Erdoğan Obamadan güçlü ise, Başkanlık Sisteminin sakıncası ne?
Bu ülkede yazılmayan, konuşulmayan, tartışılmayan ne var?.. Eli kalem tutan yazıyor, ağzı olan konuşuyor ve fikri olan tartışıyor!.. Haa, her şeyin bir bedeli olduğu gibi; yazmanın, konuşmanın ve tartışmanın da elbette bir bedeli olacak...
Hani, derler ya; Mâbadına güvenmiyorsan, mantar avına çıkmayacaksın!
Gerçi, delikli demirin icat olmasıyla mertliğin bozulması gibi; kültür mantarı icat edilince, mantarlar da mantarlaştı ya, neyse!..
Mantarlar mantarlaşınca, elbette mâbad korumaya da gerek kalmadı.
Ama, yine de;
Sonuçlarına katlanmayı göze alamadığın işlere burnunu sokmayacaksın!..
Dün, İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesindeki duruşmada yaşandığı gibi; hem Ölüm Pornosu ve Yumuşak Makine adlı kitapları tercüme ettirip yayınlayacaksın, hem de bilirkişiye karşı çıkıp, Bu kitapların müstehcen olup olmadığına onlar mı karar verecek? diye efeleneceksin!..
Ya, kim karar verecek?..
Sen mi karar vereceksin?..
Adı üstünde; birinin adı Ölüm Pornosu, diğerinin adı Yumuşak Makine!
Sen, bu kitaplarda pornoya yer verecek, eşcinsel ilişkileri, hem de detayına kadar anlatacaksın, sonra da kalkıp, diyeceksin ki;
Bunlar mı müstehcen?
Yok, devenin nalı!!!
KEMALİN CUMHURİYET AŞKI!
Bu örnekte de görüleceği gibi;
Bedelini ödemek kaydıyla, yani yargılanmayı ve gerekirse hapsedilmeyi göze almak kaydıyla, bu ülkede porno kitap yayınlamak bile serbest!.. Yani, kimsenin elini tutan, ağzını kapatan yok!..
Ve ayrıca, bu ülkede;
Ağzı olan da konuşuyor!..
Meselâ, A.N. Sezerle birlikte Cumhuriyet gazetesinin 88. kuruluş yıldönümü törenine katılan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu demiş ki;
Cumhuriyet gazetesi ile ilkokul yıllarında tanıştım... Babama gelen Cumhuriyet gazetelerinde en çok Malkoçoğlunun bulunduğu sayfayı okurdum... Daha sonra ise köşe yazarlarıyla tanıştım ve bilinçlendim... Hâlâ büyük bir keyifle Cumhuriyet gazetesi okuyorum... Beni sert şekilde eleştirseler de, Cumhuriyet okumaktan yılmayacağım, direneceğim... Cumhuriyeti diğer gazeteler gibi görmemek gerekiyor... Cumhuriyetin pek çok sorunu var... Cumhuriyet Halk Partisinin sorunlarının olduğu gibi... Ama o sorunları aşmak hepimizin ortak görevidir... Cumhuriyete destek vermek hepimizin ortak görevidir!..
Görüyorsunuz ya;
Bay Kılıçdaroğlu Cumhuriyete övgü yağdırdı!.. Herkesi Cumhuriyeti desteklemeye çağırdı diye, Türkiye ayağa kalkmadı, hiç kimse de cayırtı koparmadı!..
Ama, eminim ki;
Meselâ, Başbakan Tayyip Erdoğan; aynı sözleri, meselâ Akit için sarfedip; Akite destek vermek hepimizin ortak görevidir deseydi, herhalde kızılca kıyamet kopar ve en başta Bay Kılıçdaroğlu tepki gösterip, derdi ki;
Bakın, gördünüz ya; yandaş gazeteye nasıl sahip çıktı?
Ama, hiç kimse; onun yoldaş ve candaşına sahip çıktığını söylemedi.
Niye söylemedi?.. Çünkü, tahammül denilen, anlayış denilen bir şey var!.. Ama CHPden aynı tahammülü, aynı anlayışı göremiyoruz, o da ayrı mesele...
TİYATRO DA TARTIŞILSIN!
En başta dedim ya;
Ağzı olan konuşuyor,
Fikri olan tartışıyor!..
Meselâ, Şehir Tiyatrolarından istifalarla gündeme gelen Tiyatroların özelleştirilmesi konusu da, hâlâ tartışılıyor!..
Tartışılmasın mı?.. Elbette tartışılsın!..
Ne yani; Devlet dine karışmasın denilerek 1924te kurulan Diyanet İşleri Başkanlığının varlığı tartışılıyor da, 1914te kurulan Şehir Tiyatrolarının varlığı niye tartışılmasın?..
Devlet dinden elini çeksin diyenler, devletin sanattan da elini çekmesini isteyenlere tahammül etmelidir!..
Evet, Diyanetin tartışıldığı bir ülkede, tiyatrolar da tartışılmalıdır!.. Ne yani; tiyatrocuların dışkılarında gök boncuk mu var ki, tartışılmıyor!..
Tartışılsın!.. Tartışılsın!..
Tiyatroların niye zarar ettiği, devletin beslemesi olmasalar, bir tek tiyatronun bile niye ayakta kalamayacağı tartışılmalıdır!..
Asıl önemlisi de;
Tiyatrolar niye seyircisiz konusu masaya yatırılmalı ve tartışılmalıdır.
BAŞKANLIK DA TARTIŞILMALI
Bu gök kubbenin altında; yazılmadık, konuşulmadık ve tartışılmadık konu kalmasın!.. Daha önceleri Başbakan Tayyip Erdoğanın gündeme getirdiği, önceki gün de Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın dillendirdiği Başkanlık Sistemi de tartışılsın!..
Ne var ki;
Bu ülkede dinin, Diyanetin ve inançların tartışılmasını isteyen ama tiyatrolara toz kondurmayan, Cumhuriyet gazetesine destek çıkan solcular, maalesef Başkanlık Sisteminin tartışılmasını, tartışılıp da gündemde kalmasını bile istemiyor!.. Çünkü, Bay Kılıçdaroğluna göre, bu yapay bir meseledir!..
Meselâ, CHPnin akıl hocası veya CHPnin kılavuzu olarak bilinen Sabih Kanadoğlunun, yani nam-ı diğer 367 ucubesinin mimarı 367 Sabihin tahammülsüzlüğü de konuşulmalıdır.
Dün, Habertürk ekranlarındaydı...
Başkanlık Sistemi konusundaki görüşlerini sordular ona... Erdoğanı kutluyorum diye girdi söze ve dedi ki;
Gündemi istediği gibi belirlemede, istediği konuyu tartışma gündemine getirmede, üstüne yok!.. Gerçekten de büyük usta!.. Başkanlık Sistemini Bekir Bozdağ vasıtasıyla tartışma gündemine getirmesi de bir ustalık göstergesidir!
Tamam, Erdoğan ustadır da, sen nesin?.. Bırak tasviri de, görüşünü açıkla!.. Ne diyorsun, Başkanlık meselesine?..
367 Sabih bir-iki hık-mıktan sonra, gerçeği itiraf etti...
Başkanlık Sistemi de, aslında demokratik bir sistemdir ama!..
Aması ne?..
Çıkarsana ağzındaki baklayı!..
Başkanlık Sisteminin en başarılı uygulandığı ülke Amerikadır... Ama, Amerikan Başkanı Obamanın bile; başkanlık özentisi içinde bulunan Tayyip Erdoğan kadar yetkisi yoktur!..
Amerikada kuvvetler ayrılığı vardır ve Obamanın yetkileri sınırlıdır... Ama Tayyip Erdoğan; milletvekillerini belirlemek, bakanları tayin etmek, Meclise hükmetmek ve hatta partiye hakim olmak istiyor... Bu kadar yetki, Obamada bile yok!
367 Sabihe sormak lâzım...
Erdoğan, Başbakan olduğu halde bütün bunları yapıyorsa, demek oluyor ki, Başkan olmasında hiçbir sakınca yok!..
Öyle ya;
Başkanlık Sisteminin, kendisine getireceği bir artı yetki yok ki!..
Şu anda da yetkili,
O zaman da yetkili olacak!..
O halde, Başkanlık Sistemine geçmenin neresi sakıncalı?..
367 ucubesinin mimarı Bay Kanadoğluna göre; Erdoğanın bu sisteme geçmek istemesi, tamamen bir özentidir!..
Geçmişte Özal, şimdi de Erdoğan, Başkan olmaya özeniyorlarmış!..
Türkiyenin bu özentilere harcayacak vakti yokmuş!..
Yani, tartışmayalım!..
Her şeyi tartışalım ama, Başkanlık Sistemini tartışmayalım...
Çünkü Erdoğan;
Kafasına koyduğu bir konuyu önce tartışma gündemine getirtir, sonra da uygulamaya koyarmış!..
Bu konuyu tartışmayalım ki;
Erdoğan Başkan olmasın!..
Ne kestirme yol değil mi?..
Tartışılmasın ki, yol açılmasın!..
NİYE BAŞKANLIK SİSTEMİ?
Oysa, Başkanlık da tartışılmalıdır!..
Parlamenter Sistem mi daha iyidir, yoksa Başkanlık Sistemi mi?..
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, önceki gün açıkladı işte... İktidarların yapabileceği işlerin tüm sistemlerde belirli sınırı bulunduğunu söyleyip, ekledi:
Kuvvetler ayrılığı; iktidarı sınırlamak ve Meclise tahakkümünü önlemek içindir...
Tam iktidar belli olsun, Meclise tahakküm etmesin, Meclis de iktidarı denetlesin, halk da!..
Bizim sistemde ise, bir belirsizlik var... İkincisi; operasyona çok da uygun bir sistem... Meselâ, vekil transferi yaparak milletin vermediği iktidarı, millete rağmen başkalarına veriyorsun!.. İşte 28 Şubat sürecinde ne yapıyorsunuz, gayri ahlaki ve gayri hukuki bir şekilde iktidar değişikliği yapıldı...
Yani, mebus transferi ile hükümet yıkmak gibi ahlâksızlıkların olmaması için, en iyi yol Başkanlık Sistemidir!.. Hem de; yarım değil, Tam Başkanlık sistemi!..
Neden Başkanlık Sistemi?..
Çünkü diyor Bekir Bozdağ;
Çünkü Başkanı doğrudan halk seçiyor. Başkan, parlamentonun güvenine muhtaç değil... Parlamento, Başkanı güvensizlik oyuyla veya başka yöntemlerle düşüremiyor. Parlamentoyu da yasamayı da ayrıca halk seçiyor. Başkan da yasamaya müdahale edemiyor, komisyonları kendi oluşturamıyor, kanun tasarısı veremiyor.
Bugün ne yapıyor hükümet?.. Kanun tasarısı veriyor... Hükümet, Bakanlar Kurulu sıralarına oturmazsa kanun görüşülemiyor!.. Başkanlık Sisteminde ise; Başkan kanun tasarısı getiremez, kanun da teklif edemez, o tamamen parlamentonun işidir!..
Sistem; yürütmeyi ayırıyor ve yürütme tek kişi tarafından kullanılıyor!.. Koalisyon yok, başka şey yok ve halka sadece hesap veriyor.
Parlamento da yürütmeyi denetliyor. Aynı zamanda parlamentoya da hesap veriyor bir noktada, çünkü parlamento da onu denetliyor, bütçesini onaylıyor, başka denetim mekanizmaları var, onu kullanıyor; suçlama sistemi var, onu kullanıyor; başka uygulamalar var, onu kullanıyor.
Yasama da, Başkanı denetliyor.
Başkanın da veto hakkı var. Başkanın da yasamaya karşı bir takım güçleri var. Bu ne yapıyor sonuçta?.. Yasama ve yürütme arasında uzlaşmayı zorlayan, yasal dayanaklarıyla zorlayan bir sisteme gidiyor. Çünkü yasamayla uzlaşmayan bir Başkanın başarılı olma şansı yok. Başkanla uzlaşmadığı zaman da yasamanın orada da bir şeyi yok.
O zaman ne yapıyor?
Hem yasama, hem yürütme birbiriyle uzlaşmak zorundalar!..
Uzlaşma oluşmadığı zaman da, sistemde tıkanma yaşanmıyor... O zaman, başka mekanizmalar devreye giriyor...
Güçlü yürütme, güçlü yasama, etkin denetim ancak Başkanlık Sistemiyle sağlanabilir.
Bekir Bozdağın söyledikleri doğrudur, yanlıştır... Tüm bunlar; yapay gündem ve özentidir diyerek, kestirip atmak yerine tartışılmalı ve Türkiye için faydalı ise, uygulanmalıdır!..
Öyle ya;
Her şeyin yazıldığı, konuşulduğu, tartışıldığı bir Türkiyede, Başkanlık Sistemi de tartışılmalıdır.
Kaldı ki;
Başbakan Erdoğan, İlla da olsun demiyor ki...
Tartışılsın istiyor...
Tartışmaktan niye korkuyoruz ki?!?..
Güven Erkayanın damadı!
Ne yalan söyleyeyim; duyunca, Cenab-ı Allaha şükredip, buruk bir sevinç yaşadım... Sevindim; çünkü 28 Şubat darbecilerine yönelik 4. dalgada gözaltına alınanlar arasında, Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Güven Erkayanın damadı emekli Kurmay Albay Ardan Kıratlı da varmış...
Malûm, Güven Erkaya öldükten sonra; Hakkımızı helâl etmiyoruz diye manşet atıp, yazılar yazdığımız için; emekli Albay Ardan Kıratlının da aralarında bulunduğu Erkaya ailesi; Abdurrahman Dilipak ve benim hakkımda tazminat dâvâsı açmış, kazanınca da evlerimize haciz koydurup, satışa çıkarmışlardı!.. Sonunda, Dilipak da evinden oldu, ben de!.. Ama, mazlumun ahı yerde kalmıyor işte... O gün, bizim evlerimize göz koyan adam, şimdi gözaltında!..
Bu vesileyle, şunu da söylemek istiyorum...
Malûm; Güven Erkayanın; Genelkurmaydan, terörle mücadele için ayrılan örtülü ödenek paralarını Atatürkçü Düşünce Derneklerine peşkeş çektiği iddia edilmişti... Bu iddia gündeme gelince, ben de sormuştum: Terörle mücadele için ayrılıp da, ADDye peşkeş çekildiği söylenen o paralardan, Erkaya ailesinin sahip olduğu; Etiler Alkentte 2, Kibele Konutlarında 1 ve Aktek Sitesinde 1 olmak üzere, toplam değerleri 5 milyon civarında olan 4 adet lüks konuta da acaba bir pay düştü mü?.. O konutlarda da, terörle mücadele parası var mı?
Evet, 21 Nisanda bunu sormuştum...
Şimdi, Güven Erkayanın damadına da bu soru sorulmalıdır.