Toplantı ve gösteri hakkı
Birleşmiş Milletler ve Arap Birliği'nin Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan'ın -kimi Batılı diplomatik çevrelere göre- çökmek üzere olan 6 maddelik ateşkes planının can alıcı noktasını son paragraf oluşturuyor:
"Suriye yasalarca garantilenen çerçevede toplanma özgürlüğüne ve barışçıl gösteri yapma hakkına saygı duyacağını taahhüt eder."
ABD Başkanı Barack Obama da, Suriyeli muhaliflerin toplantı ve gösteri hakkını kullanabilmelerine yardım için Beşar Esad yönetimini hedef alan son yaptırım paketinde "Hassas elektronik cihazların ve parçalarının ihracına ambargo" getirdi.
Çünkü muhalifler toplantı ve gösteri için SMS, Twitter, Facebook gibi elektronik iletişim araçlarıyla randevulaşıyorlar. Esad yönetimi de cep telefonlarını dinleyip elektronik mesajları sıkı sıkıya kontrol ederek hem muhaliflerin kimliğini belirliyor, hem de eylemleri bastırmak için önceden hazırlık yapıyor.
Yani, Tunus'ta, Libya'da, Mısır'da olduğu gibi Suriye'de de protesto gösterileri elektronik iletişimle koordine ediliyor.
O nedenle elektronik haberleşme, günümüzün tüm toplumsal hareketlerinde hem tetikleyici, hem de yönlendirici bir işlev görüyor.
***
Peki, Suriye'den rejim muhaliflerine "Toplanma özgürlüğüne ve barışçıl gösteri yapma hakkına saygı göstermesi" istenirken, demokratik mi demokratik bir ülkenin elektronik iletişimle protesto eylemi yapma çağrılarını "Terör suçu" kapsamına almaya hazırlanmasına ne demeli?
Sözünü ettiğimiz demokratik mi demokratik ülke, İspanya.
Hatırlayacaksınız, İspanya'da 2011 Mayıs'ında gençlerin başını çektiği yüzbinlerce kişi AB'nin kemer sıkma önlemlerini, işsizliği ve yoksulluğu protesto için Madrid başta olmak üzere 60 kentte meydanları günlerce işgal etmişlerdi.
İşte o eylemlerin yıldönümü yaklaşıyor. Ve aradan geçen bir yılda İspanya'da yoksulluk ve işsizlik daha da arttı. "Daha da" vurgusu hafif kalır; görülmemiş boyutlara tırmandı. Düşünün; her dört İspanyol'dan biri işsiz. 17-35 yaş dilimini hiç sormayın; her iki gençten biri işsiz. Kitleleri sokağa bırakmak bütçedeki delikleri yamamaya yetmeyince, sıra sağlık ve eğitim hizmetlerini de kısmaya geldi: Yoksulların ve göçmen işçilerin sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanmalarına son veriliyor, öğretmen kadrolarını daraltmak ve diğer eğitim giderlerini azaltmak için sınıflar birleştiriliyor...
İşte böyle bir ortamda, yine gençlerin başını çektiği kitleler, önümüzdeki ay büyük gösteriler planlıyorlar. Hazırlıklarını da elektronik iletişim kanallarıyla yürütüyorlar.
Ve şok... İspanya İçişleri Bakanı Jorge Fernandez Diaz, hükümetin ceza yasalarında ve toplumsal güvenliğe ilişkin düzenlemelerde köklü değişiklik yapmayı tasarladığını açıkladı. Bazıları şöyle:
Sosyal paylaşım ağlarından gösteri çağrısı yapmak, "Suç örgütü üyeliği" kabul edilecek ve hapisle cezalandırılacak. Örneğin size gelen bir "tweet"i çevrenize, yakınlarınıza pas etmek, hapislik suç olacak!
"İster aktif, ister pasif direniş olsun", her türlü izinsiz gösteri "Toplumsal huzura saldırı" olarak kabul edilecek. Tabii ona da hapis cezası gelecek.
Hele protesto gösterilerinde örneğin çöp kutularının devrilmesi veya otomobil lastiklerinin yakılması gibi olaylar, ETA militanlarının "Kale borroko" eylemleriyle eşdeğer sayılacak. "Kale borroko", Bask bölgesinde ETA'nın yürüttüğü "Şehir gerillası" mücadelesine verilen ad.
Yani, neredeyse işsiz kitlelerin protestoları ETA'nın terör eylemleriyle aynı kapsama alınacak!
Yaşasın demokrasi! Haydi, coğrafi çerçeveyi biraz daraltalım; yaşasın Avrupa demokrasisi!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.