örneğimiz, en güzel rehberimiz... Sabır abidemiz... En hayırlı davetçi... Muhammedü’l Emîn... Resulullah... Habibullah.”
Peygamber Efendimiz (sav)’le ilgili bu güzel tasvirleri yapan Yaşar Hoca, kitabında, “Peygamberimiz’in Hayatı”ndan gerçekten de “seçme örnekler” almış...
Meselâ, şu olaylar:
KİM, NASIL SEVSİN?
¥ Sehl bin Sa’d radıyallahu anh anlatıyor:
Bir gün Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına bir adam geldi ve dedi ki; “Ey Allah’ın Elçisi;
Bana öyle bir iş söyle ki; onu yapınca beni hem Allah, hem de insanlar sevsin.”
Peygamberimiz ona şunu söyledi:
“Allah’ın taksimatına razı ol ki Allah seni sevsin!.. Kulların elindekine göz dikme ki insanlar seni sevsin!”
ABDEST SUYUNDA İSRAF
¥ Abdullah ibn-ü Amr rivayet ediyor:
“Hz. Peygamber; abdest alıyorken Hz. Sa’d’a uğradı. (Suyu israf ettiğini görünce) de şöyle dedi:
¥ Bu ne israf böyle? (Ya Sa’d!)
¥ (Ya Resûlellah! Hiç) abdestte de israf olur mu?
¥ Evet, akıp-giden bir nehir kenarında da alınsa (abdestte su israfı olur. Bu sebeple bundan kaçınmak gerekir.)”
BOŞ OTURANI SEVMEZDİ
Peygamberimiz, ashabıyla beraber giderken yol kenarında boş oturan bir şahsın önünden selâm vermeden geçerler... Dönüşlerinde aynı şahsa, aynı yerde rastlarlar. Bu defa Peygamberimiz selam verir:
Ashab:
¥ “Ya Rasulallah! Giderken selam vermediniz, şimdi selam verdiniz. Bunun hikmeti nedir?” diye sorar:
Peygamberimiz;
¥ “Giderken bomboş oturuyordu. Dönüşümüzde ise elinde bir çöple yere çizgiler çiziyordu. Bir meşguliyeti vardı. Onun için selam verdim” diye cevap verir.
İMTİYAZI REDDEDERDİ
Bir yolculuk sırasında yemek için mola verilmişti. Bir koyun kesip pişirmeye karar verildi. Bunun için ashab-ı kiram, aralarında bir vazife taksimi yaptılar. İçlerinden biri; “Ey Allah’ın Resulü! Koyunu ben keseyim” dedi. Diğeri; “Ey Allah’ın Rasulü! Ben de pişireyim” dedi. Böylece yapılması gerekenleri kendi aralarında paylaştılar.
Peygamberimiz de; “Ben de ateş için odun toplayayım” diyerek onlara katılmak istedi. Arkadaşları; “Ey Allah’ın Rasulü! Siz yorulmayınız, biz o işi de görürüz. Sizin çalışmanıza ihtiyaç yok ki” dediler.
Sevgili Peygamberimiz mütevazı bir şekilde şöyle buyurdu: “Gerçekten bunu isteyerek yapacağınızı biliyorum. Ama ben size karşı imtiyazlı (ayrıcalıklı) bir mevkide bulunmaktan hoşlanmam. Bunu Allah da sevmez.”
O’NA ÜMMET OLMAK
Önderimiz Hz. Muhammed (sav) işte böyle bir “peygamber”di...
Hem “imam”dı, hem de “öğretmen.”
“Nehir suyunun israf olması”na bile gönlü razı olmayan bir “çevreci” idi...
“Çalışma”yı o kadar teşvik ederdi ki, “boş” duran adama selâm bile vermezdi.
O, bir “Peygamber”di.
Ama, “insan”dı...
Hem de “imtiyaz” istemeyen “eşitlikçi” anlayışa sahip bir insan...
Başbakan’ın dediği gibi;
O’nu “anlatmaya” değil,
“Anlamaya” çalışmalıyız.
Geçtiğimiz günlerde Batman’da, bugün de Diyarbakır’da “Kutlu Doğum Etkinliği” düzenleyen “Peygamber Sevdalıları Platformu”nu tebrik ediyorum.
O’na “ümmet” olmak ne güzel...
Öğütlediği “kardeşlik” ne güzel...
Hasılı kelâm;
“Müslüman” olmak ne güzel...


Generallerden haberler
Gazeteler haber yapmış: “Generalin evine 40 polisle baskın... Erol Özkasnak, Bodrum’daki yazlığından polis ordusu eşliğinde alındı!”
Bunun, neresi haber?.. “40 polisle baskın” mı, orasının “generalin evi” olması mı?.. “40 polisle baskın” çok önemli ise, bizde “artısı” da vardı... Malûm, 1999’da bizim gazetemizi de “400 polis”le basmışlardı... Üstelik “2 panzer” ve “keskin nişancılar” eşliğinde!.. Ne yani; “generalin basılması” haberdir de, “gazetenin basılması” haber değil midir?.. “Baskın” olayı önemli bir haberse, o zaman “400 polisli baskını” niye haber yapmadınız?.. Ne yani, “haber” olabilmek için, ill⠓general” mi olalım?!?..
Şu hâle bakın; “basılıyorlar”, haber oluyorlar, “namaz kılıyorlar” yine haber oluyorlar!.. Adamlar “dört yıldızlı” değil, sanki “pop yıldızı!”
Çevik Bir’den söz ediyorum... “3 gün gözaltında” kalan Çevik Bir ve ekibi, sorgu esnasında polisten “seccade” istemiş ve “5 vakit namaz” kılmış iyi mi?.. Gelin de, “ilâhi adalet” demeyin... Adam, 15 yıl önce her namaz kılanı “irticacı” diye ordudan atardı... Erbakan’a düşmanlıkları da, “namaz kıldığı” içindi... “Darbe”yi de o yüzden yaptılar ya!..
15 yıl sonra bugün, kendileri “irticacı” olmuşlar iyi mi?!?..
Ecevit’in şiirinde; “Gurbete düşünce anlarsın Yunan’la kardeş olduğunu” deniliyor ya; öyle anlaşılıyor ki, Çevik Bir ve arkadaşları da “cezaevi”ne düşünce anlamışlar “Müslüman” olduklarını!..
Her neyse... Türkiye’nin nerden nereye geldiğini gördünüz mü?.. “15 yıl öncesinin Türkiyesi”nde, “namaz” kılan bir subayı hemen ordudan atarlardı... Bugünün “özgür ve demokratik Türkiyesi”nde ise, namaz kılmak isteyen subaya hemen “seccade” getiriliyor.
İşte “normalleşme” budur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi