Müslüman Bunları Yapmaz!
İNSAN hata yapan, günah işleyen, isyan eden, yanılan bir yaratıktır. Müslüman da insan olmak hasebiyle yanılabilir, günah işler.
Yüksek kalitede Müslüman vardır, orta Müslüman vardır, zayıf ve kalitesiz Müslüman vardır.
Lakin bazı işler var ki, bir Müslümanın onları yapmasına akıl erdirmek mümkün değildir. Bunların birkaçını sıralıyorum:
BİRİNCİSİ: çok açık şekilde, bilerek ribacılık yapmaktır. Riba kesinlikle haramdır. Helaldir diyen kâfir olur. Kur’an-ı Kerim’de ribacılar için “Onlar Allah’a ve Resulü’ne savaş ilan etmişlerdir” mealinde âyet bulunmaktadır.
İKİNCİSİ: Peygamberimiz “Rüşvet alan da veren de cehennem ateşindedir” buyuruyor. Yanılıp da rüşvet alan büyük günah işlemiş olur, lakin rüşveti helal gören, kurumlaştıran, “Böyle bozuk düzenlerde rüşvet de, her halt da yenir...” diyen kişinin Müslümanlığından şüphe edilir.
üçüNCüSü: Sınır tanımaz şekilde lüks, gösterişli, aşırı tüketimli hayat sürenler ne biçim Müslümandır? ülkede on milyon (belki daha fazla) işsiz var. Sefalet diz boyu ve birtakım sahte dindarlar Firavun’u utandıracak şekilde sefihane bir hayat sürüyorlar. Bunlarda hiç utanma, arlanma, vicdan kalmamış.
DöRDüNCüSü: Manevi bakımdan kemale ermemiş kişilerde elbette bir miktar gurur, kibir, nefsaniyet olur. Ancak Müslümanın bunları mutlaka frenlemesi gerekir. Şu heriflere ve karılara bakınız... Her biri birer heykel-i mücesseme-i kibr... Küçük dağları bunlar yaratmışlar. Damarlarını kesseniz kin ve intikam kanı akar. Böyle adamlara Müslüman demek mümkün müdür? İslâm nerede, onlar nerede?..
çok acayip dedikodular duyuyorum:
İsrail, Amerikalıların yardımıyla Kur’an tefsiri hazırlatıyormuş, birtakım Müslümanlar da bu konuda yardımcı oluyormuş. Tabiî çil çil dolarlar mukabilinde...
ABD, İsrail, Papalık, İslâm dünyasının başına itaatkâr, sadık, evcil bir kukla Halife geçirmek istiyormuş; birtakım adamlar da “Ah! O Halife ben olsam” diye yanıp tutuşuyormuş. Yansınlar, kül olsunlar...
Müslüman, düşerse paraşütle düşer.
Müslümanın frenleri yüzde yüz patlamaz.
Zamanımızda birtakım habîs, rezil, alçak adamlar dıştan Müslüman görünüyorlar, içleri nifak dolu.
Cumhuriyet tarihimizde hırsızlık, rüşvet, irtikâp, zimmete geçirme, kara para sahibi olma vak’aları her zaman görülmüştür. Fakat gerçekten dindar, gerçekten dini bütün Müslümanlar bunlara bulaşmamışlardır. Müslüman, nefsine mağlup olup birtakım günahlar işleyebilir ama saçı bitmedik yetimlerin, sürünen vatandaşların haklarına el uzatmaz.
Yirmi beş-otuz senedir çok büyük dolandırıcılar gördük. Başlangıçta bunlar amatörce çalışıyorlardı, birkaç tanesi enselendi. Hamamın namusunu kurtarmak kabilinden cezalandırıldılar. Sonra büyük hırsızlar, büyük dolandırıcılar, büyük yiyiciler, profesyonelleşti. Bunların içinde gerçek Müslüman yoktur, bir miktar İslâmcı vardır. Allah belalarını versin, edindikleri efsanevî kara servetleri afiyetle yiyemeyeceklerdir...
Dinimizin temel farzlarından biri istikamet, yani doğruluk ve dürüstlüktür.
Müslüman haram yemez,
Müslüman şüpheli ve bulaşık işler yapmaz,
Müslüman emanete hıyanet etmez,
Müslüman kara ve kirli servet sahibi olmaz...
Şeytana uymuş, içki içmiş.
Tembellik yapmış, namazı kılmamış.
öfkesine mağlup olmuş, haksız yere kavga etmiş.
Pisboğazlığını gemleyememiş, yeme içmede israf etmiş.
Huysuzluk yapmış, karısıyla kavga etmiş.
Bu gibi şeyler olabilir ama ibadullahın (Allah’ın kullarının, vatandaşların) haklarına, hukukuna asla el uzatılmaz.
Bundan bir bir buçuk asır önceki eşkıyanın menkıbelerini okuyorum; bugünkü politika, medya, bürokrasi eşkıyasından daha temizlermiş. çakırcalı Mehmet Efe, mütegallibe derebeylerinden aldığı paranın bir kısmını fakirlere ve muhtaçlara dağıtırmış.
Gebze civarında Balçık köyü vardır. Sultan Abdülhamid zamanında o köyden çok namlı bir haydut çıkmış, çetesinde öz evladı gibi sevdiği yeğeni varmış. O civardaki Merkepli köyünde konakladıkları bir gün yeğeninin evli bir kadınla ilişki kurduğunu öğrenmiş, onu kendi silahıyla idam etmiş. Tetiği çekerken “Biz eşkıyayız ama ırz düşmanı değiliz” demiş.
Nostalji mi dersiniz ne derseniz deyin... Bence eski eşkıya, bugün namuslu geçinenlerden çok daha namusluymuş.
Türkiye’de korkunç miktarda kara, haram, necis, uğursuz servet bulunuyor.
Uyuşturucudan elde edilenler,
Silah ve cephane kaçakçılığı,
Akaryakıt kaçakçılığı,
Güneydoğu’da büyük miktarda koyun kaçakçılığı,
Devlet bütçesinin hortumlanması,
Belediye bütçelerinin hortumlanması,
Bazı kurumların bütçelerinin hortumlanması,
İhalelere fesat karıştırma,
İşlerden komisyon alma,
Yolsuzluklar... Talanlar... Vurgunlar...
Bazı kuşkonmaz beylerin kuruntularına gülüyorum. Neymiş efendim, ülkeye çok güzel bir sivil anayasa yapılacakmış ve her şey düzelecekmiş... Ben böyle dualara âmin demem. Her şeyden önce ülkemizin temiz, şeffaf, pak bir ülke haline gelmesi lazımdır. Bu temizlik olmadıkça anayasanın feriştahını yazsalar yine faydası olmaz.
Bir toplum kendi iradesiyle kendisini düzeltmezse tepeden inme azap ve gazap gelir, her şey allak bullak olur. Korkunç bir yıkım, dehşetli facialar...
Türkiye çok pislenmiştir. Politika pislik içinde... Medya pislik içinde... Toplumun durumu felaket... Komşuluk ahlâkı yok... Eğitim bitmiş... üniversiteler bitmiş... İktisadî, ticarî, malî muamelelerde güven yok... Söz veriliyor tutulmuyor, çek yazılıyor karşılıksız, vadeli senetler gününde ödenmiyor, üçkâğıtçılık gırtlağa kadar... İyi bir anayasa böyle bir ülkeye ne yapsın!..
Son günlerdeki haberlere dikkat ediyor musunuz? ülke cinnet içinde... Delikanlının biri maç haberlerini dinlerken aşırılık yapan bir gruba, “biraz sakin olun” dedi, zavallıyı döve döve, tekmeleye tekmeleye feci şekilde linç ettiler.
Karının biri kocasını üç yüz erkekle aldatmış. İftiharla ilan ediyor. Devlet memuresiymiş, küçük bir ihtar vermişler, işine devam edecekmiş. Mesleğini söylemeyeyim...
İstanbul’da sığır eti kadar domuz, yaban domuzu, eşek eti tüketiliyor. Hiç kimsenin kılı kıpırdamıyor.
İyi olacak hasta belli olur. Size soruyorum: Hasta Türkiye’de iyileşme istidadı (yatkınlığı) var mı?