Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

CHP... Cami... Temel ve pire!

CHP... Cami... Temel ve pire!

Salihli’den Emin Sert ağabeyin faksladığı “CHP ve cami” konulu yazıyı okuyunca; o meşhur fıkra geldi aklıma... Malûm; Temel, “bilim adamı” olmuş... “Pire”ler üzerinde araştırma yapıyormuş... Onları “eğitmeye” başlamış...

Öyle bir eğitim vermiş ki; “hangi komutu” verse, pireler anında yerine getiriyor!.. “Zıpla!” Zıplıyorlar!.. “Yürü!” Yürüyorlar!.. “Dur!” Duruyorlar!.. Bunu başaran Temel, “araştırma”larına devam etmiş... Pirelerin “birer bacağını” koparmış, “zıpla” demiş!.. Zıplamış pireler!.. Diğer bacaklarını da koparmış, yine zıplamışlar!.. Derkeeen, “en son bacağa” gelmiş sıra!.. Temel, onları da koparmış!.. Ve vermiş komutu: “Haydi, zıpla!”... Bakmış, pirelerde “tık” yok!.. “Yürü!” demiş, yine hareket yok!..

Hangi “komut”u verdiyse, “pirelerin kıpırdamadığını” gören “bilim adamı Temel”imiz, laboratuvar testlerini kaydettiği defterine şu notu düşmüş: “Demek oluyor ki; pirelerin bütün ayakları koparıldığında kulakları da duymuyor!.. Sağır oliyler!”

İşte, Emin Sert ağabey de, CHP’li Akif Hamzaçebi’nin; “İbadete açık olan hiçbir cami kapatılmamıştır” sözüne cevap verirken, demiş ki; “Elhak doğrudur... Önce ezanı yasakladılar... Sonra elif-beyi ve Kur’an-ı Kerim’i... Kur’an ve din eğitimine de son verince, ortada cemaat kalmadı!.. Cemaat kesilince camileri de kapatıp, ahır yaptılar!”

Aynen “pire”ler gibi... Onların da, “bütün ayakları” koparıldığında kulakları duymuyormuş ya!.. Cemaati kesersen, camilere elbette gelen olmaz.

Erdoğan’ın belgeleri ne ki... Daha neler var, neler!

Ne enteresan değil mi?.. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın; “CHP’nin tek parti iktidarı dönemi”nde, yani 1926-1950 yılları arasında “toplam 1910 cami ve mescidin; ahır, parti binası, tuvalet ve hatta pavyona dönüştürüldüğünü” söylediği Salı gününden bu yana bu konuya girmek istiyor ama bir türlü fırsat bulamıyordum...

Malûm, bu tartışma; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun; “CHP tarihinde ahıra çevrilmiş tek bir cami yok” demesi üzerine başlamış, Başbakan Erdoğan da, 24 Nisan Salı günkü AK Parti Grup Toplantısı’nda, “tek parti dönemindeki camiler”le ilgili “9 belge”yi açıklamış ve “Camilerin kapatılması; müzeye, depoya, ahıra dönüştürülmesi 19 Kasım 1935’te çıkarılan bir yasa ile başladı. 1926-1950 yılları arasında 513 cami, üzerlerinde cami olan 327 arsa ve bin 70 mescid satıldı” diye konuşmuştu...

Dönemin gazete kupürlerini gösteren ve “Kılıçdaroğlu bunlara iyi bak” diyen Erdoğan; sözlerini şöyle sürdürmüştü:

“Muğla’da kapatılan camide, kadın oynatılıp şarap içilmiştir. Kahramanmaraş’ta 1945’te Ulu Cami kapatılmıştır. 1947’de Şekerli ve Hatuniye camileri kapatılmış, biri ambar, diğeri karakol yapılmıştır.”

Yazının başında dediğim gibi;

Ben de bu konuya girmek, “ibadet dışı amaçlarla kullanılan camiler”den örnekler vermek istiyordum... Araya başka konular girince, “cami” konusu kaynadı gitti...

POSTACI KAPIMI ÇALDI

Derkeeen...

Dün sabah saatlerinde, daha yataktan bile kalkmadan, “postacı” çaldı kapımı...

Getirdiği “zarf”ın üzerinde “Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı” ve “Soruşturma” yazıyordu... Bana, yani “Şüpheli Hasan Karakaya”ya geliyordu...

Okuyunca öğrendim ki;

Kamer oğlu Yemuş’dan olma Kemal Kılıçdaroğlu ile Hasan oğlu Kazel’den olma Erdoğan Toprak ve Cevat kızı Bahar’dan olma Bihlun Tamayligil, benden “şikâyetçi” olmuşlar.

Niye “şikâyetçi” olmuşlar?..

Çünkü efendim;

27 Kasım 2011 tarihli yazımda, “CHP, cami düşmanı” demişim... CHP’nin; camileri “tuvalet ve meyhane” yaptığını yazmışım... CHP’nin avukatı Şenal Saruhan da, oturmuş ve bir “suç duyurusu” metni hazırlayıp, göndermiş savcılığa;

“Hasan Karakaya, yazısında somut bir bilgi vermemekte, asılsız yazılar ile inançlı insanlarımızın kin ve düşmanlık duygularını tahrik etmekte... Bu yüzden, hakkında dâvâ açılmasına!..”

Savcılık; benim de ifademi aldıktan sonra “CHP’lilerin suç duyurusu”nu incelemiş ve “takipsizlik” kararı, yani “kovuşturmaya yer olmadığına” dair karar vermiş... Ama, dün yaşadığım bu olay, beni; “cami” konusuna yeniden girmeye mecbur etti...

Yazamadığım olayı yazmam için, demek ki, postacının kapımı çalması lâzımmış...

“Suç duyurusu” metninde, beni “somut bilgi vermemek” ve “asılsız yazılar yazmak”la suçlamışlar.

Bütün yazılarım “belgeli”dir ama, farzedelim ki doğru söylüyorlar...

O halde, “ben”, bu defalık olayın dışında kalayım ve “başkaları” ne söylemiş, onları aktarayım...

Efendim, elimde daha önce de bahsettiğim Fahrettin Gün tarafından hazırlanan ve Beyan Yayınları tarafından basılan bir kitap var...

Adı, “CHP ve Din”

Kitap, merhum “Eşref Edib’in yazıları”ndan oluşturulmuş...

Merhum Eşref Edib; 2. Meşrutiyet’in ilanından sonra yayınlamaya başladığı, 183. sayısından sonra ise Sebilürreşad adını verdiği derginin sahipliğini ve yazı işleri müdürlüğünü yapmış... Derginin “başyazar”lığını ise, millî şairimiz merhum Mehmed Akif Ersoy üstlenmiş...

Sebilürreşad, sık sık “kapatılmak” zorunda kalınsa da, yayınına uzun yıllar devam etmiş!.. 1940’lı yıllardan itibaren ise, yayın faaliyetlerini hızlandırmış...

Merhum Eşref Edib, yazılarında sadece CHP’yi değil, Demokrat Parti’nin “laiklik uygulamaları”nı da yerden yere vurmuş!..

İşte, Fahrettin Gün, 1948-1966 yılları arasındaki Sebilürreşad’lardaki yazıları derlemiş ve günümüz insanına kazandırmış!

Ben, “gündemde” olduğu için, bugün kitaptaki “CHP” ile ilgili yazılardan bir kesit sunmak istiyorum.

Hele okuyun da karar verin;

Bakalım dünkü CHP ile bugünkü CHP arasında fark var mı?..

GÜNALTAY’A CEVAP

Aşağıda okuyacağınız satırlar, “CHP ve Din” adlı kitabın, 269, 270, 271 ve 272. sayfalarından alınmıştır...

Ama önce, bir açıklama:

Merhum Eşref Edib, bu satırları, “CHP’li sabık Başbakan M. Şemsettin Günaltay’a cevaben” yazmıştır!..

Çünkü Günaltay, “İzmit CHP Kongresi”nde şöyle demiştir:

“Biz, dine bütün ulviyet ve kutsiyetle inanmış olduğumuz için, onu siyasî ihtiraslarla lekelemeyecek bir yükseklikte tutmayı hedef edinmişizdir!.. Dini, siyasete karıştırmayacağız!.. (...) Din, mü’minin vicdanıyla Allah arasında bir sırdır!”

Ne kadar da “tanıdık” bir ifade değil mi?.. “Bugünkü CHP’liler” de, “aynısının tıpkısını” söylemiyorlar mı?..

Peki;

Merhum Eşref Edib neler söylemiş?..

“Şemsettin Günaltay’a sorarız” demiş ve başlamış sormaya:

“Mekteplerden ‘din dersleri’ni kim kaldırdı? Müslüman çocuklarını dinsiz, imansız yetiştirmek isteyen kimdi?

Mekteplerde din ile, Allah ve Peygamber’le istihza eden, çocuklara komünist fikirlerini aşılayan kimdi?

İçlerinde Kur’an âyetleri yazılı diye din kitaplarını memleketin her tarafında toplatıp imha eden, Kur’an cüzü satanları tehdit eden, Kur’an cüzlerini parçalatıp yaktıran kimdi?

Bütün İslâm din müesseselerinin kapılarına zincir vuran, içki sofralarında ‘Bugün, kırk bin softanın ocağını yıktık’ diye övünenler kimlerdi?

Ezan-ı Muhammedi’yi Kur’an lisanı ile okuyanları, camilerde ‘Allahü ekber’ diye kâmet getirenleri zindanlarda çürüten, tekbir sadalarını hortlamakla vasıflandıran kimdi?

‘Din namına cemiyet teşkili’ni men eden, öte taraftan Hıristiyanları, Yahudi ve masonları istediği gibi cemiyet teşkil etmekte serbest bırakan, ahkâm-ı diniyeden bahsedenleri dehşete düşürmek için katillere, canilere verilen cezayı onlara reva gören kimdi?

Camilerde, Kur’an okuyan ve okutanları cûrm-i meşhud mahkemelerine sevk eden, çocukları, Kur’an okuyan hafızları karşıdan dinlemekten bile men eden kimdi?

AYASOFYA’DAKİ LEVHALAR

Millet kürsüsünden ‘Din zehirdir’ diye bağıran, ‘Bu milletin kafasından din fikrini sökmek için bize daha otuz sene lâzım’ ve ‘Benim dinsizliğim taassup derecesindedir’ diye dine karşı daha büyük suikastler hazırlayan, ‘Peygamber’in Medine’de koyduğu âyetler devletçiliğe aittir, bizi alâkadar etmez’ diyen Başbakanlar kimlerdi?

Halkevleri’ne dini eserlerin girmesini yasak eden, Meclis’te bir milletvekilinin millet kürsüsünden söylediği vechile milletvekillerine ‘Allah’ bile dedirtmeyen kimdi?

Din ûlemasını, din adamlarını tahkir ve tezlil eden, sefalet içinde süründüren, dilenecek hale getiren kimdi?

Alay sancaklarında yazılı olan kelime-i tevhidi, alay imamlarını ve alay müftülerini kaldıran kimdi?

Ayet yazılı âbideleri, kitapları parçalatan, Ayasofya’da Allah, Muhammed ve Hulefa-i Râşidin isimleri yazılı levhaları asırlardan beri durduğu yerlerden indiren, cami dışına çıkarıp görünmez bir yerde parçalatmak isteyen, fakat kapıdan çıkmadığı için caminin bir köşesine atan, Bulgaristan’da dünyanın her tarafından gelen muhtelif Hıristiyan murahhaslardan mürekkep toplantıya buradan hususi murahhas gönderen, oradaki kararlar mucibince Ayasofya’yı “cami”likten çıkarıp “müze” haline getiren, Amerika’dan mimarlar celbedip; Allah, Peygamber ve Hulâfa-i Raşidin levhalarının arkasındaki “Bizans putları”nı bin itina ile meydana çıkaran kimdi?

(Bulgaristan’da toplanan “Bizans Eserlerini İhya Kongresi”nde neler konuşulduğu, nelere karar verildiği, buradan kimin emri ile ve hangi milletvekili murahhas olarak gittiği hakkında müteveffa Bulgaristanlı avukat Halil Bey’in verdiği raporlar, Ankara Erkan-ı Harbiye arşivinde mahfuzdur. Yunan sefirine Ayasofya’nın müze yapıldığını söyledikleri zaman: “Nasıl olur?” demiş, inanmamış, sevincinden çılgına dönmüş!..)

Zikrullah ile meşgul olan yerleri kapatan, din ve millet ulularının türbelerini set eden, din ve millet düşmanı ‘farmason locaları’nı açan kimdi?

GARDIROP YAPILAN CAMİ!

Park Otel’de müzik çalarken ve dans ederken, Mimar Sinan asarından Ayaz Paşa Camii’nde ezan okunmaya başlandığı sırada, öteden beri adet olduğu vechile müzik susunca ‘Ne oldu?’ diye soran, ‘Efendim, ezan okunuyor da, adet vechile hürmeten müzik sûkut etti’ cevabına karşı ‘Haydi, devam!’ diye müzik ve dansı devam ettiren, daha sonra belediye amelesine minareyi yıktıran ve bir daha orada ezan okutmayan, camiyi de ‘Park Otel artistlerinin elbise gardırobu’ yaptıran kimdi?

Bahçekapı’da Hidayet Camii’ni Türk Ticaret Bankası’nın kokmuş deri deposu haline getiren;

Mercan’da Sultanhanım’ın Samani Sani Camii’ni Ermeni ve Yahudilere veren, mihrabında bir Yahudi kızı oturtan, minaresini fabrika bacası yapan;

Unkapanı’ndaki camiyi, Yahudi lastik tamirhanesi yaptıran;

Cerrahpaşa’daki Şemseddin Molla Camii’nin tabanlarını söktüren, odun deposu yaptıran;

Tahtakale’de Sultan Fatih’in kumandanlarından Saması Evvel Camii’ni paçavra deposu haline sokturan,

Şehzadebaşı’ndaki Burmalı Mescit denilen ve minaresi dünyada emsali olmayan bir camiyi marangozhane yaptıran;

MAŞALLAH’LARI BİLE KAZITTILAR!

Dolmabahçe Camii’ni müze haline getiren,

Şehremini’de Halkevi’nin karşısında Sultan Fatih’in ilk Cuma namazını kıldığı camiyi, karşısındaki Cumhuriyet Halk Partisi’ni ziyaret sırasında ‘Halk Partisi’nin şerefini ihlâl ediyor, kaldırın!’ diye Halk Parti Başkanı Ahmet Bican’a emir veren,

Göksu Kasrı karşısında Sultan Aziz Camii’nin bir akşam keyfi sırasında kaldırılmasını emreden, mihrabını dans salonu haline getiren,

Heybeli Camii’ndeki ezan sesinden rahatsız olarak yıkılmasını emreden,

Balat’ta Muhiddin Hamamî Camii’nin mihrabını demirci ocağı yaptıran,

Çarşıkapı’daki Piri Camii’ni kalıpçı İstafan’a veren kimdi?..

Beytullah’ın, Kâbe-i Muazzama’nın resimlerini camilerden ve kitapçılardan toplatan, camilerde mihrapların etrafındaki mumların üstünde yazılı ‘Maşallah’ kelimelerini kazıtan kimdi?

Komünistlik teşekküllerini vücuda getiren, mekteplere komünistlik sokan, muallimlere dini tahkir ettiren,

Köy enstitülerini komünist muallimlerle dolduran, milliyetçi gençleri en ağır işkence altında inleten kimdi?

Süt ana ve süt kardeşle evlenmeyi men eden hükümleri, ‘Ben süt ana, yoğurt ana tanımam’ diye istihfaf eden,

Yüzlerce milyon Müslümanın mukaddes Peygamberi’ni ‘Arap Mehmet’ diye alay mevzuu yapan kimdi, kimlerdi?

Evet;

Bütün bunları yapanlar kimdi, kimlerdi?

Söyleyiniz bakayım ey Halk Partisi’nin sabık Başbakanı?

Bunlar dine karşı hürmet hisleri ile mi, yoksa hakaret kastı ile mi yapıldı?

Bunların laiklikle ne münasebeti vardır?

Bunlar laikliğe, anayasaya, vicdan hürriyetine hatta insanlığa tamamıyle aykırı şeyler değil miydi?

Eğer esbah halefiniz Başbakan’ın istediği vechile bir otuz sene daha Halk Partisi milletin başında kalsaydı, Türkiye’de İslâm dininin yerinde yeller esecekti.”

HADİ CEVAP VERİN!

Evet, merhum Eşref Edib’in soruları bunlar... Acaba, bu sorulara cevap verecek ve aksini iddia edecek bir CHP’li var mı?..

Bir soru daha:

“CHP’de değişen ne?”

Dünkü CHP ile bugünkü CHP arasında fark var mı?..

Ben göremiyorum!..

Eğer, “yeni bir şey” söyleyeceklerse, “savcılığa suç duyurusu” yapmalarına hiç gerek yok...

Söyleyeceklerini bana söylesinler ki;

Hem “meram”larını rahat anlatsınlar, hem de “yargı”yı meşgul etmesinler!..

Hadi, söyleyin;

Merhum Eşref Edip’in, Günaltay’a hitaben yazdıkları “yalan” mı?

Buyrun, cevabınızı bekliyorum...



Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi