Cadı avı, ya da öc almak!
O nasıl bir cadı avı idi öyle. Geçen gün Erdoğan MÜSİAD kongresinde dile getirdi bu konuyu.
Kokoreççilere kadar, Kuran kursu talebelerine, belli gazete ve dergilerin okurlarına kadar herkesi fişlemişlerdi.
Milli Güvenlik hocaları öğrencilerini, kendi yöneticilerini fişliyordu.
İkna odalarında ikna olmayanlar tehlikeli olarak kayda geçiyordu.
Eşi ya da ailesinden biri örtülü ve namazlı ise yandı! Gümüş yüzük, pantolonda secde izi kontrolleri yapılıyordu!
İçki içmeye zorlanıyordu, samimiyet testi için bazı subaylar. Bazı firmaların, markaların ürününün kullanılması yasaktı. İş çığırından çıkmıştı, kim kimi önünde engel görüyorsa, onun hakkında sahte bir irticacı ihbarında bulunuyor ve onu bitiriyordu..
Her askeri şûrada onlarca subay ordudan uzaklaştırılıyordu..
Danıştay, siyasi iradenin tasarruflarını engellemeye çalışırken, askerlerin önünde hiçbir engel yoktu..
MGKda zaten açık açık meydan okuyorlardı.
E-muhtıra neyin nesi idi? Balyoz, ayışığı falan neyin nesi idi?
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ise o günlerde, Genelkurmayın örgütlediği illegal internet sitesindeki yalanlardan kes yapıştır yöntemi ile hazırladığı iddianamelerle parti kapatma davası açıyordu..
MÜSİAD üyeleri kamu ihalelerine alınmıyordu.
Media lincine tabi tutuluyordu, kişiler ve firmalar, Media tetikçileri tarafından.
,Genelkurmay her gün suç duyurusunda bulunuyordu. Andıçlar yayınlanıyor, brifingler, talimatlar veriliyor, tanklar yürütülüyordu..
Malum Media Topyekün savaş manşetleri atıyordu..
Bugün cadı avı yapmayın ya da bu iş bir intikam savaşına dönmesin diyenler, o gün sus-pustu..
Kimilerine göre, eski defterleri fazla karıştırmamak gerek.
Neydi o günler.. Terör estiriyorlardı..
Vurgun, soygun, her şey meşru.. Herkesi dinleyip, herkesi fişleyenler, burunlarının dibinde gerçekleşen yolsuzlukları görmüyorlardı her nasılsa!
Zabtu rabt altına aldıkları yargıya da güvenmiyorlardı. Her gün bir faili meçhul olayı yaşanıyordu..
Türk-Kürt, Sünni-Alevi birbirine karşı kışkırtılıyordu.. Cumhuriyet mitingleri, Türkiye İran olmayacak sloganlarının gölgesinde Türkiye Suriyedeki Baas rejimine benzer bir diktatörlüğe sürükleniyordu aslında..
Ne günlerdi, o günler. Allah (cc) bir daha hiç kimseye öyle bir felaket yaşatmasın!
Bu zulümleri yapanların bu işler yanına kâr kalmamalı.. Gerçeklerin ortaya çıkması için sonuna kadar gidilmeli. Herkes bildiğini anlatmalı..
Affetmeyi düşüneceksek de, önce gerçekler ortaya çıkarılmalı. Bir de görelim bakalım, bu süreçte, gerçeklerin ortaya çıkması için kim ne yapıyor? Hâlâ inadını sürdüren, tehdit etmeye devam eden, hakaret edenlere şimdiden af umudu verirseniz, bunlar tehditlerini sürdürmeye devam ederler..
Etkin pişmanlık olmadan af bir hayal.. Ülkeye ve bu halka bu kadar zarar verenler bu kadar kolay affedilecekse, diğer suçluları niye affetmiyorsunuz o zaman! Önce affedilmeyi haketmeliler..
Hâlâ birileri, bu memlekette hiçbir şey olmamış gibi davranıyor. Bu kadar haltı kendileri yemedilerse kim yedi bu haltları?!. Birileri herkesi fişlerken, iktidarı ve toplumu tehdit ederken; güvenlik ve asayişten sorumlu kadrolar, istihbaratçılar neredeydi ve ne yapıyorlardı?
O ses kayıtlarında, ortam dinlemelerinde konuşulanlar neyin nesi?
Birileri TSK gibi bir kuruma ait, bu kadar özel bilgileri ele geçiriyor ve on binlerce sahte belge üretebiliyorsa, yüzlerce kişinin çalıştığı bir komplodan bu kişiler nasıl habersiz olabilir?..
Özür dilemiyor, hâlâ açıkça dalga geçiyor adamlar.
Cadı avı yapmayın diyenler, önce cadı avı yapanların cezalandırılmasını istesinler, sonrasını ondan sonra konuşalım. Selâm ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.