Çirkin Tahrik Ve aşağılık Duygusu
Medya’da çok çirkin ve son derece kirli bir tahrik sağından solundan anlatılıyor. Aslında bu gibi kirliliklerle, çirkinliklerle uğraşmaya değmez ama, siz istemeseniz de üstünüze başınıza sıçrıyor ve ilgilenmek zorunda kalıyorsunuz.
Latife Tekin diye birisi bir provokasyonun aktörü olmuş durumda. Eskiden insanlar, “aman kendimizi rezil etmeyeyim” diyerek bu tür çirkin işlerden kaçınırlardı. Ama son zamanlarda “reklâmın kötüsü olmaz” anlayışıyla, unutulmayı hazmedemeyenler, şan ve şöhret tutkunları, yandaşlarından bir madalya daha alma tutkunları, eskilerin o güzelim anlayışını yıktılar maalesef. Yerine gelense, “gündemde ol da nasıl olursan ol.”
Bir de bazıları bizim “rezalet” dediğimiz şeylere “övünç” diye bakar oldular. Olacağı buydu zaten. Bir millet kendi medeniyetinden zorla koparılırsa, istemediği bir medeniyete zorla sokulursa, evdeki dünya ile okuldaki farklı olursa, devletin dayattığı ile tarihin dayattığı çelişirse, ortaya bunlar dökülecektir. İnsanlar “çılgınlığı” “iyilik” diye benimserlerse, sonunda “yaşasın çılgınlık” diye nara atacaklardır.
“Gönülsüz yenilen aş, ya karın ağrıtır, ya da baş” denilmiş ya, öyle işte, “karnım ağrıyor” diye şikâyet etmek bile kimilerine göre suç oluyor. “Gebereceksin ama şikâyet etmeyeceksin” diyorlar. “Yaşadıklarına ‘travma’ demeyeceksin” diyorlar.
Ne olmuş?
Ondan evvel isterseniz en sonunda söylemem gerekeni en evvel söyleyeyim de karnımın şişi insin:
Ah şu birkaç asırdır bir türlü yakamızı bırakmayan yere batasıca aşağılık duygusu…
Karabük’lü AKP li Belediye Başkanı kendini savunmaya çalışıyor Medya’da. Bense içimden kızıyor ve “Oh olsun!” diyorum içim yanarak. “Layık size!”
Be kardeşim, festival yapıyor, paralar harcıyor, ama kimi davet edeceğinizi bilemiyor, parmağınızla gözünüzü oyuyor, elinizle kendinizi rezil ediyorsunuz. Bilmiyorsanız bilenlere danışınız bari. Memlekette aklı başında adamlar kırıldı mı ki, siz gidip her yerde size hakaret edenleri davet ediyorsunuz? Mazoşist misiniz siz, zevk mi alıyorsunuz eziyetten?
Şimdi gelelim ne olmuşa: Oluklar çift;
Soldan bakarsanız şöyle:
“Karabük Kültür Sanat ve Sanayi Festivali'nde, konferansa katılan yazar Latife Tekin, AKP'nin enerji politikasını ve hükümeti eleştirince AKP'li Karabük Belediye Başkanı Hüseyin Erer'in tepkisiyle karşılaştı. Erer’in konferansta siyaset yapılamayacağı tepkisi üzerine Latife Tekin konferansı terk etti.” (http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=174087)
Gelsin arkasından bir sürü ayıplamalar, kınamalar, “Madımak’lı” tahrikler…
Sağdan bakarsanız da şöyle:
“Karabük Belediyesi’nin önünde kurulan platformda konuşan Latife Tekin, hükümetin enerji politikasını ve nükleer santral kurulmasını eleştirdi. Tekin, konuşmasında "Aşağılık bir enerji politikası var bu hükümetin" sözlerini sarf etti.
Tekin’in konuşmasını davetlilerin bir bölümü alkışlarken, Karabük Belediye Başkanı Hüseyin Erer tepki gösterdi. Bu gelişme üzerine Tekin, "Ben konuşurum beyefendi. İstersen tutuklat. Nükleer santrale karşıyım ve bunu söylemeye hakkım var. Ben burada olay çıkartıyorum, tutuklat. Ben AKP’nin enerji politikasına aşağılık ve halka karşı buluyorum. Tamam mı, ben söylerim. Ben bunu televizyonda da söylerim. Ben diyorum ki, ben halkım, ben yazarım ve benim bir vicdanım var" dedi.” (http://www.haberler.com/karabuk-alkisi-birakin-konussun-haberi/ )
Şu sözler de gazetelerde idi: “Ne olmuş bu şehrin kadınlarına, hepsi örtünmüşler. Bütün güzelliklerini kapatmışlar…”
Kim bu çığlık çığlığa bağıran Latife Tekin?
Hürriyet’te yayınlanmış bir röportajında şu sözleri söyleyen birisi:
"Türkiye'de bir yeraltı kadın hareketinin olması gerektiğini düşünüyorum. Türban takanlar bunu nasıl örgütlü ve güçlü bir biçimde ifade edebiliyorlarsa, bizler de kendi duygularımızı çok açık ve kuvvetli bir biçimde ifade etmeliyiz. özgürlük alanımızın daraltıldığını hissediyorsak, buna izin vermemeliyiz. Böyle bir örgüt olsa, kızımla ben bir direniş hücresi oluştururum hemen!" (http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=105417,10,6)
İfadelere dikkat lütfen: “yeraltı kadın hareketi… örgüt … direniş hücresi…”
O bunları iyi bilen bir edebiyatçı. 1957'de Kayseri – Bünyan’da doğdu. 1966'da 9 yaşındayken ailesiyle birlikte İstanbul'a geldi. Ortaöğrenimini Beşiktaş Kız Lisesi'nde tamamladı. Yüksek tahsili yok. Olabilir. Birkaç romanı, anı ve senaryosu var bildiğimiz kadarıyla. Ama müthiş (!) bir aydın, ilerici, laik ve irtica düşmanı… Takiyyeci İslam düşmanları kendilerini çoğunlukla böyle tanıtıyorlar şimdilerde.
Sivri dilli bir kadın Tekin. Her fırsatta saldırır. Bir röportajında bir soruya bakınız ne cevap verir:
“-Başbakan, eşi Emine Erdoğan'ın başını açmak zorunda kalma ihtimali için 'Allah göstermesin' demişti. Siz bunu, ‘başı açık yaşayan kadınları aşağılayan bir açıklama’ olarak değerlendirdiniz, neden ?”
“- Başbakanın bu söylediği şey, aynı zamanda, “Başı açık kadınları Allah bana göstermesin” anlamı taşıyor mu? Hezeyana kapılıp eşinin türbanına sarılması rahatsız edici geldi bana, “Bu eşimin bileceği bir şeydir” diyemiyor… çünkü iktidarının selameti, devamı için başörtüsü lazım kendisine… Muinar, “Olacaklarsa şapkasız iktidar olsunlar” demiyordu boşuna öyle, geçmişe doğru düşünürseniz, Demirel’in şapkası vardı, Ecevit’in kasketi, özal’ın kovboy şapkası… Tayyip beyin iktidar şapkası yok mu, onun şapkası cinsiyet değiştirip türban biçimini almış, eşi Emine hanım başında taşıyor kocasının iktidar şapkasını… (http://www.tiyatro.net/roportaj/37/latife_tekin.html)
Aynı söyleşide ona şu soru sorulur: “Türban takmaya zorlanan kadınlara bir tavsiyeniz var mı ?”
İşte cevabı: “Türban takmaya zorlanan bütün kadınların türban taktıklarını düşünüyorsunuz sanırım, buna direnen kadınlar yok mu, baskı gördükleri halde örtünmeyi reddeden, reddetmiş kadınlar, ben kendi adıma, öncelikli olarak onlarla dayanışmam gerektiğini düşüyorum, hem, örtünerek kendini bir çeşit korumaya almış kadınlar, hem de erkekler karşısında daha savunmamız oldukları için… örtünen kadınlar, şart koşulanı yaptıklarına göre, şart koşulanı yapmayanların tasasını çekmek daha anlamlı… Neyse, ben kadınların erkek korkusuyla, doğa karşısındaki durumlarıyla ilgiliyim, örtünen kadının bedeni içe doğru bükülür, korkusu derinleşir, ışığı solar… Nasıl doğduysa öyle, başı çıplak, açık, yaşayıp gitmeli kadınlar, hiçbir devletin yasasında, ‘Kadınlar, bir başlarına ormana gidemezler’ diye yazmaz, ama kadınlar korkudan gidemez ormana, ben kadının içindeki derin, ıssız, karanlık korkuyla ilgiliyim, bu korku boğazına, başına sıçrıyor kadının… Evet, bu sözlerden sonra söylemişim işte, “Kendi cinsimin özgürleştiğini görmek benim en büyük özlemim, türbana, örtüye, çarşafa doğal olarak karşıyım o yüzden…”
Evet sayın başkan, inşallah bu skandal size ve sizin gibi kendi imkânlarıyla kendilerini rezil edenlere bir ders olur da, medya medya dolaşarak özür dileme durumuna bir daha düşmezsiniz, düşmezler.