AKP’li bazı belediyeler, üste para verip partilerine mi sövdürüyor
Temelde kültürel endişelerle kaleme alınmış bir yazıya siyasi bir giriş yapmak zor gelse de, yapacağım. Yapmazsam, amacım tam olarak anlaşılamaz…
Sayın Tayyip Erdoğan’la arkadaşlarını yüreklendirip parti kurma aşamasına getiren düşüncenin öznesi, Sayın Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde gösterdiği performanstır…
Sadece birkaç dostumla paylaştığım bir hatıramı ilk kez yazacağım…
İstanbul Belediye Başkanlığı makamına oturduğunun sanırım 4. günüydü…
Tebrik ziyaretleri biraz azalsın diye 3 gün bekledikten sonra, ziyaretine gitmiştim.
Fakat kalabalık hemen hemen hiç azalmamıştı. Sanırdınız ki tüm İstanbul onu tebrik etmek için sıraya girmişti.
Makam odası o kadar kalabalıktı ki; görüşmeden geri dönmek istedim.
Tam o sırada kendisi beni gördü. Nezaket gösterip bana doğru geldi, elimden tuttu ve makam odasının yanındaki küçük odaya aldı.
Tebrik-teşekkür faslından sonra sordum:
“Başbakan olmak istiyor musunuz Tayyip Bey?”
“Yok canım..” dedi, “Bizim Başbakan adayımız var, Hocamız var..”
Sayın Erbakan’ı kastediyordu.
“Bunu bile bile soruyorum” dedim.
Cevap vermedi. Böyle bir soruyu neden sorma gereği duyduğumu öğrenmek istedi…
Anlattım ben de, dedim ki:
“Genç yaşta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oldunuz. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı son derece önemli ve zor bir görevdir. İnsanı rezil de eder, vezir de. Bu makamdan Türkiye bütçesinin 1/5'ini yöneteceksiniz. Bu kadar büyük bir bütçeyi yönettikten sonra milletvekilliği de, bakanlık da az gelir… Yani, İstanbul Belediye Başkanlığı'ndan sonra gidebileceğiniz iki yer var: Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık. Cumhurbaşkanlığı için gençsiniz, ama politikaya devam edecekseniz Başbakanlığı düşünmeniz gerekiyor.”
Verdiğim örnekleri de hatırlıyorum:
“ABD’nin büyük bir eyaletinden senatör seçilen her politikacının kafasında Beyaz Saray vardır, Paris Belediye Başkanlığı’nı kazanan Fransız politikacısının gönlünden ise Elise Sarayı geçer. Bu, politikanın doğal sürecidir.”
O gün Tayyip Bey hiç renk vermedi. Ama ondan yaklaşık 2.5 - 3 sene kadar sonra, birlikte yaptığımız bir kahvaltıda konuyu açtı: Başbakan olmak istiyordu. Oldu da…
Ama onu o makama biraz da kolayca taşıyan performansın kaynağı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'dır. çünkü Tayyip Bey, İstanbul’a “halkın istediği” gibi bir Belediye Başkanı olmuştur…
Halka daima yakın durmuş, ne siyasi, ne kültürel, ne de ekonomik hiçbir ayrım yapmadan halkla bütünleşmiş, kendisini bu duruşuyla her kesimden halka sevdirmiştir.
İşte bunu farkettiği an siyasi kariyerinin yönünü belirlemiştir: Başbakanlık…
Tayyip Bey'in İstanbul’da, arkadaşlarının başka bölgelerde belediye başkanı olarak gösterdikleri başarının AKP’yi hem var ettiğini, hem de iktidara taşıdığını söylemek, sanırım yanlış olmaz.
Bu yüzden AKP’li belediyelerin duruşu çok önemlidir. O kadar önemlidir ki; AKP kapatılsa bile, belediyeler iktidarlarını sürdürebilir, hatta yeni bir partiye vücut verip iktidara taşıyabilirler.
“Mevcut belediyelerle bunu başarmak mümkün müdür?..” sorusu bir süreden beri kafamın içinde dolanıp duruyor. Bakıyorum da Sayın Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde görev yapan belediyelerle ekiplerin gösterdikleri “ortak şuur”, şimdiki bazı AKP’li belediyelerde kaymış gibi gözüküyor. Kapatılma tehdidi altına bu yüzden girdiklerini ciddi ciddi düşünüyorum.
çünkü bazı AKP’li belediyeler ayrı telden çalıyorlar: Tam bir “Vur patlasın çal oynasın” havası var. Medyaya “dinci” görüntüsü vermemek için şarkıcıya, türkücüye, dansöze, mankene çuvalla para döküyorlar, ama kültürel programa zırnık harcamıyorlar. İsim istenirse veririm. Ancak buna gerek de yok, baksınlar belediye etkinliklerine, kimin ne yaptığını görsünler.
Karabük Belediyesi zaten medyaya çıktı. “Festival” münasebetiyle çağırıp konuşturduğu yazar Latife Tekin yummuş gözünü, açmış ağzını: AKP’li Belediye Başkanı’nın gözlerinin önünde, hükümete vermiş veriştirmiş.
Bu ne şimdi? üste para verip, mensubu bulundukları partiye hakaret ettirme mahareti mi?..
Bu yüzden Latife Hanım’a söz söylemek aklımın ucundan bile geçmez. Onun duruşu zaten belli. AKP’yi ve dayandığı felsefeyi günahı kadar sevmediği malûm… Bunu bile bile onu dâvet edip konuşturanlar, acaba neye hizmet ettiklerinin farkındalar mıdır?..
Bir de duydum ki; şarkıcı Edip Akbayram, bir festival (Osmanlı çileği Festivali) çerçevesinde Karadeniz Ereğli Belediyesi'nden aldığı konser dâvetini, sağlam bir duruş göstererek reddetmiş. Belediyelerden en az bu seviyede bir “omurgalı” diri duruş beklemek, seçmenin hakkı değil mi?..
Bazı belediyeler “sanatçı” bile değil, iki de bir solculuğunu ilân eden mankenler çağırıyorlar…
Bu tercihi mankenin hangi maharetlerine dayandırdıkları belli değil. Bir mankenin sahnede iki dolanıp çıplaklığını teşhir etmesi, Belediye Başkanı'na birkaç kere sarılması, bölgeye ne kazandırıyor dersiniz?..
Sayın başkanlar!.. Kıblenize dönmezseniz, daha büyük musibetlere hazır olmalısınız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.