Cemaat ve diğerleri...
Cemaat Fenerbahçeyi de ele geçirmek istiyor! yollu iddialarla ilgilenmiştik dün...
Kendimizden alıntı:
Gülen Hocaefendinin Galatasaraylı olması bile bazı Fenerbahçelilerde antipatiye yol açmışsa, futbola bulaşsa neler olur varın siz hesap edin.
Cemaat ile futbol arasındaki ilişki ilk olarak bazı futbolcuların Camiaya yakınlığının ortaya çıkmasının ardından kuruldu.
Yüzbinlerce belki de milyonlarca sevdalısı bulunan bir hareketin, futbolcular arasından da sevdalı çıkarmasında şaşılacak ne var.
Cemaate yakın gibi görünen futbolcular, Türkiyenin en başarılıları... Fi tarihindeki 3-1lik Macaristan galibiyetinden başka bir övüncü bulunmayan memlekete, dünya çapında başarılar yaşatmışlar.
Takdir etmek varken; Gülen Hocaefendi futbolu da ele geçiriyor! tezviratına başvurmak, ideolojik bağnazlığın eseri.
Burası böyle de...
Bu ele geçirme iddiaları ile Cemaatin sık sık karşı karşıya kalmasının da bir tahlilini yapmak lazım.
Hayli zamandır, bir başka Maneviyatçı oluşum hakkında Ele geçirme iddiasına rastlamıyoruz.
Cemaat çok göz önünde;
bu kadar çok tartışılıyor olmak biliyorum ki, bu kardeşlerimizin de hoşuna gitmiyor.
Gitmiyor da...
Tartışmalar da bitmiyor...
Ve acaba neden bitmiyor?
Bu hattan devam edelim!..
Niçin bitmiyor?..
Bunun sebeplerinden biri kıskançlık...
Cemaat, eğitim, hizmet içi eğitim, uzmanlaşma, şehirleşme faaliyetlerine özel olarak kaynak ve zaman ayırdığından hayli ilerleme kaydetti ve bu ilerleme ile bir ölçüde kıskançlık çekti.
Bizde kaliteyi artıranı takdir etmek yerine eteklerinden çekerek düşürmeye çalışırlar.
Tabii, statüko böyle oluşumlardan hayli rahatsız; bu aktivitenin eninde sonunda başarıya ulaşacağını düşünüyor, korkuyor ve tezvirat üretiyor.
Bunlar ve benzerleri Cemaatin artılarının sebep olduğu hücumlar.
Bir de, Cemaat kaynaklı olanları var ki ben esas onların üzerinde durmak isterim.
Her sistemin en güçlü tarafı aynı zamanda en zayıf tarafı oluyor.
Cemaatte müthiş bir bağlılık ve fedakârlık var.
Bu en güçlü nokta ve tabii en zayıf nokta da orası!..
Geçtiğimiz günlerde bir grup Abi ziyaretimize geldi.
Daha muhabbeti ısıtmamıştık ki; hemen Piliç faslına girdi arkadaşlar.
Benim bildiğim, İslami Usullere Uygun Kesimde hassasiyet gösteren birkaç marka var, onlardan biri de bu arkadaşların bahsettiği Piliç markası.
Dediler ki; İlle de bu Piliç markasından satın alın. Çünkü en güveniliri o!..
Niye?..
Evet, o markaya güvenirim...
Ama diğer markalardan Şuna, Şuna, Şuna da güvenirim!..
Hayır, ille de o marka!..
Sonra...
Gazete reklamı yaptılar.
Ben dedim ki;
O gazeteyi severim, ama Müslümanların şu, şu, şu gazetelerini de severim!.
Demem o ki; tepelerde, en tepede başka aşağıda başka usuller izleniyor.
Gülen Hocaefendinin Müslümanlar arasında ayrımdan uzak durulmasına dair birçok konuşmasına ve tavrına dikkat çekiliyor.
Ama aşağılara inildikçe birçok yanlış tavır ortaya çıkıyor.
Bu yanlış tavırlar, Cemaatin bu toplumu oluşturan diğer gruplardan gittikçe kopmasına, gittikçe yalnız kalmasına, yalnızlaştıkça savunma argümanlarını kullanma ihtiyacının artmasına yol açıyor.
Cemaatin statüko ile problemsiz olması imkansız; elbette statüko ile bir çekişmesi olacak...
Cemaat için sıkıntılı olanı; inanç coğrafyasındaki gruplarla, ideal birliği ve dayanışma içinde olması gereken gruplarla arasındaki mesafenin açılması.
Fethullah Gülen Hocaefendinin bu konuda hassas olduğunu biliyorum.
Cemaatte söz sahibi olan diğer arkadaşlar da Farklı Müslüman Gruplarını kırmamak konusunda hassas davranıyorlar.
Ama aşağılara inildikçe tablo değişiyor.
Bazı kifayetsiz kişiler, birtakım rijit davranış ve söylemlerini Cemaat hassasiyetleri ile tevhid etmeye kalkınca antipati doğuyor.
Ve karşımıza Ne olduğunu değil ne olmadığını söylemeye çalışan bir grup çıkıyor.
Ben diyorum ki; diyaloğun bir kanadı, hayli ihmal edilmiş durumda.
Ya da öyle bir görüntü var.
İmaj gerçektir!..
Ve bir imaj çalışması ihtiyaç halini almıştır.