Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Fıskı bevah

Fıskı bevah

Fitne çağından geçiyoruz. Belalar dağlar gibi. Çığ gibi üzerimize üzerimize geliyor. Fitnelerin biri bitmeden diğeri sökün ediyor. Peygamberimiz bunu gece karanlığı parçalarına benzetiyor. Adeta dalgalı anındaki denize benziyor. Dalgalar ve fitneler birbiri üzerinde geliyor. Günümüzde Müslümanlar birçok cephede birden mücadele etmek zorunda. Sanki bütün iç ve dış muhalif unsurlar birleşmiş gibi. Hal böyle iken güya ABD’ye kızan bazı dindarlar Beşşar’ın artık küfrü bevah, yani açık küfür haline gelmiş rejimine sahip çıkıyor. Küfre İslâm kılıfı giydirip direniş adına sahip çıkıyorlar. Suçu sadece göstericilerin ve maruz kaldıkları mezalimin fotoğrafını çekmek olan aktivistler diri diri toprağa gömülüyor ve son nefeslerini verirken ‘Lailahe illallah Muhammedur resûlullah’ demesi bile fazla görülüyor ve Beşşar’ın zebanileri veya şebbihleri karşı telkinde bulunuyor ve ‘la ilahe illa Beşşar / Beşşar’dan başka tanrı yok’ diye kendisini telkin altında tutuyorlar. Artık ölenlere Allah diye değil, Beşşar diye telkin yapıyorlar. Hem insanlık suçu işleyip hem Allah’a meydan okuyorlar. Bazı dindarlarda hâlâ bu rejime direniş adına sahip çıkıyor. Beşşar ve çetesinin yaptığını Kaddafi ve çeteleri de yapmıştı. Mısrata veya benzeri bir mekânda bir yaralıyla karşılaştıklarında Kaddafi ve Fatih Devrimi (1 Eylül) lehinde zafer işareti yapmasını istiyorlar. Adam ‘Allahu Ekber’ deyince yaylım ateşine tutuyor ve adamı infaz ediyorlar.



Bazı İslâmcıların başı dönmüş durumda. Sözgelimi Türkiye’de 28 Şubat sürecinin mimarları ve sembolleri yargılanıyor. Lakin mağdur kesimin temsilcisi olması gereken bazıları geçmişte Erbakan’a kim hakaret etmişse bugün ona sahip çıkıyorlar. Hakk’a değil de nefislerine tabi olmalarıyla Allah kimyalarını değiştirmiş. Bu kimya ile dostu düşman, düşmanı ise dost makamında görüyorlar. Kaddafi’yi İkinci Abdulhamit’e benzetiyorlar. En azından İkinci Abdulhamid Han’ın Amazonlar ordusu yoktu! Yine aynı yazarlar bu defa da Çevik Bir’in tutuklanmasına gözyaşı döküyorlar. Yanlışların ve doğruların kimyası mı değişti, yoksa bizim mi başımız döndü, bilmiyoruz. Kaddafi, 2007 yılında Sarkozy’nin seçim kampanyasını finanse etmiş. Sonra da Sarkozy ters dönmüş. Kaddafi tarafından bakanlar Sarkozy’nin dönekliğine kızıyorlar da Kaddafi’nin niçin şeytana yatırım yaptığını sormuyorlar.

İslâm diyarında küfür ve fısk düpedüz ve aşikâr bir biçimde işleniyor. Mısır’da 2010 yılında Yevmü’s Sabi (Yedinci Gün) adlı gazete aynen Selman Rüşdi gibi bir kampanya başlatıyor ve Hazreti Peygamberin sırlarını ifşa edeceğini duyuruyor. Muhammed Hassan ve İshak Huveyni gibi selefi kesimin önde gelen hocaları bu işe karşı çıkıyor ve meydan okuyor. Gerçekten de resmi olarak dini İslâm olan Mısır gibi bir ülkede Hazreti Peygamber’in şeref ve haysiyetine bile dil uzatıyorlar. Elbette Batılılar da buna insan hakları gerekçesi altında çanak tutuyorlar. Bush gibi canilerin yargılanmasına izin vermeyen sistem, kutsal değerlerin ayaklar altına alınmasına hizmet ediyor. Neden müminlerin annelerinin nikâhının müminlere yasak kılınmış diye soruyorlar! Bizde de 28 Şubat’ın artıkları ve Ertuğrul Özkök gibiler neden başörtülülerin pembe dizilerde oynamadıklarını soruyor ve sorgulamıyorlar mı? Dolayısıyla içimizdeki gizli düşmanlar dış düşmanlardan daha cesurlar. İç düşmanların cesareti karşısında Amerikalı kaçık papaz Terry Jones’un Kur’an yakması adiyattan hale geliyor. Kendi içindeki çatlakları ve akortsuz seslerini bastıramayan bir dünyanın, elin çatlaklarıyla uğraşması herhalde muhal olsa gerek.



Açıktan küfrü savunmak ve reklamını yapmaya, Buhari ve Müslim’de Ubade İbni Samet tarikiyle rivayet edilen bir hadiste yöneticilere karşı çıkmanın ölçü ve kriterleri anlatılırken küfrü bevah tabiri ile temas ediliyor. Bugün küfrü bevah / açık küfür meselesi siyasi boyuttan sosyal boyuta inmiştir. Şimdi de karşımıza türev tabir çıktı. El fısk el bevah yani açık fısk çıkıyor. Fısk ameline, küfür veya ameli sapkınlık denmektedir. Hâlâ Sudan ve Moritanya’da kölelik meselesi tartışılıyor. Batı basını daha düne kadar Sudan’da kölelik kurumunun işlediğine dair iddiaları servis ederdi. Bu meseleyi kurcalardı. Diline dolardı. Moritanya’da da bu tartışma dinmiş değil. Zira Moritanya gibi ülkeler hale 21’inci Yüzyıl’ın periferisinde yaşıyor. İslâm köleliği azaltmayı ve süreç içinde bitirmeyi hedeflemişse de bunu doğrudan yasaklama suretinde ortaya koymamıştır. Kaldırmayı zamana yaymıştır. Lakin Müslümanlar bu yöndeki Kur’an buyruğunu asırlara tercüme etmekte yetersiz kalmıştır. Bunu ilk defa ABD yönetimi yasaklama suretinde öncü olarak ortaya koymuş ve bu karar dünyada makes ve uygulama alanı bulmuştur. Lakin fiiliyatta Batılılar kölelik ruhunu devam ettiriyorlar. Fransızlar 1962 yılında Cezayir’i terk ederken geride güney bölgelerinde bir sürü köle bırakmışlardır. Amerikan askerlerinin bulunduğu ülkelerde iç hukuka tabi olmamaları, yani emperyalizm de başka bir surette kölelik düzenidir. Bununla birlikte yine de köleliğin kaldırılması insanlık tarihinde müspet bir milattır. Elbette kimden gelirse gelsin bu iyiliği inkâr, insanlığın ortak değerlerini inkârdır... Ortak iyilik ve marufu inkârdır.

Moritanya’da işgüzar ve aklı evveller Maliki kitaplarında kölelik bahsi var diye Halil İbni İshak gibi Maliki fukahasının kitaplarını meydana dökerek Engizisyon Mahkemeleri sırasında olduğu gibi ateşe veriyorlar. Maliki âlimlerinin kitaplarında köleliği derinleştirdiğini savunuyorlar. Gizli küfürlerini açık bir fısk suretinde ortaya koymaları üzerine Moritanyalılar bu eyleme el fısk el bevah, yani açık fısk diyorlar (http://www.alarabiya.net/articles/2012/04/28/210900.html). Amerikalı çılgın papaz Jones, Kur’an nüshaları yakarken birileri de Moritanya’da Maliki mezhebinin kitaplarını yakıyor. Velhasıl zor bir dönemden geçiyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi