Allahın İman ve Küfre İzin Vermesi
Bazı insanlar şöyle düşünüyor:
Niye insanlar birbirine kötülük ediyor?
Niçin kan döküyor, zulüm yapıyor!
Madem ki Allah var, bunlara neden izin veriyor?
Dünyada hiç kötülük olmasa, insanlar huzur içinde mutlu olarak yaşasa olmaz mı?
İnsan olarak bizim fıtratımızda (doğamızda) olan bir duygudur bu.
Doğrusu, Peygamberler de bunu istiyorlardı.
Onun için çalışıyorlar, gayret ediyorlardı.
Hatta, kendilerini helak edercesine çabalıyorlardı.(Kehf,6).
İstiyorlardı ki, herkes sapıklıktan kurtulsun doğru yolu bulsun, imana gelsin kurtulsun.
Oysa Sünnetullah böyle tecelli etmiyordu.
Allah (cc) şöyle buyuruyordu:
Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi toptan iman ederdi. Durum bu iken sen mi inanmaları için insanları zorlayacaksın?(Yunus,99).
Demek ki Allah Teâlâ, imanı da küfrü de insanların tercihine bırakıyordu.
***
İnsanların, iman veya küfür üzere olmalarının Allahın iznine bağlı olduğu konusu, bazı kesimlerce yanlış anlaşılıyor.
Diyorlar ki: Allah izin vermedikçe ne mümin olunabilir ne de kafir!
Şu ayeti de delil getiriyorlar:
Allah izin vermedikçe hiçbir kimse inanacak değildir. O, akıllarını kullanmayanların üzerine alçaklık ve pislik yağdırır.(Yunus,100).
Evet, Allah dileseydi, insanları iman edecek ve imandan başka yol seçemeyecek şekilde yaratırdı.
Ama Allah, insanlara özgürlük verdi, önlerine seçenek koydu, serbest iradeleriyle hareket etme imkânını verdi. Böylece, dileyen iman etti, dileyen inkâr etti.
Dolayısıyla Allah, böyle bir ortama izin vermiş oldu.
Vermeyedebilirdi, kim karışabilecekti?
İnsanların özgür iradeleriyle imanı yada küfrü tercih etmeleri, Allahın işte bu izniyle mümkün olmaktaydı.
Yoksa, Allah hiç kimsenin küfrü tercih etmesini murad etmez, kâfir olmasını istemez.
Ayetteki: Akıllarını kullanmayanların üzerine alçaklık ve pislik yağdırır cümlesi, aklın iman veya küfrü tercih etmedeki önemine işaret etmektedir.
Sünnetullah dediğimiz Allahın yasaları yani İlahi kurallar, bu kaçınılmaz sonucu doğurmaktadır.
Yani Allah, iman etmenin de etmemenin de kuralını ortaya koymuştur.
Buna göre; insan Allahın kendisine verdiği akıl ve iradeyi iyi kullanır ve samimiyetle yönelirse Allah onun imanına izin vermekte, aklını kullanmayanın iman etmesine ise izin vermemektedir.
Yani, iradelerini kullanarak dileyen iman etmekte dileyense inkar etmektedir.
İşte, Allahın insanlara verdiği bu muhayyerlik ve ortaya koyduğu bu kural, Onun bir izninin sonucudur.
Bu yüzden, iman etmek de inkar etmek de Onun izni çerçevesinde olmaktadır.
***
Aynı ayetin devamını okuduğumuzda, iman ve küfür tercihinde insan aklının ve iradesinin ne kadar önemli olduğunu anlıyoruz:
Bakın göklerde ve yerde ne var?(Yunus,101).
Böylece Allah, insanları akıllarıyla düşünmeye, kâinata bakarak ders çıkarmaya, varlıklardan ibret almaya ve bunun sonucu olarak da iman etmeye davet ediliyor.
Sadece bu ayetlerde değil, benzeri birçok ayette, iman etmeyenlerin akıllarını kullanmadıkları ve uyarıları dikkate almadıkları anlatılmaktadır.
Çıkan sonuç şudur:
İman ve küfür seçiminde, insan aklı ve özgür iradesi devre dışı bırakılamaz.
Allahın izin vermesi, kuralını koyarak insana bu seçim hakkını tanımasıdır.
Allah, kendisine inanma veya inkar etme iznini bizzat kendisi vermiştir.
Bu izinle, insanlardan dileyen inanır, dileyen inkar eder.
Aklını kullanan inanır, kullanmayan inanmaz.
Böylece kâfir Ahirette: Ya Rabbi, sen izin verseydin müminler gibi ben de iman ederdim ama bana izin vermedin! gibi bir itirazda da bulunamaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.